Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

07 Mart '12

 
Kategori
Deneme
 

Havva'nın elması, Adem'in ayvası

Havva'nın elması, Adem'in ayvası
 

Adem' in " ayva"yı yediği an...


Havva cennette yılan kılığına girmiş şeytana uydu, yasak meyveyi birlikte yemek için Adem' i kandırdı. Adem Havva' nın "elma" sını yiyince aslında "ayva" yı yemiş oldu... İkisi birden cennetten kovuldu! Doğruca dünyaya sürgüne gönderildiler...

Adem' in Havva sayesinde yediği "ayva" cenneten kovulmakla sınırlı kalmadı! Tanrı onun genlerine öyle bir iç güdü yerleştirdi ki farkında olmadan asıl varlık nedeni Havva kızlarından ulaşabildiği en güzel, en sağlıklı, en doğurgan yani en dişi olanlarla mümkün olduğunca çok çiftleşebilmek oldu. Ama yağma yoktu; Tanrı Havva kızının genlerini de öyle bir programladı ki o da doğuracağı çocukları ve kendisini en iyi koruyacak, yiyecek getirecek, avlanacak, barınak yapabilecek, güçlü, sağlıklı, akıllı olanlarını seçme, etkileme ve kendine bağlama yani "hizmetine alma" güdüsüyle donandı. İnsan ırkının çoğalıp soyunun devamı için gereken temel unsurlar böylelikle iki ayrı cinsin içine paylaştırılarak yerleştirilmiş oldu.

Ademoğlu için Havva kızlarından genç, güzel, çekici ve doğurgan olanlarını elde etmenin yolu mutlaka güç ve varlık sahibi olmaktan yani "iktidar"a ulaşmaktan geçiyordu. Bütün Ademoğulları' nın hedefi aynı olduğundan, diğerlerinin önüne geçmek, caydırmak ve hatta onlara hükmetmek, hükmedemediklerini de uzak tutmak uğruna aralarında sonsuz bir mücadele başladı. "Rakipleri" olan diğer Ademoğulları' yla sürekli bir yarış ve boğuşma onun yazgısıydı artık; İktidar ve güç mücadelesi...

Hele bir de hedeflediği kadına ulaşmasının önüne engeller çıkıp da beyni aklını başından alan hormonlar salgılamaya başlayınca adına "AŞK" denen karmaşık bir duygusal moda giriyordu ki bu onu adeta şahlandırıyordu. Bu öylesine motive edici bir durumdu ki Ferhat' ın dağları delmesi gibi gözü hiçbir engeli görmüyordu. Aşk "yakıtını" alan Ademoğlu adeta "turbo" modunda başarı, zafer ve yaratıcılığa doğru uçuyordu.

Tarih boyu yaşadığımız tüm savaşlar bu yüzden çıktı. Ademoğlu diğerlerine üstünlük sağlamak için ateşi ve tekerleği buldu, silahlar icat etti, bilim ve teknolojiyi geliştirdi. Hatta sanat bile bu sayede ortaya çıktı ve gelişti. Sanatı ilk önce kendini beğendirmek ve karşı cinse duygularını ifade edip onu etkilemenin bir yolu olarak buldu. Hayvan kemikleriyle ritmik sesler çıkaran, şarkı söyleyen, vücudunu değişik renklerde boyayan erkek dişilerin ilgisini diğerlerine göre daha çok çekiyordu.

Günümüzün uygarlığına bizi ulaştıran ne varsa altında yatan, onun bu temel iç güdüsünden beslenen bitmek tükenmek bilmez bir üstünlük sağlama yarışıdır. Ademoğlu başarı ve zafere ulaştıkça istediği Havva kızına daha kolay erişebiliyordu. O, Havva kızını kendisinin elde ettiğini sanıyordu ama gerçekte kuvveti, yetenekleri ve elde ettiği varlıklar gibi kriterlere bakarak aslında Havva kızı onu seçiyordu...

