Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

26 Eylül '21

 
Kategori
Kültürler
 

Halikarnasos Mausoleumu

Halikarnasos Mausoleumu

Bodrum

Mahkeme kurulmuştu. Genç adamı ellerine ve ayaklarında zincirlerle getirdiler. Askerlerin yüzleri görülmüyordu. Başlarında külah biçimi garip bir şey vardı sadece gözlerinin olduğu yer de iki küçük delik görülüyordu. Nerede ise çıplak sayılacak kadar garip giysiliydiler. Ayaklarında sandaletler vardı, sandaletlerin bağcıkları dizlerine kadar geliyordu.

Elif gözlerini yarı aralamıştı. Adamların sandaletlerini bir süre izledikten sonra;

“Bunların sandaletleri de yemin ederim Bodrum işi ha...”

Rüya şaşkın ona baktı.

“Sandaletleri Bodrum işimi?”

“Öyle inanmıyorsan dikkatli baksana!”

Rüya zorla gülümsedi.

“İçgüdülerin kuvvetli”

“Öylemi ne oldu şimdi?”

“İlintilide ondan.”

“Nasıl ya merak ettim Vallahi.”

“Canım tarihin babası olarak tanınan Herodot, Halikarnas’ta doğmuş. Halikarnas neresi!”

“Bodrum.”

“Evet Bodrum.”

“Düz mantık yani Rüya... Sandalet, Halikarnas, Herodot ve Bodrum. Tamam... Tamam anladım. Canım. Sen benimle kafa bul. Buldun bir halttan anlamayanı. Geç dalganı.”

“Hayretsin Elif amma da alıngan oldun sen. Ne alakası var canım. Gerçekten ilintili. Bak dinler misin beni!”

“Tamam dinliyorum.”

“Bir Yunanlı bodruma han açmış biliyor musun?”

“Öylemi? Nereye açmış?”

“Şimdi o yerlerin sular altında olduğunu biliyorum. Didar sen biliyor musun?”

“Yok, teyzeciğim bu konuda hiç bilgim yok.”

“Yanlış hatırlamıyorsam şöyleydi; Burası Bodrum limanının batısında kalmış olması.”

Muhtar söze girdi.

“Bodrum limanının batısı ise Bardakçı koyu dedikleri yer olması gerekiyor. Ben iki yaz orada bir restoranda komi olarak çalıştım. Bilirim oraları.”

“Benim dediğim yersuların altında kalmış olması gerekiyor.”

“Doğrudur. O zamanlar böyle çok hikâyeler dinlemiştim ama hiç ilgilenmemişim.”

Elif güldü.

“Nereden bileceksin. Bir gün anlatılanları yaşayacağını!”

“Evet. Elif abla hala rüyadayım sanıyorum.”

“Valla rüya filan değil. Düpedüz yaşıyoruz baksana. Hadi sen Rüya görüyorsun, bendemi rüya görüyorum. Buradaki hepimizin aynı rüyayı görmemize imkân var mı?”

“Haklısın. Yok tabi…”

Rüya onların konuşmalarının bitmesini bekledi.

“Bodrum’la ilgili çok önemli bir şey daha var onu da anlatayım ondan sonra konumuzu değiştiririz. Baksanıza orada da bir hareket yok. Yorulmuşlarda dinleniyorlar gibiler. Bir kısmı uyuyor hatta. Çok enteresan!”

Muhtar bir süre onlara baktı.

“Bir şey geliyor aklıma ama bir süre daha izleyip emin olmak istiyorum.”

Elif güldü.

“Muhtar. Canımsın burada bir şeye gerçekten emin olabileceğini düşünüyor musun? Bu hayal âleminde!”

“Bilmiyorum ki, ama bir süre daha zamana ihtiyacım var.”

“Sen bilirsin canım. Rüya affedersin ne diyordun?”

“Muhtarın düşündüğünü sanırım düşünüyorum. Ama haklısın karar vermeden bir süre daha bekleyelim.”

Elif güldü.

“Mola… Mola çok uymadı bu tanıma ama olsun. Uysa da uymasa da…”

“Elif… Evet, ben ne anlatacaktım. Tamam hatırladım. Kral Mozolus burada iktidara gelmiş. O gelene kadar Halikarnas küçük bir şehirmiş. Adam inanılmaz biriymiş. Bir kere aşırı hırslı kendini beğenmiş olduğundan daha da abartıyormuş kendini!”

