- Kategori
- Haber
Haberciliğin kirli dili

Arap baharı furyasında Tunus, Libya ve Mısır’da rejimler değil ancak yönetimler değişti.
Hedef ülkelerden Suriye yönetimi ise arkasına Rusya, İran, Hizbullah vb.nin de desteğini alarak direnç gösterdi.
Gösteriler silahlı ayaklanmaya ardından iç savaşa dönüştü. Ülke üzerinde hesapları olan dünyanın tüm güçleri çatışmalara müdahil oldular, her bir güç odağı bir çetenin arkasına geçti, vekaletler savaşında ülkede taş taş üstünde kalmadı.
5 yıl içinde yüz binlerce insan öldü. Milyonlarca insan evinden barkından, yerinden yurdundan oldu, dünyanın dört bir yanında açlığa, sefalete, ölüme, yoksulluğa, perişanlığa savruldular, ezildiler, yok oldular.
Bunca ölümde, acıda, gözyaşında asaleten veya vekaleten silah kullananların, kullandıranların yanında medyacıların, televizyoncuların, gazetecilerin… günahları da az değil.
Hele de bizim ülkemizde…
Suriye bin kilometre sınırımız olan, yurttaşlarıyla yurttaşlarımızın akraba oldukları, kardeş, kaderdaş olduğumuz bir komşumuz…
Oraya düşen ateşin bizi de yakacağı sır değildi.
Bu konuda az mı uyarı yapıldı.
Açın, Ertuğrul Özkök’ün ilk günlerden itibaren “orası bizim Peşaver’imiz olur…” mealinden uyarılarına göz atın lütfen… Olacakları öngörebilmek için kahin olmak gerekiyor muymuş… görün.
Dinlemedik, burnumuzun dikine gittik, ateşin üzerine benzin döktük…
En başta da medyamız!
Halen aynı teraneler.
Birleşmiş Milletler üyesi ve tüm dünyaca tanınan meşru Suriye yönetimi, ülkesinin sınırları içinde egemenliğine sahip olduğu coğrafyada yine uluslar arası hukuka göre silahlı bir isyan olan terör faaliyetlerine karşı askeri bir mücadele yürütüyor.
Bu mücadeleye dair haberler ülkemiz medyasında, televizyonlarında, gazetelerinde yer alırken kirli bir dil kullanılıyor.
IŞİD, Nusra vb. silahlı çetelere karşı savaş yürüten ülkenin silahlı kuvvetlerinden “rejim güçleri” ve kalkışmacılardan da “muhalif güçler” diye söz ediliyor.
Egemen bir ülkedeki iç karışıklığa ilişkin kullanılan bu söylemin kendi Ülkemize ihanet anlamına geliyor olabileceği nedense dikkatlerden kaçıyor.
Daha düşük şiddette olmakla birlikte Türkiye’miz de on yıllardır PKK, FETÖ, IŞİD… gibi çeşitli silahlı çetelerin saldırılarına maruz kalıyor.
Bu saldırılarda sadece son bir yıl içinde binlerle ifade edilebilecek sayıda resmi ya da sivil şehit verdik, onbin civarında terörist öldü.
Şimdi, bu bakış açısıyla, içeride veya dışarıda herhangi bir kimsenin askerimizden “rejim güçleri” ve eli kanlı teröristlerden “muhalif” diye söz etmelerine hoşgörüyle yaklaşmak mümkün mü?
Değilse, kendimiz neden böylesine hoyrat bir dil kullanıyoruz?
Lütfen herkes ettiği lafın nereye gittiğini iyi hesap etsin.
Kenan IŞIK