Havva kızları yani kadınlar da zaman içinde bu yarışın içinde yerini aldı. Uygarlığın gelişmesi kadınların da erkeklerin kurduğu sistem ve düzenin içinde doğrudan yer almasını gerektirdi. Çünkü üstünlük sağlama mücadelesi artık basit bir şekilde bireyler arasında değil fakat karmaşık sosyolojik ilişkiler çerçevesinde büyük insan topluluklarının arasında gerçekleşiyordu. İnsanlar kadınları da sisteme dahil etmiş toplumların diğerlerine üstünlük sağlayıp refaha daha kolay ulaştığını fark ettiler. Ayrıca artan refah, kadınları şimdiye kadar teminini erkeklerden bekledikleri temel yaşam gereksinimlerini kendi başlarına sağlama olanağını, cesaretini ve yeteneğini kazandırdı. Böylelikle geri kalmış toplumlarda kadının erkeğe olan bağımlılığı, hatta "mal" seviyesine kadar inen statüsü uygar toplumlardaki olanaklar ve demokrasinin yerleşmesiyle ortadan kalkmaya başladı. Bu durum o toplumları daha demokratik bir yapıya kavuşturdu. Demokratik sistem içinde önü açılan kadınlar sayesinde bu kez o toplumların demokrasileri daha da çok gelişti, kökleşti. Kökleşen, derinleşen demokrasi o toplumları daha çok varlığa ve refaha taşıdı.

Ortaya çıkan bu döngü ile günümüzde uygar toplumların nasıl baş döndürücü bir hızla dünyanın geri kalan "zavallılarından" ayrıştığını hep birlikte şahitlik etmekteyiz. O toplumlar bu sayede elde ettikleri müthiş dinamizm, üretkenlik, teknolojik ve silah üstünlüğü sayesinde sayıca az olsalar bile şimdiye kadar bulunmuş dünya kaynaklarının neredeyse tümüne hükmedip bunları kendi refahları için kullanmaktalar. Sonuçta ileri uygarlık düzeyine ulaşmış, ileri demokratik toplumlar aslında dünyanın kurulduğu ilk günden beri kadınlarda var olan iç güdülerin en iyi karşılık bulduğu ortamlardır. Yani soyunun devamı için güven içinde çoğalabileceği, dünyaya getirdiği çocuklar ve kendisi için kolay beslenebileceği, korunaklı, sağlıklı ve huzurlu en mükemmel ortama kadınlar böylelikle ulaştılar.

Peki o zaman, neden hala ileri uygar ülkelerde bile kadınların etkinlikleri erkeklere görece daha azdır? Neden çok az istisna dışında toplumlara liderlik veya önderlik eden kadın olmaz? Neden aralarında en üst düzeyde başarılara imza atmış olanlar çıksa da liderlik, yönetim, politika, diplomasi, iş hayatı, iş gücü, bilim, teknoloji ve sanata kadınların katılımı erkeklerden daha düşüktür? Bu durum o toplumlarda bile hala kadınların erkeklerle eşit fırsatalara sahip olamadıklarıyla açıklanabilir mi? Ya da hala aşılamamış engellerin varlığıyla?.. Cevap; "Erkeklerin yüzünden..." midir?

Hayır; bence bunun böyle olması tamamen kadınların tercihidir! Hem de tamamen o müthiş iç güdülerinin sesine uygun olarak...

Onlar binlerce yıl erkeklerin iç güdülerini kendi iç güdülerine hizmet yolunda günümüzün uygarlığına ulaşmakta nasıl kullandılarsa şimdi de bu kazanımlarını korumak ve daha ileri götürmek için yine aynı yoldan ilerliyorlar. Erkeklerin başarı, güç ve iktidara ulaşmak için bitmez tükenmez mücadelesi kadınların bu mücadeleye çok girmeden uygarlığın bir çok nimetine ulaşmasını sağlıyor zaten. Erkeklerin arasında ve sonuçları tamamen kadınların yararına olan güç ve üstünlük mücadelelerine kadınların da karışıp kendilerini gereksiz yere zora ve tehlikeye sokmaları acaba mantıklı olur muydu?

