Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

19 Temmuz '08

 
Kategori
Deneme
 

Hayat ustası

Hayatın merkezine koyduğumuz şeyler zorunluluklar mı, yoksa sevdiğimiz şeyler mi? Yaşam sevincinin kaynağını belki de burada aramak gerekir.

Çagdaş yaşam gereği hepimiz biliyoruz ki, yaşamak için çalışmak zorundayız. İş hayatı kendi içinde pek çok zorluğu olan bir alan. Her insanın zaman zaman zorlandığı durumlar olabiliyor. Bunu aşmak için olağanüstü çaba gerekebiliyor.

Ama yaptığı iş insanın yetenekleri doğrultusunda en iyi şekilde yapabileceği bir meslek olursa çalışmak yük olmaktan çıkar. Çünkü severek yapılan bir iş ne kadar külfetli olursa olsun insanda ağırlık duygusu oluşturmaz.

Eğer yaşamak için zorunluluklar gereği işe gidiliyorsa; Her gün işine giderken içi daralan, yaşamak için çalışmak zorunda olduğunu sayıklayarak çalışan birinden ne kadar verim beklenebilir ki. Diyelim ki ortalama bir verim alınabilir. Peki, bir hayatın ortalama üçte biri iş hayatında geçtiğini varsayarsak insan ömrünün üçte biri kahrolarak geçiyor demektir. Bu bir insana kesilen en büyük ceza değil midir?

Bu anlamda işimizin hayatımızdaki yerinin ne kadar önemli olduğu su götürmez bir gerçektir.

Geçen gün Anadolu lisesinde öğrenci olan yeğenimle telefonda konuşurken, meslek tercihini yapıp yapmadığını sordum. Birkaç meslek saydı. Anlaşılan o ki netleşen bir tercihi yoktu. “Peki bu konuda öğretmenleriniz yönlendiriyor mu?” diye sordum. “Evet bazı öğretmenlerimiz yönlendiriyor, ilgileniyor”, dedi. Hatta bir öğretmenleri yeğenimin sınıfında bir oylama yapmış. Sonuç gerçekten çok ilginç. Öğretmen; “çocuklar mesleğinizi seçerken sevdiğiniz meslek mi olmasını tercih edersiniz, yoksa iyi para kazanacağınız meslek mi?” diye bir soru yöneltip, oylama yapmış. Sınıfın neredeyse tamamı iyi para kazanacağı mesleği tercih edeceğini belirtmiş.

İşte günümüz sınav sistemi ve yaşam biçimi böylesi bir merkeze oturttu gençliği. Günümüz yaşam koşulları(modern/kapitalist), yaşamın hızlı çarkı, her şeye sahip olma isteği çocukları bu noktaya getirdi. Meslek seçiminde birinci öncelik para!..

Bu yüzden de iyi ve garantili getirisi olan az sayıdaki meslek gruplarında yığılma oluyor. Bu alanda yetenekli olsun olmasın pek çok öğrenci, puanları doğrultusunda yerleştirilip meslek ediniyor. Sonuç hepimizin bildiği gerçekler. Sevilmeden, kendini o işin içinde hissetmeden yapılan meslekler. Doktor ise doktorluğun sorumluluğunu, etiğini göz ardı ederek, sadece para kazanma derdinde olan biri. Öğretmen ise, yetiştirdiği çocukların geleceğe hazırlanmasında neredeyse hiç katkısı olamayan, bolca test çözdürüp, sadece eline tutuşturulan müfredat içeriğini anlatıp geçen, aybaşında alacağı maaşın derdinde olan biri.

Tekdüze eğitim, tek tip sınavlar, tek tip sınav aracılığıyla meslek seçimleri, özgünlüğü ve başarıyı ne kadar sağlayabilir ki? Hadi başardı diyelim. Severek yapacağı bir iş olmadıktan sonra neye yarar. Coşkuyla yaptığı bir mesleğine sarılmayan bireylerden iyi bir performans beklemek olası mıdır?

