Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Temmuz '13

 
Kategori
Felsefe
 

Hamile kadınların sokakta dolaşması ne kadar töreldir?

Hamile kadınların sokakta dolaşması ne kadar töreldir?
 

Terbiyeli kadınlar sokakta dolaşırken !


“Kadınlarınız sizin tarlanızdır.

Tarlanıza dilediğiniz biçimde varın ”Bakara Suresi 223;

“Hırçınlık, etmelerinden korktuğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarda onlara sokulmayın, onları dövün.” Nisa  Suresi 34

(Kuranı Kerim ve Yüce Meali, Prof. Dr. Süleyman Ateş çevirisi)

Türkçede “kadın” sözcüğü   “hatun” veya “zen”  sözcükleriyle eşanlamlıdır.  Eski Türklerde “hatun” eş, zevce anlamına geldiği gibi yüksek makamdaki kadınlara, hakan eşlerine verilen unvan olarak  da kullanılıyordu. Özgün Türk töresinde  ne köle, ne cariye, ne cinsiyet ayrımı,  ne kadının ezilmesi söz konusu değildi, ne de kimsenin  kadın saçı, kıl, tüy gibi incir çekirdeğini doldurmayan ilkelliklerle zihni körelmişti.. 

Tüm bunlar Müslümanlığın kabulundan sonra başladı.  Müslümanlığı kabul eden Türklerde “hatun” sözcüğünün yerini Arapça'da "edep yeri" anlamına gelen “avret” aldı ve Türkçeleşerek “avrat” haline dönüştü. Böylelikle kadın bedeni tepeden tırnağa örtülmesi gereken yekpare bir cinsel organa dönüştü! “At, avrat, silah” söylemi de Müslümanlıkla birlikte benimsendi. Kadın bir binek hayvanı olan attan sonra anılmaya başlandı. Köleci aşiret düzenine özgü din algısı kadını salt çocuk doğurmak, tohum atılacak bir tarla, alınıp satılan bir mal, cahil bırakıldığı için sürekli azar işiten, yatakta yalnız bırakılan, kocası tarafından dövülerek cezalandırılan bir “yaratık” durumuna getirdi. Bu uygulamalar o devrin aşiret düzeni ve ahlak anlayışına uygun görüldü.

Atatürk döneminde çokeşli evlilik, şeriat ve hilafet yasaklanıp kadınını durumu büyük ölçüde düzeltilse de özellikle son 10 senedir postmodern karşı devrim sürecine giren Türkiye bugüne kadar hiç görmediği dinsel kökenli törel (ahlaki) çöküntü, suç oranında patlama,  çocuklara cinsel taciz, çocuk gelinler, kadınlara şiddet  ve topluma zorla dayatılan keyfi bir dinsel baskıyı yaşar hale geldi. Hurilerle cinsel ilişkide bulunmanın hayalleriyle dolu sapkın kafalar neredeyse her gün başka bir densizliği hiç utanmadan, hiç çekinmeden sanki kutsal emirlermiş gibi topluma dayatma çabası içindedirler. Güya ahlakı savunmak gerekçesiyle 1300 yıl öncesinin feodal ve köleci şeriat öğretisiyle çağdaş toplum tutsak edilmeye, sindirilmeye, ezilmeye çalışılıyor.

Dünyada  hangi din kadının mal gibi alınıp satılan, içine istenildiği zaman girilen bir tarladan farkı olmadığını, kadınların dövülmesini vaaz eder? Hangi din müminlere huriler ve gılmanlar (oğlanlar) vaat eder ?  Kadının kocası tarafından  yatakta yalnız bırakması, dövülmesi  ne kadar ahlaki, etik,[1]  törel, hukuksal, adildir? Hamile kadının sokakta dolaşması mı, yoksa kadını tohum atılacak bir tarla olarak  tanımlamak mı terbiyesizliktir?  Her Türk kadını ve erkeği bu soruların yanıtı düşünüp ona göre tepki vermek durumundadır. Feodal ve köleci toplumların ahlak anlayışı bir çok hususta çağdaş hukuk ve ahlakla uyuşmazlık ve çelişki içindedir. 

Babil kralı Hammurabi’nin (-1793-1750) kanunları  bir ilkti ve dünyada ilk yazılı kanunlar olarak çok önemli ve değerliydiler.   Ancak, artık nasıl ki Hammurabi’nin tanrı Marduk’tan vahiyle aldığını iddia ettiği yasaları günümüzde evrensel hukuk, ahlak ve etik anlayışı ile bağdaştırmak mümkün değilse,  Muhammet’in  şeriat hükümlerini de bağdaştırmak mümkün değildir. Cinsiyet ayırımı yapan, kadını aşağılayan, köleci aşiret düzenine onay veren hiçbir inanç tanrısal olamaz.  Şeriat görünüşte ahlakı savunur gibi görünse de özde ahlaksızlığı vaaz eder. Zira, o devrin ahlakı, bu devrin ahlaksızlığı olmuştur.Toplumdaki rahatsızlığın temel nedeni budur. Psikoloji, psikiyatri, sosyoloji gibi bilimler bu tür inançların ilkel aşiret geleneklerinden, kışkırtılmış erkek egosundan, cahillikten gelen derin bir aşağılık kompleksinden kaynaklandığını açığa çıkartmıştır. Bundan da kimsenin gocunmaması gerekir.

Diyanet İşlerinin “tarla” yerine “ekinlik” sözcüğünü kullanması, ya da, “Hamile kadınının dışarı çıkmaması söz konusu değil. Zaten dinde de kadına tecrit diye bir şey yok” şeklinde açıklamada bulunması da bir anlam ifade etmez. Bu bağlamda, hiçbir İslam ilahiyatçısının dini referans alarak ne bilim, ne bilgelik ne ahlak, velhasıl hiçbir konuda topluma ahlak dersi verecek hali yoktur! Tam tersi bilim, bilgelik, ahlak, etik, insan sevgisi konularında Türk gençliği ve halktan öğrenmeleri gereken çok şey vardır.

 


[1] Ahlakın ilke ve sorunlarını inceleyen, insan davranışlarını "doğru-yanlış, iyi-kötü" gibi değer yargılarıyla çözümleyen bilim dalına “etik” veya “törebilim” (ahlakbilim) denir.

 
Toplam blog
: 129
: 1871
Kayıt tarihi
: 27.07.06
 
 

1968 yılından bu yana dinler tarihi, mitoloji, sosyoloji, antropoloji, dinbilim, teozofi, metafiz..