Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ağustos '07

 
Kategori
Haber
 

Haftanın getirdikleri 5 Ağustos 2007

Türkiye: Hafta başında Sayın Bahçeli'nin ilginç bir sözü oldu (sanırım, çünkü açıklamayı kurmayları yaptı), "Cumhurbaşkanlığı seçiminde sizi DTP'ye muhtaç etmem". Ben MHP'nin demokrasiye ve milletin onlara verdiği göreve inandıkları için meclise gireceklerini sanıyordum, meğer onların niyeti DTP'nin önemini azaltmakmış, umarım ilerideki günler beni yanıltır.

Seçim akşamı Sayın Baskın Oran'ı dinliyordum, kendisinin dediklerine ciddi bir biçimde katılmadım, ancak seçimde meclise girememiş olmanın şaşkınlığı ile konuştuğunu sandım. Meğerse normalde de aynı garip söylemini sürdürüyormuş. Seçimden önce DTP ile anlaşmışlar, onun aday olduğu bölgeden DTP bağımsız aday göstermeyecekmiş, DTP ona verdiği sözü tutmamış, ancak Ufuk Uras'a verdiği sözü tuttuğu için Ufuk Uras seçilmiş ama kendisi seçilememiş. Kusura bakmayın ama en azından benim çevremden Ufuk Uras veya Baskın Oran'a oy vermiş kişiler bu anlaşmadan haberdar olmuş olsalardı bu kişilere oy verirler miydi bilmiyorum. Belki daha da vahimi bu kişilerin arkasında Ufuk Uras'ın sözleri ile ortaya çıkmış olan destek mekanizması o zaman biliniyor olsa bu denli oy alırlar mıydı, ne dersiniz??

CHP seçim yenilgisinin altı sebebini açıkladı. Bu sebeplerin içinde herşey var, ama bir tek kendilerinin hataları yok. İkinci Cumhuriyetçiler, tarikatlar, imamlar, ABD, AB, terör herşey suçlu ama kendileri suçsuzlar. Bence kendilerine pekçok soru sormalılar ama aklıma gelenlerden biri çok basit, özellikle Amerika ve Avrupa Birliği'nin işine iş yapacak ve Türkiye'yi iyi yönetecek bir CHP mi daha gelirdi bugün, yoksa AKP mi?? Benim cevabım CHP ama sanırım ben bu konuda yalnızım.

Ankara'nın su sorunu artık zirveye çıktı. Bugünden yarına yapılabilecek olan tek şey aslında Sayın Gökçek'in bu hafta açıkladığı gibi "50-60 bin kişinin Ankara'yı bırakıp bir süreliğine annelerinin evlerine gitmesi". Bunu ben epey zamandır söylüyorum, ama belediye başkanının söylemesi biraz garip kaçtı. 19 Temmuz'da bir toplantıda "Ankara'da seçimden sonra bir gün su üç gün kesinti olacak" dediğimde insanlar beni dayanaksız haber yaymakla suçlamışlardı. Pardon yanılmışım, bir gün su üç gün kesinti 23 Temmuz'da değil 6 Ağustos'ta başladı, çok özür dilerim bir daha böyle hata yapmam. Ancak Ankara'nın nüfusu ve ne kadar suyu olduğu belliyken seçimin ertesi gününe kadar hiçbir tedbir alınmaması bence AKP'nin yaptığı seçim yatırımları arasında bize uzun vadede en fazla zarar verecek olan. İsterseniz buradan takip edin, 1 Eylül'de Ankara'ya haftada bir gün su verilecek. Kızılırmak falan hikaye, bugün bile kokusu çıkmaya başladı "Kızılırmak suyunda şu kimyasal madde var bu kimyasal madde var" diye. Asıl konu çok daha ciddi ama kimse sözünü edemiyor, sınıfta bir öğrencim hemen konuya parmak bastı "Kızılırmak bizim oradan akar, eskiden güldür güldür akardı, şimdi suyu kalmadı, kalmayan su ile mi besleyecekler Ankara'yı?"

