Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ekim '09

 
Kategori
Futbol
 

Hadi gel ligimize geri dönelim

Hadi gel ligimize geri dönelim
 

Dünya Kupasında televizyon başındayız.


Sağolsun Bosna-Hersek milli takımı, Belçika maçından önce “imkânsızı umut ettiğimizi” bize bir güzel hatırlatarak, gerçek dünyaya dönmemizi sağladı. Grupta sadece Ermenistan (4) ve bizden (1) puan toplayabilmiş, 9 maçta 24 gol yemiş Estonya’nın, tarihinde ilk kez Dünya Kupasına katılmak için var gücüyle çabalayan Bosna’ya çelme takacağını umut ederek Pollyanna’yı dahi güldürmüşüz meğer. Bu soğuk duşun etkisiyle King Baudouin Stadına çıkınca, Brüksel’in havası biraz çarptı bizi. Böyle bir ortamda maça motive olmak ve gücünü sahaya yansıtabilmek hiç kolay değildi. Bu yüzden Belçika maçının genelindeki futbolu fazlaca ayıplamamak gerekir. Eğer ayıplayacaksak, evimizde 2 puan kaptırdığımız ilk Belçika maçı veya her maç ortalama 3 gol yiyen Estonya ile 0-0 berabere kalışımızı gündeme getirmek lazım. Testi kırıldıktan sonra ne faydası olacaksa..?

Maç başlarken millilerimizin yüzlerinden okunan bıkkınlık ifadesi, doğal olarak futbolumuza da yansıdı. Diziliş itibariyle her iki takım da 4-2-3-1 sistemini uyguluyorlardı ama Belçika’nın çiçeği burnunda teknik direktörü Advocaat, on birinde yaptığı değişikliklerle dinamik ve atletik bir takım sürmüştü sahaya. Belli ki, bizdeki “kadrolu milli takım oyunculuğu” mevhumunun tersine Belçika’da seçimler çok daha geniş bir havuzdan çok daha adil kriterler ile yapılıyordu. Advocaat’ın artı puanları bununla da sınırlı kalmadı. Tecrübeli teknik adam hücuma çıkışlarda ısrarla tandemin arkasına adam kaçırarak, ekran başındaki bizlerin de keyfini kaçırdı. Anlaşılan kurt hoca Dick Advocaat, Servet – Önder ikilisini Fatih Terim’den daha iyi tanıyordu. Bizim kalburüstü (!) hocalarımız Mustafa Denizli ve Fatih Terim, 34 yaşından sonra Yusuf Şimşek’ten sol kanat yaratma çabasıyla oyalanadursunlar, Belçika sol kanadına 18’lik Eden Hazard’ı monte etmeye uğraşıyor.

Galiba bizim problemimiz en kolay, insanımızın belirli bir noktaya ulaştıktan sonra “avamın doğruları ve benim doğrularım” hezeyanına kapılması şeklinde açıklanabilir. Mustafa Denizli ve Fatih Terim dışındaki herkes Yusuf Şimşek’ten sol açık yaratılamayacağı konusunda birleşirken, 34’lük Yusuf Manchester United önünde ve 2010 macerasında sol kanatta sahne alabiliyor. Ya da tüm futbol kamuoyunun “milli takımda olmalı” dediği bir oyuncu aylarca hatta yıllarca milli takım yüzü göremeyebiliyor. İşin kötüsü, Mustafa Denizli ve Fatih Terim’in varisi olacak bir üst düzey çalıştırıcıyı şu ana kadar çıkarabilmiş değiliz. Bir ara Ersun Yanal’ın ayağına kadar gelen bu fırsat, Yanal tarafından değerlendirilemedi. Bana kalırsa hem Fatih Terim’in hem de milli takımın bir değişikliğe, bir yenilenmeye ihtiyacı var. Halk da böyle düşünüyor. Tabi bu düşünceye de “avamın doğruları” damgası vurulursa (ki Mahmut Özgener’in açıklamalarında bu tandansı sezmek mümkün) bahsettiğimiz değişim hayalden öteye gitmez. Oysa genç ve umut vaat eden bir teknik adamla heyecanı yenilemek, hepimiz için çok faydalı sonuçlar verebilir. Hem böylelikle üst düzey çalıştırıcılık yolunda bir başka isme de şans verilmiş olur. “Lafı eveleyip geveleme, aklındaki ismi söyle” diyenler için adayımın Abdullah Avcı olduğunu da belirteyim. Yazdıklarımın tamamen benim senaryom olduğunu hatırlatarak…

Dünya Kupası maratonunu Çarşamba gecesi Bursa’da oynayacağımız Ermanistan maçıyla noktalıyoruz. Lider İspanya’dan 15, ikinci Bosna’dan 7 puan fark yemiş olmanın şoku ve Kaf Dağının ardındaki umutları Uludağ’a, Bursa Atatürk Stadına, Ermanistan maçına taşıyamamış olmanın hayal kırıklığıyla. Ligimiz ve onun kısır çekişmeleri bize 2010’u unutturacak mı bakalım?

 
Toplam blog
: 235
: 717
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Yazar 1976 yılında İstanbul'da doğdu. Tüm eğitim ve öğretim hayatını burada tamamlayarak, 1999 yı..