Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Şubat '10

 
Kategori
Öykü
 

Hayata inat gülümse 3 (roman)

3.
Okulun zili her tarafta yankılanıyordu. Bütün öğrenciler, koşturarak sınıflarına koştular. Ferhat, neşeli bir şekilde sınıfına doğru ilerliyordu, sınıfından ise coşku sesleri koridorlara kadar taşmıştı. Sınıftan içeriye girdiğinde; birbirleriyle konuşanlar, şakalaşanlar, yüksek sesle şarkı söyleyenler ve pazartesi sendromunu hala üzerinden atamayıp, sıralarda uyuyanlar gözüne çarpmıştı. Ferhat, sınıfa bir buket dolusu papatyayla gelmişti ve yüzünde son derece neşeli bir gülümseme hâkimdi. Sesini yükselterek o kadifemsi ses tonuyla arkadaşlarına seslendi.

— Günaydın arkadaşlar, dedi

Sınıftaki arkadaşların çoğu ona karşılık verdi. Sınıftaki arkadaşları ve derslere giren öğretmenleri, Ferhat’ı başarısından ve ahlakından dolayı çok seviyordu. Ferhat’ın çok güzel bir sesi vardı, bu yüzden de arkadaşları ondan türkü dinlemek için boş dersleri iple çekerlerdi.

Ferhat, düşünceli, kibar ve yakışıklı bir gençti. Buğday teni, kumral saçları, iri zeytin gözleri ve gamzeleri ile dikkatleri hemen üstüne çekebiliyordu.

Elindeki papatyaları tek tek sınıftaki kız arkadaşlarına dağıtmaya başladı. Bir taraftan onlara güzel sözler söylüyor bir taraftan da gülümsüyordu. Elinde kalan son papatyayı platonik sevdalısı Buse’ye uzattı. Papatyayı ona uzatırken gözleri ışıl ışıl ve yüzünde mutluluğun hazzı bulunmaktaydı. Ferhat, uzun süredir onu seviyor ama bir türlü aşkını dile getiremiyordu.

Buse de ilgileri çekecek kadar güzel bir kızdı. Beyaz teni, masmavi gözleri ve simsiyah saçları ile insanı, hülyalara daldırıyordu.

Ders aralarında harıl harıl son matematik yazılısına çalışıyorlardı. Bu sene, lise sonda oldukları içinde bir taraftan boş kaldıklarında da üniversite sınavına hazırlanıyorlardı. Bu sınıf, okulda en çalışkan sınıflardan da birisiydi. Çok yoğun bir şekilde ders çalışıyorlar ve devamlı test çözüyorlardı.

Matematik yazlısından çıkan kimi üzgün kimi sevinçli bir şekilde sınav sorularını yorumluyorlardı. Temiz havanın kokusunu bir taraftan içlerine çekiyorlar bir taraftan da okulun bahçesinde yürüyorlardı.

Buse, Yağmur ve Ebru ilkbaharın verdiği ılık bir esintiyle çimenlere oturmuştu. Okulun etrafı ağaçlarla çevriliydi. Ağaçlara yaslanmış bir grup genç, çimenlerde oturan kızlara laf atmaya başladı. Bu grup içinde bulunan ve okulunda en belalı delikanlısı olan Orhan da bu laf atmayı fırsat bilerek kızların yanına sokuldu. Orhan, Buse’yi seviyordu ve onu her gördüğünde aşkını dile getiriyordu. Orhan serseri bir şekilde konuşmaya başlamıştı:

— Hey, güzel kızlar biraz muhabbet edelim ne dersiniz?

Kızlar onların davranışlarına sinirlenerek bu tekliflerini reddettiler. Orhan vazgeçmiş değildi, şansını tekrar denemek istiyordu.

— Niye bu kadar sinirleniyorsunuz ki? Alt tarafı sizinle arkadaş olmak istiyoruz.

4.

Orhan bakışlarını Buse’den ayırmıyordu ve onu baştan aşağı süzüyordu. Bir ara ikisinin de bakışları birbirine kilitlendi. Orhan; esmer, ince yüzlü, elmacık kemikleri çıkık, iri yapılı bir gençti. Zengin bir ailenin çocuğuydu. Okula her gün son model arabalarla geliyordu. Bu yüzden okulun kızları Orhan’ın hiç peşinden ayrılmazdı. Buse’de Orhan’a karşı boş değildi ona bakarak hafifçe gülümsedi. Yağmur, Orhan’ın bu yılışıklığına çok sinirleniyordu. Parasıyla herkesi elde edebileceğini düşünüyordu, Yağmur’da Orhan’ın bu kendini beğenmiş tavırlarından son derece rahatsızdı. Yağmur, kaşlarını çatıp, daha sert bir dille konuşmaya başladı.

— Lütfen yanımızdan gidin, aksi takdirde sizi müdür beye şikâyet edeceğim.

Yağmur öfkeli bir biçimde Orhan’a bakıyordu.

Bu olayı uzaktan gören Ferhat, koşarak kızların yanına geldi. Okulun başından beri, Orhan’ın ve Ferhat’ın yıldızları bir türlü barışmıyordu. Ferhat çok sinirlenmişti ve Orhan’a bağırarak:

— Ne oluyor burada? Sana kaç kere dedim kızların etrafında dolaşma diye. Anlamıyor musun sen, anlamıyor musun?

Ferhat, Orhan’a laf sayarken bir taraftan da onun üstüne üstüne yürüyordu. İkisinin arasına Buse girdi ve çatık kaşlarla Ferhat’a baktı:

— Ferhat, sana ne oluyor? Sen bizim bekçimiz misin? Arkadaşlarla sadece konuşuyorduk hem sana da hesap verecek değiliz.

Yağmur, şaşkınlıkla Buse’nin yüzüne bakıyordu. Bu sözleri söyleyen Buse olamazdı. Ferhat, beklemediği bu sözler karşısında tokat yemiş gibi olmuştu. Çok incinmişti ve içinde tarif edilmez duygular yaşıyordu. Denize batan gemi gibi başını önüne eğdi ve ağır adımlarla sallanarak sınıfa doğru ilerledi.

Ferhat, sayısal bölümün en çalışkan öğrencilerinden biriydi. Orhan ise devamlı baba parasıyla hava atmaktan başka bir şey yapmazdı.

Buse, hüzünle Ferhat’ın arkasında bakakalmıştı, söylediği sözler için ise çok pişmandı. Orhan’a hiç bakmadan hızlıca sınıfa koştu. Ferhat, Buse’nin yüzüne hiç bakmıyordu, Buse ise Orhan’ı düşünüyordu. Öğretmenin anlattığı konuları bile duymuyordu. Yüreğinde Orhan’a karşı bir şeyler hissediyordu. Yağmur, Buse’nin taşıdığı bu hislerin farkındaydı ve devamlı Orhan’a karşı onu uyarıyordu.

Orhan, çevresinde devamlı kavgalar çıkarır, çoğu kez derslerinden kaçar, gizlice lavabolarda sigara içer ve aylak aylak sokakları dolaşırdı. Bu sebepten dolayı Yağmur, arkadaşının üzülmesini istemiyor ve onunla çıkarsa da çok üzüleceğini düşünüyordu. Yağmur, yaşadığı aşktan dolayı çok mutluydu ve arkadaşının da doğru bir seçim yapmasını istiyordu.

Sınıfta soru çözmeye devam ettiler, üniversite sınavına iki aydan daha az bir zaman kalmıştı. Üzerlerinde ilk defa girecekleri sınavın stresi vardı.

Sınıftaki arkadaşlarından Elif, hafta sonu doğum gününü kutlamak için arkadaşlarını evine davet etti, hem bu sayede biraz da yorgunluklarını atmış olacaklardı.

 
Toplam blog
: 23
: 1205
Kayıt tarihi
: 30.04.09
 
 

Gündemi takip eden ve yazmayı seven birisiyim...  ..