Ankara'nın su sorununda bir de yeni karşılaştırma Eskişehir belediye başkanı ile Ankara belediye başkanı arasında. Sayın Büyükerşen geleceği birkaç yıl önceden görüp bir baraj yaptırıp Eskişehir'in suyunu kurtarmış ama buna karşılık Sayın Gökçek "evet bu konuda beş sene önce yayınlanan raporlar vardı ama ben onlara güvenmedim" diyor. Sebebi de raporu yayınlayan kuruluş bir barajı Kocaeli belediyesine kazıklamış. Peki sormak lazım, "İç Anadolu çölleşecek, acilen önlem almak lazım" diyen bir tek o rapor mu?? Kafanızı ne zaman gömdüğünüz kumdan çıkartacaksınız?? Sayın Büyükerşen'in de sütten çıkma ak kaşık olmadığını bir Eskişehir ziyaretinde Eskişehirlilerden dinlemiştim, ama onun neden baraj yapıp kendisinin yapmadığına adamın cevabı "ama onun yaptırdığı baraj büyük bir depremde yıkılabilir, bana öyle söyledi bilenler" oluyorsa az önceki CHP konusu gibi, " senin hiç mi suçun yok" derler adama. Ankara'yı bir tek Sayın Erdoğan kurtarır, ama başbakan olarak değil, belediye başkanı olarak. Nurettin Sözen belediye başkanlığından ayrılıp kendisi belediye başkanı olduğunda susuzluktan kırılan İstanbul'da ortalığı nasıl sel götürdüğünü hatırlarsınız.

Sonra gene Sayın Gökçek'le devam edecek olursak "inananlar yağmur duasına çıksınlar" demiş, sağolsun benim dilimin ucundan eski Diyanet İşleri Başkanı aldı lafı: "Sen önce deveni bağla, sonra Allah'a tevekkül et".

Cumartesi günü mecliste yemin töreni yapıldı. Sayın Baykal DTP milletvekillerine selam vermezken Sayın Bahçeli'nin hem kendisine uğrayan DTP milletvekillerinin elini sıkması, hem de yemin ederken alkışlaması bende güzel bir duygu uyandırdı. Belki sorunlarımızı artık birbirimizin boğazına sarılmadan da konuşabiliriz. Özellikle bu tavrın öncelikle DTP milletvekillerinden gelmesi çok yapıcı bir davranış gibi durdu. Geçtiğimiz pekçok yemin töreninin aksine bu yemin töreninin olaysız geçmesi ve dünya basınının Bahçeli-Türk el skışmasını yayınlamış olması bizler açısından gurur verici bir olay.

Bu haftanın en büyük incisi tabii ki sayın Erdoğan'dan geldi. Sayın Demirel kendisine "seçimlere katılım %84, siz de %47 oy aldınız" deyince yanlış anlamadıysam yorumu "%100 üzerinden bunun hesabını yaparsanız AKP'nin aldığı oy %55.4'tür. Kusura bakmasınlar, bu hesapları biz de biliyoruz, biz bunların içinde piştik yani" demiş. Bu yorumu yanlış anlamış olmayı umuyorum. Benim hesabım kabaca şöyle: %16 oy kullanmamış, bunlar herhangi bir partiye oy verecek olabilirler, canları sıkıldığı için oy vermemiş olabilirler vs. Ama bunlar hiçbir partinin adamı değil resmen, sonra AKP %84'ün %47'sini almış, yani %39.4. Bu %55.4 sayısını kim çıkarttı ve hala maaş alıyorsa ben o adamın maaşını alan işte çalışmak istiyorum. İlkokul matematiğini bile bilmeden Başbakan'a bu konuda hesap yapıyorlarsa benden çok maaş alıyorlardır diye umuyorum.

Ekonomi: Kasım 1969'dan beri ilk defa yıllık enflasyon %6.9'a düştü. Bu iyi güzel de bunun bize ne faydası oluyor?? Domates pahalı, hıyar pahalı, ben ne yiyeceğim kahvaltıda?

Geçen hafta seçim sonucuyla coşan borsa bu hafta Amerika kaynaklı mortgage ve hedge funds problemi ile gelen dünya borsalarındaki dalgalanmadan nasibini en kötü alan borsa oldu. 23 Temmuz'da 55625 ile kapanan borsa 3 Ağustos'da 50716'ya düşünce %8.8 değer kaybetmiş oldu. Bunlara bir de Japon ev kadınları eklendi. Nasıl yani diyenlere: Japon teyze bankaya 1000 USD yatırıyor, bunu karşılık göstererek 4000 USD kredi alıyor. Kredi faizi %0.5, sonra bu aldığı parayı YTL'ye çevirip Türk bankasına yatırıyor, bizden aldığı net faiz %17.5, dönem sonundaki net karı %17. Merkez Bankası'nın etekleri tutuşmuş bu şekilde dönen parayı görünce diyorlar.

