Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ağustos '17

 
Kategori
Eğitim
 

Halk Eğitimi Hizmetleri

Halk Eğitimi Hizmetleri
 

 

Eğitimdir ki; bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da esaret ve sefalete terk eder.” M. Kemal ATATÜRK

Halk Eğitimi: Örgün eğitimin içinde ya da dışında kalan, her yaş grubundaki bireylerin, günün gelişen teknolojik, toplumsal, sosyal ve ekonomik koşullara uyumlarını, değişik meslek sahibi olmalarını sağlayan, okuma-yazma gibi eksik olan eğitimlerini tamamlayan planlı ve  programlı eğitim çalışmalarıdır.

 

Eğitirken üretim yapan, üretim yaparken iş gücünü ekonomik katkı olarak aile bütçesine aktaran, meslek sahibi kişiler yetiştirmek ve bunları toplumun değişik üretim ve hizmet sektörlerinde değerlendirmek halk eğitiminin amaçları arasındadır.

Mustafa Kemal Atatürk, 1924 yılında okuma-yazma seferberliği ile Türkiye Cumhuriyetinin en kapsamlı halk eğitimi çalışmasını başlatmıştır. O dönemde atılan bu adım uzun süre devam etmiş, yetiştirilen kişilere, toplum öğretmeni oldukları bilinci verilmiş ve “Halk Eğitimci” olarak okuma-yazma seferberliğinde görevlendirilmişlerdir.

***

Geçmişte 5 yıl kadar MEB bünyesinde Senirkent, Isparta ve Bilecik’te halk eğitimi hizmetini yürüttüğüm oldu. Bu alanı önemsedim ve benimsedim. Görevimi mesai saatleri gözetmeksizin severek yürüttüm.  Halk Eğitimi Marşı’nı yazdım. Bir şeyler yapmaya çalıştım. Halk Eğitimi Merkezi Müdürü iken İlhan Atış ve Mevlüt Duman gibi halk eğitimine inanan değerli kaymakamlarla görevi birlikte yürüttük! Halk Eğitimi Başkanı (Milli Eğitim Müdür Yardımcısı) iken Cemal Orhan Mirkelam ve Bedri Nazlıoğlu gibi dik duran ve yakınımda olan valilerimi unutamadım! Ne ki rahat bırakmayanlar da oldu! Kıyımları ve sürgünleri yaşattılar!

                                              Halk Eğitimi Marşı

Köy, kent giden bu kervanın bir eriyiz, bir eri 
Eğitimciyiz, 'Halk Okulu' bu yurdun her yeri 

İlk aşama eğitimdir, son aşama beceri
Düşüncem bu, bu nedenle çok mutluyum, çok mutlu.

Bilgiyi, beceriyi ' Halk Eğitimi ' dağıtır 
Bir hoş yankı, aygıtlarla tüm yöreye yayılır 
Yurttaş eğitilirse ancak yokluktan sıyrılır 
Düşüncem bu, bu nedenle umutluyum umutlu.

Doğrultumuz hep ileri, atamızın yoludur 
Raflar ve dolaplar eğitici yayın doludur 
Salon dolu, gözler özenle karşıya doğrulur 
Ben mutluyum, sen mutlusun, besbelli ki o mutlu.

Öbek öbek birleşir, kooperatif kurarız 
Kurslar açar, çağımızın akışına uyarız 
El emeği ve göz nurundan sergiler açarız 
Halk inceler, gelen gezer, biz geride çok mutlu.

Folklor, spor, müzik, çıraklık ve yayın işimiz 
Amacımız hizmet etmek, insandır kimliğimiz 
Hizmetin alan alan yayılması dileğimiz 
Düşüncem bu, bu nedenle çok mutluyum, çok mutlu.

                      Muhsin DURUCAN

Canla başla çalışmama karşın hemşerim Mustafa Güzelgöz kadar iz bırakmak elbette olanaksızdır. Şimdi Güzelgöz’ün halk eğitimi alanında gerçekleştirdiği özgün öyküsünü halk eğitimi çalışmalarına  ve özellikle kitap ya da okuma sevgisini geliştirmeye örnek olarak  içselleştirirek okuyalım.

***

“Yıl 1943... Genç Mustafa’nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne çıkar. Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok.

Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır: 

“Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun.” Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu bildirir.

– Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyon mu, almıyon mu?

– Alıyorum.

– Eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak? Başına daha fazla bela alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten…

23 yaşındaki genç memur “Ne yapayım, ne yapayım?” diye düşünür durur. Sonunda aklına bir fikir gelir, eşine söyler. Eşi önce “Deli misin bey?” der, ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını yakından görünce fikri kabullenir. 

O dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek ve bin bir güçlükle üstesinden gelir. 

Çünkü o zaman da şimdiki gibi, “Aman bir şey yapmayalım da başımıza bir iş gelmesin. Çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da...“ zihniyeti aynen var.

O bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, arkalarındaki Atatürk resminden utanmayan, ama ülkesine gram faydası da olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır. 

İki tane de sandık yaptırır. İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar. Sandıkların üstüne “Kitap İare Sandığı” yazar. Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar. 

Kütüphaneye de bir yazı asar: 

“Sadece pazartesi ve cuma günleri açıyoruz.” 

Köydeki çocuklar şaşırır.!

Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir. Düşünün, Noel Baba gibi. Noel Baba yalan, Mustafa Amca ise gerçek. Geyikler yerine eşeği var. 

Eşek de daha gerçek, Mustafa Amca da...

“Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım. Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak.” der.

Mustafa artık Ürgüp’teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel’le köy köy gezmektedir. 

Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde alkışlarla karşılarlar! Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni kitapları beklerler. Mustafa Amca‘nın ünü etrafa yayılır. Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, Mustafa’nın eşeği Yüksel yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir.

Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar. 

Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor. 

Zenith ve Singer’e mektup yazar: “Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım“ der. Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar (ilk sponsorluk faaliyeti). Salı günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine yetmediği için sıra oluşur. Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye. Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine okuma yazma kursları vermeye gider. Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır. Bu arada valilik Mustafa hakkında dava açar, “kendi görev tanımı dışında davranıyor.” diye. 50 yaşına gelen Mustafa Amca baskıyla emekli edilir.

Mustafa Amca, köylüler arasında efsane olur. Yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir. 2005 yılında Mustafa Amca vefat eder. Tüm Kapadokya halkı çok üzülür! Aralarında toplanırlar. Ürgüp’e Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykelini dikerler.


Girişimcilik ne biliyor musun?

Bulunduğun yere yenilik katmalısın. 

Mutlaka adım atmalısın. 

Yaptığın iş olduğu yerde durup duruyorsa, sende bir uyuzluk vardır arkadaş. İnsan var, dokunduğu yere değer katar; insan var, dokunduğu yere değer kaybettirir.

Bakın Nevşehir’den ve bu ülkeden nice müdür, amir, vali, bürokrat, milletvekili, politikacı geçti; binlercesinin adını kimse hatırlamaz ama Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykeli var.”

                                                      Belgeselinden kısa bir bölüm: 
                                                      https://youtu.be/Tt8Usb-wjOM

                                                                            *

 

 

 

 
Toplam blog
: 782
: 1295
Kayıt tarihi
: 18.08.08
 
 

Kırşehir Erkek İlköğretmen Okulu'nu, İzmir Buca Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünü, İstanbul Çapa M..