Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Nisan '08

 
Kategori
Doğal Hayat
 

Hayat önem kazandığında

Hayat önem  kazandığında
 

"SEN SEV YETER"


Hayatta bizleri nelerin beklediğini bilmeden yaşarız. Ve asla kendimize hiçbir şeyin olmayacağını garantisini veririz. Bugün kritik hastalıklardan birine yakalanma olasılığımız ölme riskimize göre daha fazladır. Ama bizler bugün bu kritik hastalıklardan birine yakalanabileceğimiz aklımıza gelmez ve hayatımızı hep bu şekli de yaşarız.

Hayattı kendimize zindan ederiz. Hayatımıza , dostlarımıza, sevdiklerimize küseriz… Belki onların kalbini kırarız ve kırılan kalbin tamirinin çok kolay olmadığını bildiğimiz halde ….

Ve bu güzel hayatta çok yakınımızda olduğu halde en sevdiklerimize duygularımızı ifade edemeyiz yada ifade etmekten çekiniriz. Bu bir annenin çocuğuna, eşine ya da bu bir çocuğun ailesine duygularını anlatamaması bu kadar zor mu dur???

Hayır aslında dudaktan çıkacak iki kelime , sarılmak, dokunmaktır. Sadece bu kadar ama ne zaman hayattın sonuna gelirsek işte belki son kez sevdiklerimize açılır yada bunu ifade ederiz.

İnsanlar hayatında bir şeyin önemini ancak kaybettiğinde anlıyor. Ve hayattımızda o kadar yakınımızda oldukları halde bir o kadar da uzakta olanlar; sevdiklerimiz…. Onlara bir sevgi mesajı bile iletmek onlara sarılmak ve “Seni Seviyorum” demek.

Bir Öğretmenin anısına yer vermek isterim;

“15 yıl kadar önceydi. Tommy’yi ilk o gün görmüştüm. “İnancın Tarihi” dersimin öğrencilerinden biriydi. Uzun saçlı, değişik bir gençti. Sınıfta benimle en çok tartışan öğrenci oldu. Tanrı’ya kayıtsız şartsız inanmayı kabullenemiyordu.

Mezun olurken bana, imalı imalı “Günün birinde Tanrı’yı bulacağıma inanıyor musun, hocam?” dedi. “Hayır” dedim, yumuşakça. “Yaa...” dedi. “Oysa senin bu derste Tanrı’yı pazarladığını sanıyordum hocam...” Kapıdan çıkıp gitmek üzereyken arkasından bağırdım: “Tanrı’yı bulabileceğini düşünmüyorum. Ama o seni mutlak bulacak, bir gün, eminim.” Tommy omzunu silkip yürüdü.

Mezuniyetten sonra izini kaybetmiştim ki, acı haberi kendisi getirdi bana. Ölümcül kansere yakalanmıştı. Odama girdiğinde zayıflamış, omuzları çökmüştü. Kemoterapi, o uzun saçlarını dökmüştü. Ama gözleri hâlâ pırıl pırıldı. “Birkaç haftalık ömrüm kalmış hocam” dedi. “Sana bir şey sorabilir miyim?” dedim. “Tabii” dedi. “Ne öğrenmek istiyorsun?” “Sadece 24 yaşında olmak ve ölmekte olduğunu bilmek nasıl bir şey?” “Daha kötüsü olabilirdi hocam. 50 yaşında olmak, kafayı çekmek, kadınlarla dolaşmak ve müthiş paralar kazanmayı, yaşamak sanmak gibi...” Sonra neden geldiğini anlattı: “Okulun son günü size Tanrı’yı bulup bulamayacağımı sormuş, ‘Hayır’ yanıtı alınca şaşırmıştım. Sonra ‘Ama o seni bulur’ dediniz. İşte bunu çok düşündüm.

Doktorlar ciğerimden parça alıp kötü huylu olduğunu söyleyince, Tanrı’yı aramayı ciddiye aldım birden. Habis ur diğer hayati organlarıma yayılmaya başlayınca, sabahlara kadar dualar etmeye başladım. Bir sabah uyandığımda, ilahi bir mesaj alma yolundaki umutsuz çabalarımdan vazgeçiverdim. O zaman gene sizi düşündüm. “En büyük mutsuzluk sevgisiz bir hayat sürmektir. Bundan daha kötüsü de, bu dünyadan, sevdiklerine ‘Seni seviyorum’ diyemeden gitmektir” demiştiniz. Son günlerimi bu eksiği gidermekle harcayacaktım işte. İşe en zorundan başladım, babamdan...” Oğlu yanına geldiğinde, babası gazete okuyormuş. “Baba seninle konuşmam lazım” demiş, Tommy. “Peki konuş oğlum.” “Baba çok önemli bir şey...” Babası o zaman gazeteyi 10 santim aşağıya indirmiş: “Neymiş o bakalım?” “Baba, seni seviyorum. Bunu bilmeni istedim...” Tommy gülümsedi, gerisini anlatırken.

Gazete, babasının elinden yere düşmüş. Babası hayatında hiç yapmadığı iki şeyi yapmış: Tommy’ye sarılmış ve ağlamış. Ertesi sabah işe gitmek zorunda olduğu halde, sabaha kadar oğluyla konuşmuşlar. “Annem ve kardeşimle daha kolay oldu” diye devam etti Tommy. “Onlar da bana sarılıp ağladılar. Yıllardır bana söylemedikleri, söyleyemedikleri şeyleri anlattılar.

Bütün bunları yapmak için bu kadar geç kalmış olmama üzüldüm sadece. Aslında bana çok daha yakın olması gereken insanlara, ölümün gölgesi üzerime düşünce kalbimi açıyordum.” “Tommy” dedim, “Tüm insanlığa, sandığından çok önemli şeyler söylüyorsun. Sen Tanrı’yı bulmanın en emin yolunu anlatıyorsun. Onu sadece kendine ayırmak, sadece ihtiyaç duyunca aramak işe yaramaz. Ama hayatını sevgiye açarsan o gelir seni bulur... Bunu anlatıyorsun farkında mısın?” Devam ettim: “Tommy bana bir iyilik yapar mısın? Bunları gelip sınıfımda da anlatabilir misin?” Bir gün tespit ettik. Ama Tommy gelemedi o gün. Ölümünden önce son bir defa konuşmuştuk. “Söz verdiğim derse gelemeyeceğim. Çok halsiz ve bitkinim hocam” demişti. “Anlıyorum Tommy!” “Benim yerime onlara siz anlatır mısınız hocam? Herkese, bütün dünyaya benim için anlatır mısınız?” “Anlatırım Tommy” dedim... “Anlatırım, merak etme!”

İnsanlara “Seni seviyorum” demek için, ölümü beklemenize gerek yok.

Şimdi, hemen şimdi başlayabilirsiniz. Başlayın ki, hayatınız güzelleşsin, zenginleşsin. Eğer şimdi başlamazsanız, belki de söyleme şansınız hiç olmayabilir….



Sizin hâla böyle bir şansınız var!!!
 
Toplam blog
: 48
: 2363
Kayıt tarihi
: 30.07.07
 
 

1982 Ankara doğumluyum.  Hayatta farklı pencereden bakan ve hayattı seven biriyim. Yalanda dola..