Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Temmuz '08

 
Kategori
Tıp
 

Hahahaha… Ya bir de erkek olsaydı karışan…

Hahahaha… Ya bir de erkek olsaydı karışan…
 

Ne şeker değil mi? Tıpkı ben:)


İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’nde katarakt ameliyatı olmak için ameliyathaneye alınan Saadet Kılıç, aynı yaşlarda başka bir hastayla karıştırılınca rahmi alınmış.

Allah’ım… Daha neler görüp, neler duyacağız. Bu haberi okuyunca direkt bazı anılarım geldi aklıma. Nasıl mı? Acele etmeyin. Durun anlatcam şimdi.

İkinci hamileliğim bir hayli sorunlu geçti üstünüzden ırak. Gerçi şimdi kimin geçmiyor ki diyeceksiniz. Haklısınız. Yediklerimizden mi içtiklerimizden mi, nedir bilmem ama şimdi kadınların çoğu hastane kapısını yol ediyor, hastanede geçiriyorlar dokuz aylık hamilelik döneminin çoğunu. Neydi o eski kadınlar öyle değil mi? On dört tane doğurur maşallah yine de çivi çaksan geçmezdi. Bağda bahçede tarlada. Hatta iki tane örneği var bizim köyde. Unutmazsan bir ara köye gittiğimde resimlerini çeker tanıştırırım sizinle onları. Her neyse. Konumuza dönelim biz.

Sorunum; halk arasında "eşin" normalden aşağıya yerleşmiş olması, tıp dilinde plasenta previa’ydı. Başıma gelmeyen kalmadı. Gece kanamadan dolayı gidip yataktan kaldırdığımız hemşirenin gözlerini ovuşturarak daha hiçbir açıklama yapmama dahi fırsat bırakmadan “bana mı sordun da hamile kaldın dercesine” matkapla kuyu kazar gibi… elini daldırıp “içerde ne arıyorsa artık” sonradan bizi üç şişe kan takviyesi yapmak zorunda bırakışını mı anlatsam, yine bir kanama sonrasında yattığım hastanede ısrarla benim iğnem yoktu dememe rağmen hemşirenin iğne yapmasını mı anlatsam, hangini anlatsam bilmem ki..! Sonraki gün doktora sorunca doktor da hayır iğnen yoktu demese yine de emin olamayacaktım tabii ama her neyse. Bunca yanlışa rağmen yine de sağ salim bir çocuk dünyaya getirmeyi başarabildim ya bravo bana… Sanırım altın madalyayı hak ettim ama veren kim?

Sonra menüsküs ameliyatım. Ameliyat olmadan önceki süreçleri anlatmıycam çok uzundu. Uzun bir süreçten geçtikten sonra ameliyat olmaya karar vermiş bir hasta olarak ameliyathaneye girerken doktora, ameliyat olursam ne zaman çalışmaya başlayabilirim peki demiştim. O da bir hafta, bilemedin on gün demişti. İyi o zaman deyip ameliyata girdik. Ameliyatın ardından yavaş yavaş kendime gelmeye başlamıştım ki, doktorumun gülümseyerek bana baktığını gördüm. Biraz daha baksa aşık olacağım. O kadar yani. O kadar şirin bir tip. Ben ne bileyim bu kadar güzel gülümsemesinin altında başka bir neden yattığını ve biraz sonra vereceği haberle dünyamın yıkılacağını.