Dünya: Kendi derdimize düşmüşken dünyadan çok haberdar olamadık bu hafta, haberlerimizin çoğu da aslinda bizi ilgilendiriyor. Geçen hafta Washington Post gazetesi yazarı Novak Amerika'nın PKK'nın elebaşlarını ele geçirmeye yönelik bir planı olduğunu ve bunu bazı kongre üyeleri ile paylaştığını açıkladı. Kendisi de gayet mutlu olmuş böyle riskli bir planın suya düşerek Amerika'nın Irak'da bir batağa daha gömülmemesinden. Benim yorumum basit: Sen birini kaçırıp başka bir ülkeye teslim edeceksen bunu yaparsın, ama önce politikacıları çağırıp bunu onlara anlatıp fikir sorarsan bu "ben aslında bunu yapmak istemiyorum ama istiyormuş gibi görünmek istiyorum, siz gidin bunu basına açıklayın ki ben de yapmak zorunda kalmayayım" demektir. Çocuk olsak belki kanardık.

Amerika'dan bu kez aslında bizlerin alışkın olduğu bir haber geldi, Minneapolis'de Mississippi nehri üzerindeki bir köprü üzerindeki pekçok araçla birlikte çöktü. Bu seferki terör falan değil. Gene şanslılar ölü sayısı onlarla ifade edilen düzeyde, Allah korusun bizde olsa yüzler olurdu. Köprünün muhtemel çöküş sebebi de kışın yolları temizlemekte kullanılan kimyasalların köprüye vermiş olduğu zarar. Bu kimyasalları kullanmaya başlayan İstanbul Belediyesi'ne de umarım bir uyarı olmuştur bu.

Amerika'da başkanlık seçimi için yariş kızışıyor. Bush'un oynamış olduğu İslam düşmanlığı kartı şimdiden pekçok adayı da sarmış görünüyor. Hillary Clinton'un teröre karşı nükleer silah kullanılabilir incisinden sonra bu hafta da Cumhuriyetçi Parti başkan adaylarından kongre üyesi Tom Tancredo Amerika'ya bir saldırı olduğu takdirde cevabın Mekke ve Medine'ye verileceğini söylemesi ortalama Amerikalıların olaya nasıl baktığını ürkütücü bir biçimde karşımıza seriyor.

BM Darfur'a gönderilmesi düşünülen barışgücü birliğini onayladı. Amerika kendine zarar gelmeyecek ve kendi işine yarayacak pekçok yere asker göndermekte bir an bile tereddüt etmiyor (kaldı ki kendine zarar gelecek yerlere bile gönderiyor, burada bir mantık hatası var ya hadi neyse). Bizim Mehmetçik gene en önde düşer yola.

Sanat: Ingmar Bergman ölmüş bu hafta. Hepimiz inşallah o kadar yaşarız, adam İsveç'te bir adadaki evinde 89 yaşında sanırım uykusunda gitmiş. Mazbut yaşamı olan sanatçılar ancak bir dip notu oluyorlar gazetelerin köşelerinde, bazıları da ön sayfalardan inmiyorlar. Ön sayfalardan inmeyenler Bergman'dan daha mı sanatkar diye düşünüyor insan. Sonra ertesi gün öğrendik ki Antonioni'de ölmüş. Sinema dünyası iki büyüğünü bir haftada kaybetti.

Bir yanda Bergman ve Antonioni'nin ölümleri varken ne derece önemli bilmiyorum ama bu hafta Brad Pitt ve Angelina Jolie ayrıldıklarını açıkladılar. Artık sadece çocukları için görüşeceklermiş. Sinema dünyasındaki kısa süreli evliliklere bir tanesi daha eklendi.

Bilim: Hani arada duyuyoruz ya "özel bir şirket ayda hotel yapacakmış, şu kadara adam taşıyacakmış" diye. Bu adamların değil aya gitmek, yerden havalanmaları bile mucize olur. Bu hafta içerisinde Los Angeles'ın kuzeyinde bir havalanında yeni uzay gemisi SpaceShip Two'nun yeni motorunun denenmesi sırasında meydana gelen patlamada iki kişinin öldüğü açıklandı. Bu gemi Virgin Galactic adına yapılıyordu. Richard Branson her akıllı iş adamı gibi bu uzay gemisini Amerikalılara yaptıracağına Çinlilere yaptırsa şimdiye değin aya gidip dönmüştü, tamam abarttım ama doğruluk payı olduğunu kabul edin.

