Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

09 Mart '17

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Hayat amacını bulmak

Hayat amacını bulmak
 

Hayat amacın seni Everest'ine taşır


Son iki yazımda hayaller ve kendimizi gerçekleştirmek üstüne yazdım. Her birimizin bu yaşam tiyatrosunda biricik ve eşsiz bir sınavı var. Hepimiz kaderi planımıza göre bir rol alıyoruz bu hayatta.

Bu rol ise ruhun tekamül ihtiyacından dolayı aldığımız bir rol. Yani burası ölümsüz olan ruhumuzun tekamülü için sadece bir ortam. Dolayısıyla ölümsüz olan ruh dışında bu dünyadaki her şey gelip geçici, fani ve değişken.

Bu VUCA dünyada insanın hayallerini bulması kendini bulması ve sonra kendini bilmesi yolunda çok önemli bir adım.

Hayat amacımız hayallerimizde saklı. Evet, hayallerimizi kaderimize açılan bir kapı.

Çocukken kurduğumuz hayallere bakıp da hayat amacımızı bulabiliriz.

O zaman çocuktuk belki ancak henüz sosyal normlar ile beslenen süper-egomuz ve yaşanmışlıklardan gelen tecrübeler, çocukluk kararları, olayların anlamlandırılması, savunma mekanizmaları ve telafi sistemlerimiz gibi süreçlerle saf bilincimiz henüz Öz’ünden kopmamıştı.

O zamanlar aklımız bizleri kozmik bilinçten tam olarak ayırmamıştı, sezgilerimiz henüz çok aktifti. O kadar aktifti ki, çevremizi ve iç sesimizi dinleyerek yaşıyorduk.

Bu yüzden o zamanlara gidip neyi arıyorduk saf bir akılla ve kalple ona bakmak bizi hayallerimize götürebilir.

Ancak iç sesini dinlemen lazım dostum bu arayışta. Zira, akıl ve aklın oyunları sana engeller çıkaracaktır.

Bugünlerine baktığında ise sana en basit önerim neyi iyilik, doğruluk, güzellik, dolu saf bir Aşk ile yaptığına bakmandır. Dikkat edersen tutku demiyorum. Çünkü tutku hazsaldır. Aşk diyorum ve bunu da büyük A ile yazıyorum.

Aşktan kastım seni akış haline sokan, zamanı unutturan, kendinden geçiren şeyler.

Bunu lütfen haz ve hazlarla karıştırma. Aşk ile yaptığın şey senin akılla değil, kalbinle yaptığın bir şeydir. Ne engel olursa olsun önünde, seni yıldırmayan bir şeydir. Bu aynı Mecnun’un Leyla’ya olan aşkı gibi insan kendine unutturan bir deneyimdir. Ne engel tanırsın, ne de kendine engel olursun.

O an sen değilsindir yapan. O an sanki içindeki ruhun bir kartal gibi kanatlanır ve seni ruhen ve bilinç olarak yukarı çeker.

Koşul yoktur, ne yapıyorsun tam bir koşulsuzluk, beklentisizlik ile yaparsın. Koşulsuzluktan kastım ise sosyal normlar ışığında takdir veya onay için, kendini ispat etmek için bir şeyi yapmamaktır. Sadece ama sadece doğru olduğu için ve saf bir niyet ile yaparsın aynı Allah’a dua eder gibi.

Yaparsın ve bir çıkar amacıyla yapmazsın bunu. Çabalar ve anı yaşarsın. İzin verirsin hayata ve evrene olanın olması gerektiği gibi olması için. Yolun sonucunda alacağın veya almayacağın ödülleri de düşünmezsin, bir sonraki adımda veya yol boyunca karşına çıkacak veya çıkmayacak engeller veya riskler için de endişelenmezsin. Sadece yaparsın. Sadece olmaya çalışırsın. Nefes alır verir gibi doğal ve saf.

Bir diğer kendine sorabileceğin soru da “neyi yaparken kendinden büyük bir şeye bağlandığını hissediyorsun?” Bu sanat olabilir, edebiyat olabilir, bilim olabilir, felsefe olabilir, inanç olabilir, çalışmak olabilir. Neyi yaparken kendini aşkın ve huzurlu hissediyorsun?

Ne diyordu Sufiler? “Aşk ile yaşayan sırtında dünyayı taşır, Aşksız yürüyen beden diye ceset taşır”. Sanırım cevap burada saklı.

 

Sevgiler,

Kenan Kolday

 

https://twitter.com/Naacel

https://www.facebook.com/public/Kenan-Kolday

https://instagram.com/naacel/

http://www.felsefetasi.org/author/kenan-kolday

 

 
Toplam blog
: 245
: 1347
Kayıt tarihi
: 29.10.12
 
 

Çocukluğumdan beri kendimden büyük bir şeyleri arayıp durdum. Ve 1999 yılında yaşadığım şoklar il..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara