Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ekim '08

 
Kategori
Deneme
 

Hayat önünüzde eğilsin

Hayat önünüzde eğilsin
 

Hiç bir şey bilmiyormuş gibi, dinleyebilirim insanları. Öylece dinlerim. Kelimelerin ışıltısına kapılmadan. Anlattıkça ipucu verirler. İlle de her konuda söyleyecek şeyleri mutlaka vardır. Her şeyi bilirler, konuşurlar, fikirler, düşünceler… Çok konuşmaktansa dinlemeyi tercih ederim. Yanlış bile olsa söylenenler, “yanlış” demem. İkna edemeyeceğim biriyle boğuşmam. İkna değil ama belki ima ederim bir şeyleri. Sonra bakarım nasıl anlamış. Sonra bırakırım kendi halinde. Benim görevim değil ki. O kadar çoklar ki… Kendi bulmalı yanlışı doğruyu… Bu yüzden seviyor belki çevrem beni. Bu yüzden çağırıyorlardır her yere… Dinliyorum…

Dinlediğim herkes her şeyi biliyor. Doğruları anlatıyorlar bana, neyin nasıl olması gerektiğini. Ve arada bir tastik etmemi isteyip soruyorlar. “Öyle değil mi?” “Doğru değil mi?”

Neleri neleri, inanamazsınız, nasıl aşkla, şevkle savunuyorlar. Kendi hallerine bakmadan. Kitap gibi cümleler kuruyorlar. Oysa biliyorum ben; bilmek yetmez bir çok şeyi.

Kimse bildiklerini, konuştuklarını, savunduklarını kendi hayatına uygulamıyor. “Paranın önemi yok” diyor. Dostlukdan, arkadaşlıkdan dem vuruyor, başkasının kendine yaptığı haksızlıkdan sözediyor. Kendi yaşamına gelince on milyon için arkadaşına yalan söylüyor. Herkes diğerinin nasıl olması gerektiğini biliyor. Hiç kendisi değişmeye, gelişmeye yanaşmadan, karşı tarafın davranışlarını inançlarını değiştirmeye çalışıyor. Kendi inandıklarını henüz kendi hayatında uygulamaya geçirememiş olmasına rağmen…

En doğru bildiği şeyleri bile, çok katı bir şekilde savunmamalıyız. Çünkü on yıl önce doğru bildiğimiz şeylerin bir çoğunun şimdi doğru olmadığını öğrenmedik mi? Yirmi yıl önce yaptığımız bazı davranışlarımızı gençlik toyluk diye adlandırmıyor muyuz? On yıl sonra da aynısı olabilir. Doğru bildiğimiz şeyler zaman ve ortama göre değişip esneyip farklılaşmıyor mu bazen?

Bir de “Ben neysem oyum” “Kırk yıldır değişmedim” diyenler var övünerek. Kırk yıldır değişmemek iyi bir şey mi?

Doğru olmak adına kırıp dökmemeli çevresini insan. Kapanmaz yaralar açıp kanatmamalı. Etrafla uğraşmak yerine kendiyle uğraşmalı daha çok. Herkes etrafa meraklı. Etrafında neler oluyor, onu bilmek istiyor. Oysa kendini bilmeli, merak etmeli… En çok kendiyle uğraşmalı. Kendiyle yüzleşmeli…Ama adaletli. Kendine torpil geçmeden. Yeniden yeniden kendinden kendini bir başka biri olarak yaratıp doğurabilmeli…

Klişeleşmiş davranış şekillerinden kurtulabilmeli. Öğretmen olunca öğretmen kimliğine bürünüyor insan. Veya müdür kimliğine, memur kimliğine, asker kimliğine. Kendi kimliğini unutup mesleklerin kimliğine giriyorlar. Sonra emekli olunca onlar fark etmiyorlar ama kendi kimliklerini unutuyorlar. Ne kadar kendilerine dönmek isterlerse istesinler, kendilerini bulamıyorlar.

Oysa kendine doğru yürürken canlanır insan. Bütün duyuları uyanır. Kendine doğru yürümeyi becerebildiğinde anlarsın ne kadar cansızlaşmışsın. Ne kadar başkalaşmıssın.

Hayat kendini hayat’dan geri alanın önünde eğilirmiş. Ancak kendine kavuşan insan geceleri köpeklerin saldırısına uğramadan rahat uyurmuş. Yatakların altındaki canarvarlar gidermiş.

O zaman bak gör o ilk sabah uyanmak ne güzel oluyor.
 
Toplam blog
: 271
: 606
Kayıt tarihi
: 16.05.08
 
 

Güzel sanatlar fakültesi Müzik bölümüne gitmeme rağmen, fakülte sonunda yıllardır yaptığım turizm..