Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

22 Mart '09

 
Kategori
İlişkiler
 

Havanın sıcaklığı

Elindeki kağıtlara baktı. Gözünün önüne düşen bir parça sarı saçı zarif elleriyle kulağının arkasına attı. Havanın sıcaklığı nefes almasını güçleştiriyordu, o yüzden devamlı ıslak bir mendille yüzünü silme ihtiyacı hissediyordu. Halbuki mendili hemencicik kurumuştu. İki elinin arasındaki maça kızına bakarken birinin adını seslendiğini işitti ama kafasını kaldırmadı. Bu sesi tanıyordu ve o şımarık kadını görmek bu sıcakta isteyebileceği en son şey olurdu. Marilyn otuzuna yeni basmış zarif, olgun ve bir o kadar da akıllı bir kadındı. Elindeki maça kızını ortaya bırakıp masadan usulca kalktı ve hemen karşı masada duran surahiye doğru ilerledi. Suyunu içerken gözlendiğinin farkında değildi. Mark Marilyn'nin uzun zaman önce, uzun zaman birlikte olduğu eski sevgilisiydi ve ikisi de birbirinden vazgeçemiyordu. Göz göze geldiklerinde Marilyn bu ağır duygu yoğunluğunu bir kez daha hissetti ama yapılabilecek bir şey yoktu işte. Mark başka birisini seçmişti seneler önce ve şimdi pişman olup onu geri istemesi kalbinin kırıklarını onarmaya yetmiyordu. Çok zaman acı çekmişti Marilyn. Çok ağlamıştı ama artık gözlerinden yaş gelmiyordu. Katı bir kadın olduğunu söylüyordu çevresindeki yeni arkadaşları ama onlar ne kadar iyi tanıyabilirlerdi ki Marilyn'i. Onu en iyi tanıyan insan işte orda karşısında duruyor ve gözlerinin içine bakıyordu ama olan olmuştu bir kere. Surahiyi ve bardaği masaya bırakıp kağıtlarının bulunduğu yeşil örtülü masaya geri yürüdü. Canı hiç oyun oynamak istemiyordu artık o yüzden siyah yılan derisi çantasını alıp Mark'ın bulunduğu yöne doğru yürümeye başladı. Mark da ne şans ki hemen çıkış kapısının yanında durmuş arkadaşıyla konuşmaktaydı ve Marilyn'i hemen farketti. Kapının ağzında bir kere daha göz göze geldiler ve Marilyn bir an için duraksadı. Hareket edemedi. Konuşamadı. Onu ne kadar da çok özlemişti. Ah ne olurdu da gelse ona sarılsa, herşey eskisi gibi olacak dese. Ne olurdu da o kızı seçmeseydi. Hayatı ne kadar da farklı olabilirdi ama olmadı işte. Otuzuna gelmiş, yalnız bir sarışın olarak o salondan dışarı yürüdü ve tekrar adının seslenildiğini duydu. Bu sefer adını söyleyen o şımarık kadın değildi, senelerdir tanıdığı, hiçbir zaman unutmayacağı o sesti. Olduğu yerde kaldı ve kafasını hafifçe yana çevirdi. Kalbinin atışı giderek hızlanıyordu. Terlemeye başladığını hissetti ama havanın sıcaklığından mı yoksa kendi içinde yanan ateşten mi anlayamadı. Olduğu yerde kalmıştı. Midesinden başlayarak başına doğru yükselen bir ağrlık hissetti. Sesler uğuştu gelmeye başladı ve görüntüler yavaş yavaş kayboldu. İşte gene bayılmıştı.

 
Toplam blog
: 2
: 693
Kayıt tarihi
: 06.01.08
 
 

1986 Istanbul doğumluyum. Boğaziçi Üniversitesin' de okuyorum. Ayrıca özel bir kurumda calışıyorum...

 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara