- Kategori
- Deneme
Hayaller ve taş ev

Net'ten
Her şeyden el çekmek istiyoruz.
Saatlerce denize bakmak.
Balık tutmak.
Bir şort, bir terlikle bedenimizi rahatlatıp ruhumuzu özgürleştirmek.
Rüzgarlarda şarkılar söylemek.
Geceleri yıldızlarla bakışmak.
Sabahları parlak mavilere uyanmak.
Bu yüzdendir şehrin kasvetli havasını, egzoz kokularını, içinde bulunduğumuz dört duvarları geride bırakıp maviye, dalgalara rüzgarlara kaçıyoruz kısa süreli de olsa. Ki bu, çoğunlukla bir kıyı kasabası oluyor. Tadına doyum olmaz tatil sohbetleri yapıyoruz telaşsız. Ve hayallerimizi anlatıyoruz, bir gün gerçekleştireceğimiz umudunu hiç yitirmeden. Hani çoğumuzun bir kıyı kasabasında yaşamak olan hayallerimiz.
Hayalini kurduğumuz kıyı kasabalarındaki bembeyaz evlere her yıl yenileri ekleniyor. Yamaçlarda yer kalmadığı için kumsallara evler konduruluyor en lüksünden. Oysa ışıkları yananların sayısı öyle az ki. Diğerlerini ise hayaller dolduruyor. Kapalı kapılar arkasında hayaller dolaşıyor sadece.
Evlerin denize kavuştuğu bir kumsalın bitiminde, yol ile deniz arasında kalan ufacık bir alanda bulunan taş ev ise her daim dolu. Eski ve ufacık taş evin önündeki beton zeminin (ayazlık) yol ile bağlantısı eski bir reklam panosu ile kesilmiş. Ayazlığın deniz tarafında ise kışa hazırlık odunlar dizilmiş. Musluklu bir su deposu, ipte kurumaya bırakılan bir iki havlu ve tepesindeki anten ile yamaçtaki boş evlere inat tüm yaşam belirtileriyle hep orada, aynı şekilde duruyor.
Evin yanındaki kumsalın görevlisinden, taş evde devamlı yaşayanların yaşlı bir karı koca olduğunu öğrenmiştim. Bekçilik yapıyorlarmış aynı zamanda, yolun hemen karşısındaki mandalina bahçesine.
Onları evlerinin önündeki kıyıda gördüğüm nadir zamanların birinde, usulca yanlarına yürüyorum.
Plastik kovanın yanında duran yaşlı kadına yanaşıp ‘günaydın’ diyorum.
Kovadaki el kadar iki balığı işaret ederek
- ‘ne balığı bunlar’ diye soruyorum.
-‘Sarpa dır bunlar’ ve başıyla biraz ilerideki yaşlı adamı işaret ederek ‘kocam tuttu’ diyor.
Yüzündeki memnuniyet ve mutluluk görülmeye değer.
O sırada yanımıza gelen, 80 li yaşlarda ama hala dinç olan adam eliyle balıkları işaret ederek ‘akşama yeriz’ diyor derin yüz çizgilerinden taşan mutlulukla. Sonra oltasını toplamaya başlıyor.
‘Yetecek mi ?’ diyorum
‘Yeter bize’ diyor yaşlı kadın tüm içtenliyle.
Bu cevap beni, içinde her şeyi olan evlerin, insansız olmalarının nedeninin, yetinmeyi bilmeyişimiz ve hırslarımız olduğu gerçeğiyle bir kez daha karşılaştırıyor.
Doğa karşısında insanlık adına kendimi suçlu hissediyorum.
*
Temmuz 2011 / Kurşun