Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

29 Temmuz '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Haftanın getirdikleri 29 Temmuz 2007

Türkiye: Seçimin hemen ertesindeki haftadayız. İlk gecenin şokunu atlattıktan sonra makul düşünmeye başladım sanırım. Başka bir yazıda da belirttiğim gibi, halk en azından kendi açısından doğru olanı yaptı. Seçimlerde zaten uzun vadeli politikaların ölçümünün sağlıklı olarak yapılamayacağını hepimiz biliyoruz. Bu seçimde de olan buydu. Halkımız kısa vadede kendisi için en hayırlı olanı seçti, umarım bu seçim uzun vadede de hepimiz için daha hayırlı bir seçim olur.

Belki ben fazla yanılıyorum ama, bu seçimin galibi nasıl AKP ise mağlubu da CHP oldu. Seçimden hemen sonra Sayın Baykal evine kapanıp ortalıkta görünmedi. Kaybolduğunda herkesten "istifa istifa" sesleri çıkmaktaydı. İçimden "gene kendi zaferine kendini inandıracak sonra çıkacak evinden" demeye başlamıltım ki Deniz Bey evinden çıktı ve aslında kendi partisinin ne büyük bir başarı sağladığını anlattı basına. Belki ben bu işten kesin anlamıyorum ama, seçim öncesi iki parti CHP bayrağı altında seçime girdi. Bu iki partinin geçen seçimlerdeki oy toplamı CHP (% 19.39) + DSP (% 1.22) = % 20.51. Buna bir de CHP'nin muhalefetde olduğu ve muhalefet partisinin temelde yıpranmamış olması gereğini ekleyin. Bu seçimde CHP'nin aldığı oy miktarı %20.8. Benim bildiğime göre bu yenilgidir. Daha da kötü tablo milletvekili sayılarında çıkıyor geçen seçimde 178 milletvekili çıkartan CHP bu seçimde 112'de kalıyor. Bu bana göre yenilgi değil hezimetdir. Ancak Deniz Bey hala kendisinin başarılı olduğu düşüncesinde. Ben artık Deniz Bey'in buna gerçekten de inandığını düşünüyorum, yoksa şimdiye kaç defa bırakıp gitmişti. Ama kendisi hala bir önceki seçimlerdeki oy oranını nasıl arttırdığını anlattı basına, gelin de anlayın.

Bir önceki gece AKP + DTP + bağımsızlar 367'i bulur mu hesabı yapılırken Sayın Bahçeli olayın seyrini bir anda değiştirdi. Hepimizin kafası son aylarda bu inatlaşma ile öylesine yoğrulmuş ki ben Sayın Bahçeli'nin ne dediğini anlamakta bir an zorluk çektim. Neden giriyordu ki meclise Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında. Sonra birden anladım: Adamın görevi o yahu. Bu millet kendisini mecliste temsil etme yetkisini vermiş. Hatta biraz daha sertleşerek, temsil etme görevini vermiş diyelim, tabii ki görevi o seçimde mecliste olmak ve tabii ki görevi kendi adayını desteklemek. Gerçek ve doğru politika ancak böyle yapılır. Umarım bu davranış gelecekte CHP'ye de örnek olur. Onlar Mayıs ayında bunu yapmış olsalardı bugün karşımızda nasıl bir tablo olurdu kimbilir...

Dünya: Beni ilgilendiren temel olay İngiltere'yi sellerin götürmesi oldu. Zaten beklediğimiz ve zaten de söylediğimiz şey buydu: Küresel Isınma diye bir olgunun peşine düşmek yanlıştır, bunun doğrusu Küresel İklim Değişikliğidir. Bizim gibi bazı yerler çölleşirken bazı yerlerde de seller olacak, işin doğasında bu var.

Sonra Amerika gene saçma bir yöne çekildi. Başkanlık seçimi yolunda artık en önemli olgu Hillary Clinton'un V yakasının derinliği. Politikalar falan hikaye...

Sonra belki biraz politika biraz spor ama, Irak Suudi Arabistan'ı 1-0 yenerek Asya Kupasını kazandı. Zamanında Saddam'ın oğlunun kaybedilen bir maçtan sonra tüm milli takım oyuncularını falakaya yatırdığı söylenirdi. Demek ki Amerikan işgali adamlara yaramış, helal olsun demek lazım. Amerikan işgali sonunda Irak'dan düzgün bir işe yaradı.

Amerikalılardan söz açınca, pek çoğumuzun bilmediği basit bir olay oldu geçenlerde. Lisa Nowak adındaki bir astronot, eski erkek arkadaşının yeni sevgilisini öldürmeye çalışmaktan tutuklandı. NASA hemen Lisa Nowak'ı işten attı ve bir soruşturma başlattı. Kötü olan bu araştırmanın buldukları. Bu hafta açıklanan panel raporuna göre, en az iki NASA astronotu ayakta durmakta zorlanacak kadar sarhoşken uzay mekiği uçuşuna çıkmışlar. Biz de düşünüp duruyorduk bu uzay mekikleri neden sapır sapır dökülüyorlar diye.

Spor: İki kötü olay dikkatimi çekti bu hafta. Birincisi dün akşam Tranzonspor'un daha önce adını bile duymadığım bir Romen takımına iki maçta da yenilerek İntertoto Kupası'ndan elenmesi. İki sene önce Rum takımına elendiklerinde içim sızlamıştı, ama buna daha da kızdım, iki sebepten. Birincisi, insan hatalarından ders alır ya, iki sene önce yaptığınız hata daha herkesin aklındayken biraz daha dikkat eder yaptıklarına. "Boşverin ikinci maça aslarımızı götürmeyelim, nasılsa turu ilk maçta geçtik" diyerek cıvıdıklarını belli etmişlerdi, dün akşam da kanıtladılar. Bu sene de gene lig FB-GS-BJK üçgeninde gidecek. Tek umudum Başbakan torpili falan diyerek Kasımpaşa'nın bunların arasına girmesi, ama nerede bizde o şans.

İkinci kötü olay da Galatasaray'da Necati Ateş ile Feldkamp çekişmesi. Neredeyse Adana'daki günlerinden beri Necati'nin tarzından hiç hoşlanmam. Son zamanlarda da magazin basınında dolaşan polisiye haberlerden de öğrendiğimiz üzere, Necati'yi sevmemem için daha nice sebepler varmış ama gene de şu bir gerçek ki, adam edilecek olursa Necati Türk futbolundaki önemli yeteneklerden bir. Galatasaray geçtiğimiz senelerde üçüncü sınıf yabancılara ikinci sınıf yabancı parası verip rezil olma aptallığından sonra listeye bir de bu çocuğu harcama aptallığını eklemez umarım. Birinin her ne kadar futbolu biliyor sanılsa da Bay Feldkamp'a bir basit gerçeği anlatması lazım: Disiplin sopa ile olur, balta ile değil.

 
Toplam blog
: 24
: 1639
Kayıt tarihi
: 21.07.07
 
 

1965 İstanbul doğumluyum. 1988 yılında Boğaziçi Üniversitesi'nden Elektrik Mühendisliği, 1990 yılınd..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara