Halkımız güncel olayları konuşuyor...

"Turgut Özal'ın zehirlendiği söyleniyor. Bu konuda ne düşünüyorsun?"

 

"Söyleniyor değil. Zehirlendiği kesin."

 

"Peki Özal'ı kimler neden zehirlemiş?"

 

"Dün Ahmet Özal, 1988 yılında babasına yapılan suikastan söz ediyordu. Suikastçı Kartal Demirağ yakalanıyor. Soruşturmayı yapan savcının kızı kaçırılıyor. Soruşturmanın durdurulması isteniyor belli ki.... Suikastın arkası araştırılıyor ve Özal da bu suikastın üzerinde durmuyor ve suikastçısı sadece 4 yıl yattıktan sonra Özal tarafından affediliyor."

 

"Yani?"

 

"Bence bu suikastla birileri Özal'a gözdağı vermek istiyordu."

 

"Tamam, aradan 5 yıl geçtikten sonra Özal neden zehirlendi?"

 

"O dönemlerde Adnan Kahveci ve Eşref Bitlis Kürt meselesiyle ilgili çok ciddi raporlar hazırlıyorlardı. Biri askeri diğeri ekonomik olarak Kürt raporu hazırlanmıştı. Bence şimdiki iktidar zamanında yapılması gereken açılımı Özal, o zamanlar yapmak istiyordu. Ama derin devlet buna izin vermedi."

 

"Ne yaptı peki derin Devlet?"

 

"Şimdi şu tarihlere dikkat et."

 

"Hangi tarihlere?"

 

"5 Şubat 1993 tarihinde Adnan Kahveci şüpheli bir otomobil kazasında öldü. 17 Şubat 1993 tarihinde Eşref Bitlis  şüpheli bir uçak kazasında hayatını kaybetti. 17 Nisan 1993 tarihinde ise Özal, görünürde kalp krizi geçirerek öldü."

 

"Yani 2 ay içinde Kürt meselesiyle ilgili olarak çalışma yapan herkes öldü."

 

"Adnan Kahveci'nin öldüğü kazada, yanındaki çantasında taşıdığı Kürt raporu da kayboldu. Kaza da jandarma bölgesinde gerçekleşmiş, jandarma da olay yerine 2 saat geç gelmişti."

 

"Peki derin Devlet dediğin nedir?"

 

"Derin devlet, askerin veya polisin içinde örgütlenmiş, bir gruptur. Zirve Katliamı davasının sanıklarından aynı zamanda gizli tanık olan İlker Çınar, dün bu suikastları hangi grubun yaptığını açıkladı."

 

"Hangi grupmuş?"

 

"TUSHAD’ın (Türkiye Ulusal Stratejik Harekettler Dairesi) bir Ergenekon yapılanması olduğunu JİTEM’in de bu birime bağlı olduğunu anlatan Çınar, 5 Şubat 2012 tarihli sorgusunda merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümüyle ilgili açıklamalarında bu birime bağlı beyaz kuvvetlerde çalışırken Eşref Bitlis ve Turgut Özal'a burada suikast yapıldığını öğrendiğini belirtmiş."

 

"Vay canına, inanılacak gibi değil. Peki bu ölüm tarihlerinin bu kadar yakın olduğu kimsenin dikkatini çekmemiş mi?"

 

"Çekmez olur mu? Ama o zaman kimse bunları kurcalamaya cesaret edememiş. Görünürde hepsi kaza. Bu kadar rastlantı olabilir mi hiç?"

 

"Olmaz tabii."

 

"Peki, Başbakan da Kürt meselesiyle uğraşıyor, o zaman Başbakan da risk altında değil mi?"

 

"Özal o zaman, bizim başbakanımız kadar güçlü değildi. O zamanlar herşeye rağmen ordu vesayeti vardı. Ama Başbakan bu konuda çok iyi korunuyor."

 

"Nasıl yani?"

 

"Başbakan yakın zaman önce bütün korumalarını değiştirdi. Şu an ABD başkanından bile daha sıkı korunuyor."

 

"Nereden biliyorsun?"

