- Kategori
- Deneme
Hayat...

Yaşarsan Hayat, Yoksan, belki başka bahara...
İnsan ne diye yaşar? Kendince bir “hayat” oluşturmak için! Her insanın hayalleri, birbirinden farklı olsa da… Ortak paydası, insanca yaşam içinde bir hayat odaklıdır, tüm uğraşı. Bu çaba içinde yaşamını sürdürür, insan.
Her insanın hayatı kendince özel ve istisnalı haliyle oluşur. Buna rağmen bir yığın keşkelerini, pişmanlıklarını hayatında barındırır.
Yaşam sürecimizde, oluşan hayat, kendi irademiz dışında, oluşum veya oluşturulma müdahalesinde, keşkelerimiz de, pişmanlıklarımız da fazlalık olacaktır.
Bizlerin aile yapısı genel de, ebeveyn, çocuklarına kendi ebeveynlerinden ne görmüş ve öğrenilmiş / öğretilmişse, çocuklarına aynısını uygular. Ebeveynin kanatları altında büyüme çabasındaki çocukların hayat oluşturma çabasında fazlaca, keşkeler ve pişmanlıklar olması kaçınılmaz durumdur. Ve yaşamın tüm suçu / suçlusu “hayat” olur.
Oysa, bizlerin de bir birey ve insan, kendi hayatımızı, kendimizin oluşturmamızın gerekliliği unutulur ebeveynlerimizce.
Hatta, yaşam süreci içinde verilen hayat mücadelesi, yapılan hata ve yanlış sonucu bazen çok daha ağır bedeller de ödetir, bizlere.
Savaş gibi… İç savaş veya ülkeler arası savaş, bir nesli yok eder. Hayat’ları kurutur.
Gençlik dönemime denk gelen 12 Eylül 1980 Askeri Faşist Cuntası. Dönemin gençlerinin hayalleri ve hayatları 12 Eylül’ün Faşist Cuntası’nın işkencehanelerinde, mapushanelerinde, tükendi, kurudu, bitti ne yazık ki! Hayattan alacaklı kaldılar, sektirilen hayatlarından…
Ya, günümüz de yaşananlar.. Küresel emperyal güçlerin yanında ki işbirlikçi savaş yanlıların, Ortadoğu insanın, hayallerinin ve hayatlarının yok oluşu, yerlerinden / yurtlarından edilmeleri… Kirli savaşın bedellerini çocukların, kadınların en acımasızca yaşamalarına ne denir?
Ortadoğu coğrafya’sını yakan ateşin, ülkemizi de cayır cayır yakmasını görmek istemiyorum.
Savaşta kaybeden, hep halklar olmuştur, en büyük acıyı, çocuklar ve kadınlar çeker ve görür. Bir birlerini hiç görmemiş veya tanımamış insanları, basiretsiz siyasetçiler ve savaşlardan gelir ve çıkar sağlayan, savaş yanlılarınca veya savaş tacirlerince, çıkartılır ve savaştırılır.
Kirli savaşın sonucu, milyonlarca hayalleri ve hayatları bitmiş / bitirilmiş, tükenmiş / tüketilmiş, insan kitleleri ve sakat kalmış insanlar geriye kalır… çoğu da çocuk ve kadın.
Suçlu kim hayat mı? Hayat ne yapsın, böylesi bir kirlilik ve çürümüşlük içinde.
Usta şair Yılmaz Odabaşı “Ey Hayat” şiiri’nde, hayata dair şöyle sesleniyor bizlere…
Ey Hayat
Ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
Aslında yokum ben bu oyunda
Ömrüm beni yok saysın
Yaşam bir ıstaka
Gelir vurur ömrümün çoşkusuna
Hani tutulur dilin
Konuşamazsın
Tırmandıkça yücelir dağlar
Sen mahlupsun sen ıssız
Ve kalbinde kuşların gömütlüğü
Tutunamazsın...
Eloğlu sevdalardan dem tutar
Aşk büyütür yıldızlardan
Yasak senin düşlerin
Dokunamazsın
Birini sevmişsindir geçen yıllarda
Açık gibi bir yara gibidir hala
Hala çok özlersin onu
Ağlayamazsın
Yolunda köprüler çürür
Sesin, sessizlik sanki bir uğultuda
Savurur hayat kül eyler seni
Doğrulamazsın!
Yapayanlız bir ünlemsin
Dünyayı ıslatan şu yağmurlarda
Herşey çeker ve iter
Anlatamazsın
Yaşam bir ıstaka
Gelir vurur işte ömrünün çoşkusuna
Sesinde çığlıklar boğulur ama
Bağramazsın...
Sonra vakit erişir, toprak gülümser sana
Upuzun bir ömrün ortasında
Ne hayata ne ölüme
Yakışamazsın!
Yazdırmalısın mezar taşına:
Ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
Aslında hiç olmadım ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın…
Yılmaz ODABAŞI
Umarım, coğrafyamıza “barış” gelir bir an önce...
Hayatın ta kendisidir Barış! Hayatın bitişi ve ölümün ismi savaş’tır!
Sedat Çalışkan