- Kategori
- Çocuk Kitapları
Hay Allah iyiliğini versin Şahsene Hanım!?
Muğla Gazeteciler Cemiyetimizin, 21 Nisan 2012 Cumartesi günü seçimli Olağan Genel Kurulu vardı. Fethiye’den de can dostlarımız geldiler: Ünal Şöhret Dirlik, Cahit Yaka, Ali Erdemli, Sıdıka Zeybekoğlu, Ahmet Çaçaron…
Her toplantıda yaptığı gibi, bizim Koca Adam Ü. Ş. Dirlik, yine elinde kitaplarla beni buldu. Sarılıp, hoş beş edip, biraz hasret giderdikten sonra, bana bir kitap uzattı. Dedi ki; “Emekli Edebiyat Öğretmeni ve Yazar Şahsene CAMIZ hanımefendinin sana selâmı var; ‘Güneş Yüklü Masallar’ adlı kitabını imzaladı ve size vermemi istedi, buyurun emanetinizi” dedi…
Kitabı evirip çevirdim, bir an düşündüm; “Ulan siyasetin harman olduğu, dünyanın birbirine girdiği bu zamanda, nalına - mıhına siyasî mizah yazıları yazan bendenizi, birileri ‘Küçük Yaşta Bir Çocuk’ filân mı zannediyorlar yoksa? 62 yaşına gelmiş benim gibi bir emeklinin, siyasî işlerle uğraşan bir dallamanın, Masal kitaplarıyla ne işi olabilir ki?” dedim…
Biraz tuhaflaştığımı fark ettiği için olsa gerek, sayın Dirlik; “Bir solukta okuyacağından eminim” dedi. Dostum Ali Erdemli de Şahsene Hanımı anlattı biraz. O zaman dedim ki; “Eve varır varmaz bu kitabı hemen okumam gerekiyor, bir bildikleri vardır elbet” deyip, çantama koydum…
Evde bir gece boyunca ve bir solukta kitabı okudum… Meğerse ne kadar özlemişiz o çocukluğumuzu, o çocukluk masallarımızı kardeşim!..
Zati bugünkü debdebeli yaşam yüzünden, tekdüze ve salak gibi yaşar olduk! Baharın geldiğini bile, birkaç gün önce memba suyu doldurmaya, bizim meşhur Kayırlı Ovası’na gittiğimde anlayabilmiştim… Her tarafta kıpkırmızı gelincikleri, beyaz ve sarının kucaklaştığı papatya tarlalarını, uçuşan kelebek ve balarılarını, kabuk vermiş, yapraklanmaya başlamış yemyeşil söğütleri görünce dayanamamış; torpido gözündeki küçük çakımı çıkarıp, kendime bir dilli düdük, torunuma da birkaç söğüt dalı düdüğü yapmış, kimselerin olmadığı tenha, billur gibi akan çayın kenarında doyasıya öttürmüştüm. Apartmana girerken de dayanamayıp, torunuma yaptığım küçük düdüklerden birini öttürüp, herkesin garip bakışlarını üzerimde toplamıştım…
Belki bazıları; “Bizim emekli kafayı sıyırdı galiba?” diye düşünmüş olsalar da, inanın hiç umurumda bile değildi, ben çocukluğuma geri dönmüş halde mes’ut ve bahtiyardım ya, bana neydi başkalarından?
Eve varınca, günümüz teccalı olan TV’nin başında bulduğum torunumun kulağına söğüt düdüğünü öttürünce; birden geri döndü, gözleri parladı. Her şeyi bırakıp, düdüğü elimden almaya çalışırkenki sevincini bir görmeliydiniz… Şimdiki apartman çocukları, bu doğal yaşamın güzelliklerini hiç görmediler ki…
Çocukluğumuzda, benimle aynı yaştaki dayıoğlu Mustafa da çok masal sever ve bize anlatırdı. Ancak nedense, onun tüm masalları “Ayı, İncir ve Ceviz” üzerineydi: Her masalında bir ayı çıkagelir, incir ve ceviz ağacı altındaki çocukları kovar; önce incir ağacı dibinden kuru incirleri toplar, sonra ceviz toplayıp kırar, cevizleri kuru incirlerin içine doldurarak yer, her masalı da “addoğlum gari…” diye ellerini çırparak bitirirdi… Bizim Mustafa en çok; kuru incir içine badem ve ceviz doldurup yemeyi severdi de, masalları da hep ondan böyle olurdu…
Tıpkı dinî inanışlar gibi, masallar da “Dogmalara” dayanır, üzerinde tartışma kabul etmez, olduğu gibi kabul edilirler. Aksi halde, işin tadı kaçar!.. Tüm masallar, aslında hedefimizdeki hayallerimizdir!.. Hayal kuramayan insanlar, amaç ve hedeflerine asla ulaşamazlar!..
Sayın Şahsene Hanım bunu başarmış, güzel bir kitap çıkarmış! Hay Allah iyiliğini versin e mi; emekli şemsiyesi kılıklı beni bile okuttu, çocukluğuma geri götürdü ya, helâl olsun!.. 7’den 77’yi hitap eden bu kitabı için kendisini yürekten kutluyor, herkese tavsiye ediyor ve başarılarının devamını diliyorum…
Sakin KOŞAR…