Sanırım önemli olan çocuğun hangi alanda yoğunlaşıp, başarılı olacağını erken tespit edebilmek. Özellikle, yetenek alanında küçük yaşlarda fark edilip yoğunlaşmak en verimlisidir. Bununda en doğru zamanı ortaöğretim dönemi. Bizde ise, bu dönemde tek tip sınav eleğinden geçmeyi başaracak çoktan seçmeli bayrağını önde taşıyacak maratoncular yetiştiriyoruz. İpi göğüslediğinde yorgunluktan yere düşüyor. Göğüsleyemeyenlerse parkurun ortasında kaybolup gidiyor.


Bu nedenle büyüklerin çocuğun geleceğini gören hassas göz olma zorunluluğu çıkıyor ortaya. Elbette her ebeveyn çocuğunun mutlu olmasını ister. İyi bir yaşam sürdürmesini de. O halde dayatmalar veya yarıştırmalardan vazgeçip, arada bir çocuklara kendi iç seslerini dinleme fırsatı tanımak gerek. Bütün ders-sınav kaygıların bir tarafa atıp, “ben ne yapmak istiyorum hayata dair?” Sorusuna en samimi yanıtı vermesini sağlamalı çocuğun.

İnsan yaşam içinde ki konuları bağdaşık öğrenir. Yani olaylar ve yaşam içindeki bağlantılar yoluyla bilgiler zihinde kalıcı olur. Unutulması neredeyse olanaksızdır. Bu nedenle en etkili eğitim-öğretim modelinin deneyimleyerek öğrenmek olduğunu düşünürüm.

Belki de hayat ustası olabilmek önemli olan. Bir insana verilebilecek en değerli öğreti aslında. Çünkü hayatın her alanına adaptasyonu kolaylaştıran bir yetenek oluşturuyor insanda. İnsana dair değerleri diri tutarak, seçeceği mesleğin tek ölçüsünün para olmaması gerektiğini öğreterek. Bunun yanı sıra sevdiği mesleği belirlemesine yardımcı olarak, bu yönde bilgilerini derinleştirerek, hem alternatif üretimler sağlayıp hem de daha çok para kazanmanın yolunu açacaktır. Artık çevremizde gördüğümüz işsiz mühendis ordusunun arasına yeni bir mühendis olarak katılmanın hiçbir anlamı yok.

Bunun yerine kendi ilgi alanları doğrultusunda meslek edinip, bu mesleğin içeriğinde alternatifler oluşturarak gelişim ve kazanç sağlamanın yollarını zorlamak gerek. Somutlamak gerekirse: günümüzde çevre ve alternatif enerji konularında küçük küçük buluşlar yapılıyor. Ve gündelik hayata uygulanıyor. Bunları gerçekleştirenler ise çoğu zaman sanayide çalışan ara elemanlar. Peki, nerede mühendisler? İşte eğitim sistemimizin sonuçları. Buradan sakın mühendisliği küçümsediğim sonucu ortaya çıkmasın. Elbette çok değerli, çok üretken mühendislerimiz var. Ancak yaratıcı düşüncenin ortaya çıkışını, ve bunun yaşam pratiğine uygulamasına yol açacak bir eğitim sisteminin olmayışı meslekleri de körleştiriyor.

Çocuk yaşlardan itibaren hayatın savurduğu değil de, hayatın salınışlarına ayak uydurabilen birey olabilmek en önemlisi. Bu da hayata ustaca tutunmaktır. Bunun öncelikle severek yapabileceğiniz, ilgi alanlarınız doğrultusunda bir meslek seçimiyle başlamak, başarmanın birinci basamağı olacaktır. Elbette yaşarken, iş hayatında iniş-çıkışlar olacak. Ancak severek yapılan bir işte derinleşebilir insan, çözüm üretmek daha kolaydır. Hatta çözüm üretmek kendini geliştirmenin bir diğer adı olacaktır çalışan için.

 
Toplam blog
: 36
: 9117
Kayıt tarihi
: 11.07.08
 
 

İzmirliyim. İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi mezunuyum. Serbest çalışan diş hekimiyim. M..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara