Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ağustos '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hayatımız roman

Hayatımız roman
 

Engin Güneysu arşivinden...


7 Ağustos 2008 - Edirne

9 tane 8’lik nota yan yana geldiğinde ne olabilir? Ne kadar etkilenebilirsiniz? Ruh haliniz değişebilir mi? Kavgalar sona erdirilebilir mi? Neşelenebilir misiniz? Sizi tabii ki bilmiyorum ama evet. Bunların hepsi olabilir. Hepsi direkt sizin başınıza gelmese bile tanık olabilirsiniz bunları yaşayanları görerek. Farklı bir deneyim olacaktır sizin için bunlara şahit olmak. Dünya üzerinde böyle yaşayan insanlar var. Evet. Her ne kadar haklarında lanetlenmiş halk dense de evrensel olarak, var böyle yaşayanlar. Üzerlerine yapıştırılan bu laneti 9 tane 8’lik notanın içine gömebilmiş bir halk var. Romanlarımız var. Her birinin aslında roman gibi hayatları olan romanlarımız var.

Neşelerine hayran olurum ben. Herhangi bir bahanelerinin olmasına lüzum olmaz neşelenmek için. Oynayabilmek için herhangi mantık aramazlar. Onlar için kapı gıcırtısında bile oynarlar denir. Bu kadar da olmasa da tabii ki eğlenmeleri için bir ritm saz yeterli olacaktır. Ritm saz derken bidonlardan, leğenlerden de bahsediyorum ama. Basit beklentileri vardır hayattan. Mesela onlar, yaygın bir tabir vardır; “ akarken musluktan havuzu doldurmak” diye, birikimi sevmezler. Eğer o gün ellerinde para varsa bunu hemen elden çıkarmak onlar için sanki ayırt edici bir kuraldır. Mesela İstanbul’ da Mimarsinan beldesinde yaşayanlarının güzel bir sözü vardır. “ aç gezerim, dik gezerim ” diye. Bunu çıkış noktası yapmış gibi yaşarlar işte. Ellerinde bugün için bir meblağ varsa hemen tüketilmelidir o zevk-ü sefa uğruna. Ertesi gün mü? Kimin umrunda? Nasıl olsa ertesi gün de kendi kendine getirecektir ne varsa.

Herhangi bir kaygı da yoktur aslında hayata dair. Nasıl olsa günler vur patlasın, çal oynasın tadında gidiyordur onlar için. Üstelik hepsinin elinde altın bilezik de vardır. Hepsi de illa ki bir müzik aletini müthiş çalıyordur. Tam da bu yüzden işte sorun kalmaz onlar için gelecekle alakalı. Ya bir düğünde, ya bir konserde, ya bir bar sahnesinde, ya bir parkta, ya da belki de bir piknik alanında altın bileziklerinin sihrini kullanırlar.

Sorduğunuz zaman ama, muhakkak anlatacakları, şikayet edecekleri, memnun olmadıkları bir olay yaşamışlardır. Öyle bir anlatırlar, öyle bir akıl çelerler ki - bu da sanırım genetik bir nimet onlar için - hemen etkileyebilirler karşılarındakileri.

Açık konuşurlar. Sonunu düşünmezler laf nereye gidiyor diye. Ama açık konuşurlar. Tahmin etmediğiniz bir anda tahmin etmediğiniz bir cevap ile karşılaşabilirsiniz. Aslında tarzları da genel manada budur zaten. Beklenmeyen anlarda beklenmeyen işler yapmak.

Çocukları bile ayrı alemde yaşarlar sanki. Küçükten müzikle büyümenin etkileri hemen hissedilir onlarda da. E tabi başka ne beklenebilinir ki zaten? Ninni ile büyümemiştir çoğu. Sazlarını akord eden ağabeyler, prova yapan babalar, dedeler, amcalar onların hem uyumasını kolaylaştırmış hem de kalıcı izler bırakmaya başlamışlardır bile. Çoğu, hatta hepimizce bilinen ünlü olanları bile “müziğe nasıl başladınız?” sorusuna aynı cevabı verirler zaten. Bizler ninniden çok makam dinledik diye.

Müziğe başlamaları da aynı doğrultuda yol almaya başlamıştır aslında. Oynamak için oyuncak ihtiyaçları olduğu andan itibaren ellerine bir müzik aleti mutlaka geçmiştir. Sonra bu oyuncaklar yaşam tarzına dönmüş, hatta para kazanma kapısı olmaya bile başlamıştır. Nota bilmez çoğu. Aslına bakarsanız öğrenmeye fırsatı olanlar da hemen diğerlerinden ayrılıp ünlü olabilmişlerdir. Hatta çok zorluk çeken babalar, bir konservatuar eğitimini şart da göstermişlerdir çocuklarına. Bunlar şanslı olanlardır. Hemen sivriliveriler diğerlerinin aralarından. Ve “onlar“ olurlar işte.

Birliğe çok önem gösterirler. Kendi içlerinde elbette sorunları vardır. Ama dışarıdakilere karşı birlikte su götürmez bir birliktelik anlayışı da hakimdir. Genelde oturdukları yerler hemen yakınındakilerden ayrılır. Sanki farklı bir dünyadır onların yaşadıkları. Dış dünya ile bağlantısı kısıtlı, eğlence merkezleri gibidir. Özellikle yaz mevsiminde her akşam bir kısır düğünü muhakkak yapılır. Eğlendirmeye ve eğlenmeye bahane itina ile bulunur yani.

Onların içinde büyümek ise farklı bir ders verir onlar içinde doğmayanlara. Olaylara farklı yaklaşımlar geliştirmeye kolay alışırsınız. Müziğe bakışınız ise zaten değişmiştir, siz istemeseniz bile. İcra ettikleri müzikleri duyduğunuz anda ne kadar farklı kültürlerin, yaşam tarzlarının içinde olsanız bile bir kıpırdanma hissediverirsiniz. Uzaksanız sevdiklerinizden, yaşadığınız yerden duyduğunuz anda o güzel tınıları bir anda dalıp gidebilirsiniz derinlere.

Zordur roman gibi yaşamak, roman olmak. Ama güzeldir. Eğlenceli, düşüncelidir. Roman olmak kaygısız yaşamaktır. Kavga etmek fakat hemen arkasından kavga ettiklerin ile kol kola oynayabilmektir. Roman olmak, aç gezmek fakat dik gezmektir. Sonunu düşünmemek, fakat yaşamaktır.

 
Toplam blog
: 9
: 988
Kayıt tarihi
: 15.07.08
 
 

İçinde yazacak bir çok şeyi olup da becerdiği vakit burada paylaşacağını düşünen, paylaştığı konular..