“Öylemi Nasıl?”

“Adam akılı biri imiş... Bu bölgenin istihdam ve ticaret için ne kadar uygun olduğunu fark etmiş ilk önce.”

“Eee.”

“O zamanlar başkent Milas’mış adam ilk önce başkenti buraya taşımış şehrin etrafını duvarlarla sarmış.”

“Bodrumun etrafında hiç duvar filan görmedim.”

“Yok, öyle deme hala bazıları duruyormuş.”

“Allah Allah.”

“Bu adam garip biri imiş... Halkın anasını ağlatmış o kadar ağır vergiler koymuş ki. İnanamazsınız. Mesela; Saçı omzundan aşağı inenlerden bile vergi almış.”

“Yok devenin bale pabucu!”

“Vay lafa bak. Ne eğlenceli söz o öyle.”

“Öyledir Rüya’cığım bilmez misin bende ne sözler vardır.”

“Bilmez miyim? Bilirim. Bilirim.”

“Sonra?”

 “Halikarnossos bu Bodrum’un eski adı biliyorsunuzdur.”

“Benim Bodrum da bildiğim. Her sene gittiğim. Halikarnas diskosudur.”

“İnanmıyorum ya sana Elif. Biz burada ne anlatıyoruz çocukları bilgilendirelim diye… Sen hala dalga geçiyorsun.”

“Yok, Vallahi dalga geçmiyorum. Doğruyu söylüyorum. Halikarnossos öylemi?”

“Öyle… Tarihin babası olarak bilinen Heredot’a göre; Bodrum Dor’lar tarafından kurulmuş.”

“Dor’lar mı yapma bize işkence yapmaktan vazgeç… Allah aşkına birde Dor’ları anlatmaya kalkarsan biterim ben bunu sana açık saçık söyleyeyim.”

“Of… Elif of.”

“İyide doğru söylüyorum. Çok uzatıyorsun. Haydi, Bodrum’u dinleyelim derken nerelere geldik.”

“Tamam. Şimdi öyle bir şey diyeceğim donup kalacaksın.”

“Yok ya. Neymiş o?”

“Dünyanın yedi harikasından ikisi Türkiye’de…”

“Deme ya!”

“Evet. Biri Bodrum’da yani; Halikarnasos Mausoleumu…”

Elif bir süre inanmayan gözlerle arkadaşına baktı.

“İkincisi?”

“Efes’teki Artemis tapınağı…”

Sonra ‘yok canım’ dercesine dudaklarını büktü.

“Hadi canım atıyorsun. O kadarda değil. Efes’e gittim. Artemis tapınağının yerinde yeller esiyor. Ya da ben bir şey görmedim.”

“Rehberle mi gezdiniz?”

“Yok canım. Oktay’la gezdik.”

Elif sustu. Gözü daldı. Yüzü çok hüzünlü görülüyordu. Rüya arkadaşının Oktay’ı düşündüğünü biliyordu.

“Elif. Canım benim. Üzülme ne olur.”

“Rüya… Oktay beni bulamayınca ne yapar acaba. O bana çok düşkündür. Bensiz yumurta bile kıramaz.”

Muhtar heyecanla konuştu.

“Elif abla beklide rüyadayız. O uyanmadan geri gideriz.”

Elif gülümsedi.

“İnşallah. Ben şimdiden Oktay’ı çok özledim.”

Rüya arkadaşının elini tuttu ve sıktı.

“Canım insan sevdiklerinin değerlerini onları kaybedince daha iyi anlıyor değil mi? Sen sakın yanlış anlama. Kaybedince dedimse tamamen kaybettin demiyorum. Ben de Muhtar’ın söylediğine katılıyorum. Oktay uyanmadan sen gitmiş olacaksın.”

“İnanıyorsun buna değil mi?”

“Evet. Hem bak çocuklar nasıl bakıyorlar bize. Onların minik yürekleri ne kadar acı çeker değil mi Elifim.”

“Haklısın canım.”

Elif yanaklarındaki gözyaşlarını sildi. Gülümsedi.

“Nerede kalmıştık. Aman Rüya bir şeyi de bölmeden anlat. Allah Allah ya!”

Çocuklar güldüler. Çağrı gülmeden konuştu.

“Bana kalırsa siz durmadan öğretmenimin sözünü kesiyorsunuz.”

“Elif çocuğa bir süre sert bir ifade ile baktı. Sonra gülümsedi.