Neymiş efendim… Bana daha önce Türkiye’de yapılan ama hastanelerinde, “dolayısı ile onlarında ilk ameliyatı olan” bir ameliyat yapmışlar, onun için 45 gün ayağımın üstüne hiç basmayacakmışım. Kısa açılımı yırtık yeri tamamen almamışlarda klips atmışlar. İçimden sizin de ameliyatınızın da deyip küfürü basmak geldi ama buna terbiyem müsaade etmedi. Her neyse. Dedikleri gibi 45 gün hiç basmadım ayağımın üstüne. 46. gün ve 47. Gün ve 48. gün ve 60. gün öldüm öldüm dirildim. Hayatımda hiç bu kadar acı çekmemiştim. Her neyse. Gel zaman git zaman, aradan altı ay geçti ben hala iyileşemedim. Fakat iyileşemediğimi doktorlarıma bir türlü anlatamıyorum. Bari bir emar daha çekelim bakalım dediler ve ben böylelikle beşinci ya da altıncı emarımı çektirmiş oldum. Neyse ki bana inanmayan doktorlar emara inandı da ameliyatın hiçbir işe yaramadığını kabul ettiler. Eeee. Ne olacak şimdi peki dedim. İkinci defa ameliyat olacaksın dediler. İyi bakalım. Napalım. Mecbur olacağız. Çünkü bizim diz öncekinden çok daha kötü. Ağrılar dayanılmaz. Tamam olurum ama tek şartla dedim. Bu defa tamamen bayıltmayacaksınız beni. Ameliyatı ben de izleyeceğim. Hık mık deseler de baktılar ben yeşil önlüğü giymiş olarak ameliyathanenin kapısından döneceğim, kararlıyım, çaresiz kabul ettiler. Sanki ordiyanüs prof Aynur çok biliyor da. Aman bak şurasını yanlış kestiniz. Bak oraya fazla girdiniz. Allah sizi kahretmeyesiceler görmüyor musunuz attığınız pens içerde kaldı diyecek. Kaldı aslında da diyemedim. Elimiz mahkum o anda. Tutarlar bacağı tamamen keserler meserler. Fakat o arada bayağı araştırmış, incelemiştim. Onlar kadar olmasam da yarı doçent sayılırdım. Sonunda ameliyat bitti. Öncekine göre daha iyi. Yani gördüğünüz bu şahıs üç ay bastonlarla dolaştı. Boru değil bastonlarla. Eski işimde olmasa bile hala çalışabiliyorum. Aslında iyi oldu. Gazeteye başlamam da o vesileyle oldu. Çünkü öbür işimi bir süre denedim, otuz beşinci gün dizim aşırı şekilde su toplayınca bırakmak zorunda kaldım. Yani irin. Yirmi iki cl su çekmek zorunda kaldılar. Çünkü işim çok ağırdı. Ne demişler. Allah bir kapıyı kapatırken öbürünü açarmış.

Deyim demişken. Bir de şöyle bir deyim vardı değil mi? Eşek olana semer vuran çok olurmuş. Demem o ki ben ömür boyu eşeklikten kurtulamayacağım. Neyse. İşimi çok seviyorum. Öncekini de çok seviyordum zaten de. Olan oldu. Ne yapalım. Kader utansın.

Sol dizimden iki defa ameliyat olmuş biri olarak sağ dizimde başka bir doktora yöneldim de, iki defa ameliyat olmaktan kurtuldum. Bu yazı da çok uzamış yahu bu arada. Bu konuda anlatacak o kadar çok hikaye var ki bende. Bedavadan yaşıyoruz şurada bedava. Hava bedava. Su bedava. Yakında ondan da vergi alırlar ya. Bir de geriye dönük işletmeseler bari. Ama kanun geriye işlemiyordu değil mi? Neyse. Dokuz canlıyım ben dokuz. Kedi kız. Bu arada ne kadar çok neyse kullandım bu yazıda değil mi? Boktan yazarım ben boktan. Guinness rekorlar kitabına gireceğim yakında bu gidişle ama nasıl gireceğim malum. Her neyse.:) Çenem düştü yine.Ben sizleri daha fazla sıkmamak için, diğerlerini de bir başka bloğa bırakayım isterseniz. Nasıl olur? İyi olur değil mi?

Ha bu arada… Ne diyordum ben? Ya erkek olsaydı yanlışlıkla karışan diyordum değil mi? O zaman sadece o kadroyu kovmak yerine hastaneyi de kapatırlar mıydı acaba? Eeee. Ne de olsa erkek ya. Varı yoğu, bütün sermayesi o. Bütün sermayesi giderdi adamcağızın. Kadın rahmi olmasa da idare eder, yaşar nasıl olsa. Sadece çocuk doğuramaz. Ya erkek. Erkek öyle mi? Öyle bir durumda intihar ederdi adamcağızlar vallah. Allah korusun. Yedi komşudan öteye. Böyle değimliydi bu ya. Her neyse. Bu saatte bu kadar olur. Onu da siz eklersiniz artık öyle değilse. Şimdi Baver Ergün çıkıp bi yerlerden bağıracak yine. Aynur. Tamam. Anladık. Güzel yazıyorsun da çenen düşünce hiç çekilmiyorsun diyecek. En iyisi mi ben gideyim artık. Bu hikayenin gerisi size emanet. Ona iyi bakın.

Hi hi hi… Ki ki ki. Hahahaha… Hapşuuuu.

Haber… Haberi okuyun tabii. Yoksa nasıl kanıtlayacağım bu iddialarımıın boş bir iddia olmadığını değil mi? Mahkemeye verir, sürüm sürüm süründürürler beni maazallah. Tü tü tü. Allah göstermesin. Şeytan kulağına kurşun.

http://www.milliyet.com.tr/Yasam/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetay&Kategori=yasam&ArticleID=972518&Date=30.07.2008&b=Göz%20için%20yattı%20rahmi%20alındı!&ver=31

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..