 

"Geçen gün bir arkadaşım anlatıyordu. Ataşehir de inşa edilen  caminin açılışına Başbakan da gelecekmiş. Arkadaşım 6 yaşındaki torunuyla Cuma namazına gitmiş. Camiye gidenlerin hepsinın üstü sıkı sıkı aranıyormuş. Arkadaşımın torununun bile üstünü aramaya kalkmışlar. Arkadaşım tepki gösterince, yok çocuğu sadece sevmek istedik demişler. Arkadaşım Cuma namazı sırasında namaz kılarken, yanındaki sivil polisin kemerindeki silah dikkatini çekmiş. O kişi 3000 kişilik camide 1000 kişinin polis olduğunu söylemiş."

 

"Gerçekten başbakan güçlü bir konumda. Ordu artık tam istediği kıvamda, yargı konusunda da bir sorunu yok."

 

"Peki sen  Mayıs 2007 tarihinde Genelkurmay Başkanıyla Başbakan arasında yapılan görüşmenin içeriğini biliyor musun?"

 

"Orada konuşulanlar mezara kadar gitmeyecek miydi?"

 

"Ben orada neler olduğunu anlatayım mı?"

 

"Anlat bakalım"

 

"Orada başbakanla Genelkurmay başkanı satranç oynadı."

 

"Satranç mı oynadı?"

 

"Evet, satrancın kurallarını bilirsin değil mi?"

 

"Evet satrancı bilirim ama usta sayılmam."

 

"Satrançta rakibin senin bir taşını almaya teşebbüs etmişse, senin onun daha değerli bir taşını tehdit etmen gerekir, ki o hamlesinden vazgeçsin."

 

"Evet onu biliyorum."

 

"Satrançta önemli olan ikinci kural, rakibinin hamlesini önceden bilmektir. Eğer onun ne hamle yapacağını bilirsen, senin işin oldukça kolaylaşır ve tedbirini ona göre alırsın."

 

"Biraz açarmısın?

 

"Bak ben sana tahminimi söyleyeyim. Görüşme 5 Mayıs tarihinde oldu. 6 Mayıs tarihinde Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu vardı. Genelkurmay başkanı ordunun, eşi türbanlı bir kişinin Cumhurbaşkanı olmasına karşı olduğunu  söylemek için Dolmabahçe'ye gelmişti. Ancak Genelkurmay başkanı bunu söylemeden önce Başbakan Genelkurmay başkanının önüne birkaç tane dosya koydu. O dosyaları gören Genelkurmay başkanının rengi değişti. Bunu farkeden başbakan "Önemli değil, bunları hallederiz" dedi. Arkasından da ilave etti. "Siz ne diyecektiniz?" Tabii, Genelkurmay başkanı hiçbir şey söylemedi ve görüşme bitti. ŞAH ve MAT. İşte mezara kadar gidecek görüşmenin içyüzü."

 

"Peki nasıl emin olabiliyorsun bundan?"

 

"O tarihte başka ne konuşulabilir ki bundan başka?"

 

"Neyse sen bu konuları iyi araştırıyorsun. Başın derde girmesin."

 

"Artık düşündüklerimizi söylemek de  mi yasak?"

 

"Bilmiyorum valla. Peki Suriye sınırına gelen patriotlar için ne düşünüyorsun?"

 

"Sen Suriye'nin iç işlerinde böyle sorunlar varken, bir Nato ülkesi olan Türkiye'ye füze saldırısı yapabileceğini düşünebiliyor musun?"

 

"Evet, bana da garip geldi. Suriye'nin başka işi yok da bize füze saldırısında bulunacak. Peki patriotlar neden ülkemize geliyor?"

 

"Biliyorsun patriotlar taşınabilir füzeler. Kısa zamanda başka yerlere nakledilebilir. Patriotların ülkemize gelmesinin tek bir nedeni var."

 

"Kürecik'deki radarı korumak mı?"

 

 "Dün Kılıçdaroğlu  da öyle diyordu ama bence İsrail'i İran'a karşı korumak."

 

"Haydi ya..."

 

"Ne sandın ki? Önümüzdeki günler çok şeylere gebe."

 

"Umarım ülkemiz bir savaşa girmez."

 

"Umarım."