“Evet. Galiba haklısın. Tamam, söz kesmeyeceğim artık.”

Rüya derin bir nefes aldı. Gülümsedi. Çocuklara kendine dikkatle bakan, sabırsızlıkla dinleyen bu küçük topluluğa baktı. Kaldığı yerden anlatmaya devam etti.

“Efes’teki Artemis Tapınağı’nı anlatıyorduk. Didar canım biraz bana yardım eder misin? Geçen akşam içimize doğmuş gibi seninle bildiklerimizi birbirimize aktaralım diye saatlerce bunları konuşmuştuk.”

“Teyze bu Yunan Mitolojisi merakım nereden çıktı sanıyorsunuz.”

“Biliyorum. Benden…”

“Evet. Tamam anlatayım. Teyzem doğru söylüyor. Dünyanın yedi harikasından biri Bodrum’daki Mausoleum diğeri Artemis!”

Sustu teyzesine baktı.

“Teyze affedersin sen anlatıyordun. Daha iyi anlatıyorsun. Lütfen… Ben sustum.”

“Tamam canım.”

Elif hala şaşkındı.

“İşte konu diye ben buna derim. Bunu zevkle dinlerim.”

“Birincisini Kral Mausolos’un anısına kız kardeşi ve aynı zamanda karısı olan Artemisia tarafından yaptırılmış.”

“Of ya kız kardeşi ve karısı.”

“Elif.”

“Tamam sustum. Anlat…”

“Bu muhteşem bir esermiş. Nasıl anlatsam bilmiyorum ki. Bakın mesela; Kırk altı metre yüksekliğindeymiş.”

“Vay canına çok yüksek Rüya abla…”

“Evet, Muhtar çok yüksekmiş. Sonra; otuz altı sütun varmış. Yoksa kırk altı mıydı Didar?”

“Ben de otuz altı biliyorum teyzeciğim.”

Elif güldü.

“Büyük tarihçi küçük tarihçiden gerçeği öğrendi ve anlatmaya devam ediyor.”

Muhtar Elif’in ilk defa sözünü kesti.

“Elif abla lütfen! Ben çok ilgi duydum. Ve zaten mecburuz da ne kadar çok şey öğrenirsek o kadar rahat edeceğimizi düşünüyorum.”

Elif bozulmuştu. Başını öne eğdi. Rüya devam etti.

“Tepesinde bir araba varmış. Bir zafer arabası…”

“Zafer arabası mı?”

“Evet çocuklar.”

Muhtar heyecanla sordu.

“Rüya abla nasıl bir şeymiş bu ya çok merak ettim. Gözümde canlandırmaya çalışıyorum da.”

“Hayatım. Şöyle de düşünebilirsin. Canlandırmana katkıda bulunayım. Düşün burası yirmi bir basamaklı bir piramit.”

“Yani anıt mezar öylemi?”

“Evet öyle.”

“Düşünüyorum da o zamanda bu yükseklikte, bu haşmetli bina uzaktan nasıl görülüyordur.”

“Bence muhteşem. Onun için Dünyanın yedi harikasından biri.”

“Evet haklısın. Ama Bodrum’da o kadar kaldım. Böyle bir kalıntıdan bile haberim olmadı.”

“Yok ki, on üçüncü yüz yıla kadar korunmuş ama ondan sonra deprem de ciddi hasarlar görmüş ve Bodrum kalesi yapılırken!”

Elif hızla sordu.

“Sakın orada kullanılmış deme.”

“Evet. Bodrum kalesinin yapımında kullanılmış. Sonra çalınmış.”

“İnanmıyorum ya. Yabancılar tabi.”

“Ben çalınmış diye biliyorum beklide verilmiştir. Ama Britishmuseumda olduğunu duymuştum.”

“Tipik bir arkeolog taşımacılığıdır mutlaka.”

“Bilmiyorum ki bir şey diyemem. Tarihin söylediği; 1856 yılında İngiliz Arkeolog C.Newton tarafından götürüldüğü.”

“Neyi götürmüşler peki.”

“Anıt mezara ait kabartma ve heykeller.”

“Yazık. Çok yazık. Tabi Bodrum’da bir şey kalmamış değil mi?”

“Çok az bir şey Bodrum müzesinde. Anıta ait eserlerin çoğu BritishMuséum’ da. Neler gitmiş neler?”

 

 

Nazan Şara Şatana’nın HERAKLES’in KADINLARI kitabından…

 

 

 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara