- Kategori
- Sosyoloji
Hayal et, olsun!
İçinde olduğumuz ekonomik sıkıntıların bir başlangıcını arayıp, “işte bu olay kötü gidişin başlangıcı” demek için -yaşadığım- yakın tarihi gözümün önüne getirmeye çalıştım. Sonuç olarak, gördüğüm şey; tek bir başlangıç zamanının olmadığı!.. Sürecin, gittikçe dikleşen bir yolda, hızla ve bayır aşağı inen bir profilinin olduğunu gözlemlemek gerçekten acı verici. Böylesine kötüleşen bir ortamda, ekonomik, sosyal, teknolojik, bilimsel ve medeniyet adına ne varsa tümünde kötüye giden bir ivme ile karşı karşıya bırakılmışız.
Bunun tek bir açıklaması var: kaybetmek!
Kim, ne derse desin, biz bir kaybedenler topluluğuyuz. Ve bunu öylesine inkar eder haldeyiz ki, yalanlarımıza kendimiz de inanıyoruz. Birbirimize anlattığımız hikayeler ile mutlu oluyoruz. Somut bir şeylerin olmasını, olmasının gerektiğini, mutlu olmanın sadece sonuç elde etmek ile olabileceğini unutmuşuz. Yada unutturmuşlar. Birileri, bizim sadece hayal ile tatmin olan, sanal bir zevk olgusunda varlık sürdürmemizi telkin etmiş.
Toplumun her kesimi, fakiri-zengini, cahili-alimi, işçisi-patronu, şeyhi-müridi ve akıllısı-delisi her birey, hayallerine razı olmuş. Somuttan uzaklaştıkça gerçeküstü bir bakış açısı oluşturmuşuz. Bu şizofren yapı, psikolojideki tanımını bir kenara iterek kolektif bir hale dönüşmüş. Yani hayaller ve sesler toplum olarak birlikte algılanıyor. Bir kalabalık düşünün ki hepsi telepatik bir iletişim sistemi ile aynı şeyleri görebiliyor ve aynı şeyleri algılayabiliyor. Zihinlerimiz, duyu organlarımızın gönderdiklerinden farklı bilgiler ile karşı karşıya kaldığının farkında değil. Gerçek gerçekliğini kaybetmiş…
Birisi çıkıyor ve diyor ki: “Şu gördüğünüz ağaç meyve dolu!”
Bunu duyanlar, ağaca baktıklarında meyveleri görüyor.
Hatta ağaca çıkıp bir tane koparanlar oluyor.
Onların arasından da birileri, ağacın dalına oturup elindeki meyveye bir diş atıp: “Çok lezzetliymiş, Haydi sizde gelin.” Diye seslenebiliyor.
Herkes ellerinde meyveler ile lezzet sarhoşu bir halde.
Mutlu oluyor yada acının farkında olmuyor.
İşte bu sahnenin tümü o topluluğun zihinlerinde oluşan ortan bir hayalin ürünü.
Çünkü o meyve lezzetli olamaz. Bu bir hayal.
Çünkü o adam o meyveyi dişleyemez. Bu da bir hayal.
Çünkü o meyve orada değil. Bu da bir hayal
Çünkü o ağaç meyve dolu değil. Bu da bir hayal.
Çünkü o ağaçta hiç meyve yok. Bu da bir hayal.
Çünkü orada bir ağaç bile yok. Bu da bir hayal.
Ve son olarak o ilk cümleyi söyleyen adam, olmayan bir ağaçtaki olmayan meyveleri sadece hayalinde üretti. Diğerleri ise olmayan birer meyve koparıp olmayan lezzetleri tattı.
Sahte bir mutlulukla tatmin olan koca bir toplumun, sahte tatminin ne gibi bir somut faydası olabilir?
Burada oynana, kimilerine zararsız bir oyun gibi gelebilir. Ama yapılanlar tehlikeli bir uyutma ve uyuşturma seansından başka bir şey değil. Toplum bu oyunla çok şeyini kaybediyor. En önemli kaybımız, başarmanın ön koşulu olan; sonuca ulaşma metodudur. Başarının, somut bir sonuç gerektirdiği, mutluluğun da başarı gerektirdiği unutulmamalıdır.
“İlerleme, her gün değişmek ve yeni şeyler denemek değildir. İlerlemek, sistemli bir kararlılık oluşturmaktır.”
“Her yenilik üzerine yerleştiği eski metotların başarısızlığının ispatıdır.”
Murat Sevgi
31 EKİM 2008 / ÇORLU
_________________
http://onverita.com/blogs/mental/hayal-et-olsun