Roma'da aynen bizim gibi bir tren hattı için kazı yapılırken yaklaşık 1800 yıllık bir tabakhane bulunmuş. Bu keşfin ardından her ne kadar tren yolunun tamamlanmasına sadece 100 metre kalmışken iş durdurulmuş ve eksperlerin vereceği karara göre tabakhanenin yeni bir mekana aynen taşınması planlanacakmış, darısı bizim de başımıza...

Hangi başlık altında değerlendirilmeli bilmiyorum, ama bu hafta içerisinde Ruslar Kuzey Kutbu'nun altında deniz tabanına bayrak diktiler. Bunun ne amacı olur diye baktığımızda olay bizi bir kez daha Soguk Savaş dönemine götürüyor. 4600 metre denizin dibinde bir noktaya bayrak dikmek bu konuda "biz da varız, bizi unutmayın, Karamürsel sepeti saymayın" demek olsa gerek. Amerika ve Kanada hemen karşı çıkarak "artık 16. yüzyılda değiliz, bir yere bayrak dikmek oranın sahibi olmak anlamına gelmez" açıklamasını yaptılar. Bu bölge petrol ve doğalgaz rezervlerinin yanı sıra, eğer olası bir iklim değişikliğinin boyutu abaracak olursa dünyadaki az sayıda yaşanacak yer olması açısından önem taşıyor.

Bu hafta NASA Mars'a Phoenix isimli bir uzay aracı gönderdi. Mayıs ayında Mars'a varıp kutuplara inecek olan bu araç daha öncekiler gibi mobil değil. Kutuptaki buzların içerisinde hayat arayacak olan bu araç umarım gene NASA'nın hesap hatalarına kurban giderek kayıplara karışmaz.

Spor: Avrupa Kupaları'nda kuralar çekildi. Fenerbahçe Anderlecht, Beşiktaş Zürih, Galatasaray Hırvatistan'ın Koprivnica, Kayseri Erciyes de Maccabi Telaviv ile eşleştiler. Dikkatinizi çekerim, Galatasaray hariç hiçbirinin yanına ülkelerini yazmadım. Bir tek Galatasaray'ın rakibi daha önce adını sanını duymadığımız bir takım, dolayısıyla da kurada karşımıza çıkan en kolay takım. Ama Trömsö'yü de ilk defa duymuştuk, onun için aman diyorum, aman dikkat, özellikle de Galatasaray. Fenerbahçe kura sonrasında hemen santrafor arayışına girişmiş. Benim anladığım kadarı ile, karşılarına Arsenal falan gibi bir takım çıksa "zaten Şampiyonlar Ligi'ne kalamayız" diyerek yatırım yapmayacaklardı, şimdi Anderlect ile biraz ümitlenmiş olacaklar. Beşiktaş benim bankom, umarım yanılmam.

Haftanın son saatlerinde oynanan Süper Kupa finalinde Fenerbahçe Beşiktaş'ı 2-1 yendi. Maç benim ilgimi çekmediği için ilk yarısında haftalık alışveriş yapıyordum, ancak ikinci yarıyı seyredebildim. Sanırım ilk yarıya FB hızlı başlamış, ikinci yarıya da BJK hızlı başladı, ancak 70. dakika civarında yoruldular, haftaya ligler başlayacak, ben her iki takımı da hazır görmedim, ama BJK kondisyon itibari ile daha zayıf göründü. Üst paragrafı maçı seyretmeden yazmıştım, şimdi geri alsam mı diye düşünüyorum. Zayıf bir Moldova takımını elemeleri çok zor olmaz ama bir üst turda ne derecede rahat ederler bilemiyorum.

Bir de dün akşamki maçtan ağızımda kalan acı bir tat var, daha ligler başlamadı ama maçın sonundaki asabiyet bu senenin gidişi konusunda beni çok rahatsız etti. Sahadaki pekçok oyuncu fazlasıyla çevrelerinin dolduruşuna gelmiş göründü. Bir sonraki sene GS, FB, BJK tüm maçlarını İzmir'de oynamak zorunda kalırlarsa hiç şaşırmayın derim ben dün akşamı seyrettikten sonra.

www.leventkurnaz.com

 
Toplam blog
: 24
: 1639
Kayıt tarihi
: 21.07.07
 
 

1965 İstanbul doğumluyum. 1988 yılında Boğaziçi Üniversitesi'nden Elektrik Mühendisliği, 1990 yılınd..