Tanrı' nın kutsal elçileri, orduların başına geçip de yeni topraklar kazananlar, okyanusa açılıp yeni kıtalar keşfedenler, Ay' a ilk gidenler, dünya savaşı çıkaranlar, paraşütü icat edip ilk kez atlayanlar, elektrik ampülünü, telefonu, jet motorunu, transistörü, bilgisayarı, interneti icat edenler, "Dünya dönüyor..." deyip Engizisyon' da yargılanan, Fransız ve Bolşevik Devrimlerini yapanlar, cumhuriyetleri kuranlar, Mona Lisa' yı resmedip 5. Senfoniyi besteleyenler hep erkekti. Bundan sonra da benzer işler yine erkeklerin elinden çıkacak ama kadınlar için yaptıklarını bilmeden...

Kadınların yapması gereken tek şey ise güce sahip olan erkeğin egemenliği altına mümkün olduğunca girmemeye gayret edip erkeklerin kan dökerek, ter dökerek, kafa patlatarak, can vererek kurdukları uygarlık nimetlerinden olabildiğince çok, hatta erkeklerden bile fazla yararlanmaktır.

Onlar günümüzün modern toplumlarında erkeklerin kurduğu ama asıl olarak kendi yararlarına olan sistemler içinde yerlerini alarak dünyaya getirdikleri çocuklarını nasıl kollayıp, besleyip büyütüyorlarsa aynı şekilde o sistemlerin de gelişip güçlenmesinde katkı verirler. Aslında kadınlar, insan ırkının sürekliliğini sağlayan muhteşem iç güdüleri ve binlerce yıllık evrimle geliştirdikleri müthiş sezgilerinin yardımıyla yaşamı kurmak, ve en iyi şekilde devamını sağlamak amacıyla erkeklerin sonsuz hizmetini alan yaşamın gerçek efendileridir...

Erkekler güya "hükmettikleri" dünyada tamamen kadınların gereksinimlerine ve arzularına göre "dizayn edilmiş" uygarlıklar kurarken yılın bir gününün "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılması ne tuhaf bir ironidir...

Erkekler sanki bu dünyada her şey kendilerine aitmiş de onlar ne kadar verirse kadınlar bununla yetinecekmiş gibi komik bir yanılsama içindedirler... Algılananın tam tersine kendilerinin kadınların ebedi "hizmetkarı" olduklarının farkında bile değildirler. Bu büyüklenmeyle kadınlara lütfedip Sevgililer Günü, Kadınlar Günü, Anneler Günü, Evlilik Yıldönümü, Doğum Günü, v.b. günler bahşetmişlerdir. Erkekler, kadınların kendilerinden fiziki olarak daha güçsüz olmaları nedeniyle haksız yere bir çok alanda varlık gösteremedikleri kanısıyla duydukları vicdan azabını azaltmak adına "pozitif ayrımcılık" diye bir abukluk bile icat etmişlerdir. İşte bu kadınların bu dünyanın da, erkeklerin de ve hatta erkeklerin elde ettikleri her şeyin asıl sahibi olduklarını erkeklerin hala anlayamadıklarının en iyi kanıtıdır.

Dünyada yaşanmış her bir gün kadınlar için yaşanmışken onlar adına bir gün anıyor olmak belki de erkeklerin ne kendilerini ne de kadınları tanıyamamış olmasından kaynaklanmaktadır.

Ademoğlu o gün cennette "ayvayı" yediğinin hala farkına varabilmiş değildir. Oysa Havva bir elma karşılığında koskoca bir dünya almıştır...

Ne denir, tüm kadınların Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun!..

Not: Bu gece Muhteşem Yüzyıl' ı izlerken bu yazdıklarımı bir kez daha düşünün... İyi seyirler!

Tevfik Ulutaş - 7 Mart 2012 / İzmir


 

 
Toplam blog
: 24
: 1431
Kayıt tarihi
: 12.09.09
 
 

Mühendislik eğitimimi tamamladıktan sonra uzun yıllar profesyonel yönetici olarak çalıştım. Halen..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara