Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mayıs '10

 
Kategori
Deneme
 

Hayat

Hayat Denen Siluet
Vakit yok bir sevdayı ellerimle büyütmeye… İsterdim ki geniş vakitlere gebe bir zamanda sevdalara sürgün versin ruhumun tüm renkleri. Ama sevdaları yaşamak için uzun vakitlere sahip olamadık. Yitik kelimelerle, devrik cümlelerin arasına sıkıştı hayat denen siluet. Sonra sen geldin, sevda geldi ve ruhum ekşimiş bir zaman kavramının içinde unutmuştu bu duyguyu… Ama sen geldin, çocukluğumdan kalan kalabalık yaşanmışlıklarıma kadar götürdün beni…
Eskiden kalma küçük bir çocuk heyecanı, dünya adına aşk diye hatırladığım… Fuar vardı o zamanlar bu kentte… Sıcacık bir temmuz akşamı, coşkuyla koştuğum o kalabalık arasında annemi, babamı kaybetme telaşlarım vardı. Ne büyüktü o zaman bu kent, yoksa ben mi çok küçüktüm!... Sıcak bir temmuz akşamı coşkuyla koştuğum yolların bana aynı hızla yılla sonra geri döneceği aklıma gelmezdi! Ne zaman hayat beni çocukluğuma taşısa balkonu çiçekli bir ev olur düşüncelerim; babamla balkondaki çiçekleri suladığımız, annemin “Yine mahvettiniz balkonu” serzenişleri… Oyuncaklarla aram iyi değildi ama unutamadıklarım arasında ilk bisikletim… Karınca yuvaları yetiyordu bana, bir de bahçe çiçekleri… O yüzden bir sürü çiçek adı bilirim; lale, güngüzeli, çançiçeği, akşamsefası, gayret çiçeği, yıldızpatı, kamelya, tespih çiçeği, krizantemler, zambaklar, mis kokulu hanımelleri… Büyüyünce şehir küçüldü, arka bahçemize binalar kondurdular… Şimdi ise tuzun dokunduğu bir yara sızısı hayat. O yüzden yaralıdır ellerim çünkü en çok onlar şahittir çocukluk anılarıma…


Sonra sen geldin, çocukluğumdan kalan kalabalık yaşanmışlıklarıma götürdün beni ve inan yaşanmışlıklarımız, yaralarımız, yalnızlıklarımız, en çok da büyümüşlüğümüz acıtır bu sevdayı…İşte bu acı ve hayatın içine sinen bu dağınıklık beni uzak tutar sevdalardan. Bu kadar eskilerden bir yerden - çocukluğumdan- sızmıştı sevdan ama inan gücüm yok bu sevdayı ellerimle büyütmeye. Hem sen acı çekmek istersin, her geçen gün daha fazla ağrımalı kalbindeki aşk sızısı… Bense, sevdalara merhem kıvamında kalmayı severim. Yani gitmek için çoktu sebepler. Gidilecek kadar yüreğimizde ağrı duymuştuk bir kere, sadece dilsiz kalmıştık, hepsi bu kadar! Eylemleri yok cümlelerimin uyuşuk bir ağrı şimdi yüreğimde dirilttiğin. Gelemem, kalamam da… İki dudak arasından nasıl ayrılır gidiyorum kelimesi; bilmiyorum… Yazması daha ağır ama yazmalı… Eğer bir sevda, seni çocukluğuna taşımayı başarmışsa uzak kalınmalı ondan çünkü bir gün çocukluğun gibi kaybolacaktır geride ellerinde yaralar bırakarak.
Gitmek devam etmektir, gittikçe hareketlenir dünya manzarası. Çocukluğum, durağan kalan yanımı sevmez o yüzden -gitmeliyiz- gitmeliyim… Boşluk ve gitmek aynı şeydir aslında; kalkıp gittiğin yerde boşluğun kalır ve bir müddet sonra başkası, başkaları yer alır o boşlukta… Doldurulmayan bir boşluğum olsun isterdim içinde, tıpkı çocukluk anılarına benzesin. Ne zaman çocukluğuna dokunsa ruhun, dudaklarının arasında “gitmeliyim!” kelimesini sana fısıldatan bir boşluk kalsın geride.


Çocukluğun durağan kalan yanını sevmez o yüzden -gitmeliyiz- gitmelisin… Zaten uzun vakitlere sahip olamadık sevdaları yaşamak için. Yitik kelimelerle, devrik cümlelerin arasına sıkıştı hayat denen siluet… Ve sen gittin… Ben, çocukluğumun küçük kızını kandırdım!
 
Toplam blog
: 14
: 570
Kayıt tarihi
: 19.04.10
 
 

1984 Bartın Amasra doğumluyum. ..