Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

06 Şubat '15

 
Kategori
Anılar
 

Hayatın en 'bana bak' hali

Hayatın en 'bana bak' hali
 

24.01.2015

Bu sabah erken saatte sınav olmama mutluluğunu doyasıya yaşadım.

Derin bir uykunun ardından sahanda kahvaltı keyfi yaptım.

Kapıya dayanan yumurtaları hep sevmişimdir.

Öğlen ikideki sınavım için saat birde yola çıkıp yine risk budur dedim.

Hayatta risk almadan yaşamanın tadına varamayanlardanım.

Risk alınmamış hayatları yürüyen merdivende hep aynı basamakta duranlara benzetirim.

Daima bir adım atmana rağmen ilerleyememek ne iç burkucudur.

Otobüs bekledim gelmedi.

Baktım yetişemeyeceğim taksiye atladım.

Şoför koltuğunda elli yaşlarında,etine dolgun,sıcakkanlılığı dikiz aynasında karşılaştığım gözlerinden belli olan çok çok kumral bir adam vardı.

Direksiyonu iki eliyle tutması güven verirken açık camından dışarı ara sıra naralar atışı rahatsız ediciydi.

Sınava yetişme telaşı içinde olduğumu gördükçe trafikten kurtulma isteği artıp endişeleniyordu.

Ellerinin terlediğini görmesem de tahmin edebiliyordum.

Bir o ara sokağa bir bu ara sokağa girip adeta zamana 'sen mi büyüksün ben mi!' diyordu içinden.

Ama debelendikçe batıyor oluşumuzun o da farkındaydı.

Geç kaldıkça kalıyorduk.

En sonunda bildik yoldan gitmesinin daha iyi olacağını kadifemsi bir sesle söyledimse de insanoğlu işte suçluluk psikolojisiyle saldırganlaşıveriyor.

Gözlerimin önünde suçluluğun sebep olduğu öfke tüm bedenini ele geçiriyordu.

Öylece izliyordum.

Kırmızı ışıkta arabalara korna çalıp ağız dolusu küfürler yağdırıyordu.

Bitişe yaklaşmış bir sporcunun tökezlemesi ne ise kırmızı ışık onun için aynı şey demekti.

İkideki sınav için ikiyi çeyrek geçe okulun kapısındaydım.

Açık öğretim sınavlarını bilir misiniz bilmem on beş dakika rötardan sonra sınava kimse alınmıyor.

Okulun kapısıyla sınava girdiğim fakülte arasında iki yüz metre kadar bir mesafe vardı.

Taksiden inmemle koşmaya başladım.

Bacaklarım titreyene kadar nefes alamayana kadar koştum.

Saçlarım uzun zamandan sonra kendi rüzgarımla uçuşuyordu.

Saatte kaç kilometre yaptığımı bilmeden koşuyordum.

Kız gibi koşuyordum!

Tam kapıya gelmişken kapıdaki adam kolundaki saatin üstüne işaret parmağını iki defa hafifçe dokundurdu.

Ne anlama geldiğini biliyordum.

Ağzımı açıp bir şey diyecek halim kalmamıştı itiraz bile edemedim o an.

Halime acımış olacak ki sonradan hadi gir gir fırla çabuk dedi.

Minnettarlığımı iki saniye göz göze geldiğimizde uzun uzun anlattım.

Yine başlıyorum koşmaya an geçmiyor ki bir engelle daha karşılaşıyorum.

Üstüm aranıyor.

'Telefonun var mı?'sorusuna hiç düşünmeden cebimden çıkardığım telefonla cevap veriyorum.

'Yok' desem arada kaynayacak belki de ama o an bile yalan söylememek içimi rahatlatıyor.

Telefonu çıkarmamla kadının eline tutuşturmam bir oluyor.

'Sizde kalsın.Şu an bırakabileceğim bir yer yok' deyip cevabını beklemeden merdivenlere koşuyorum.

Üçüncü kata çıkana kadar kafamdan sonunda soru işareti olan bin tane cümle geçiyor.

'Telefona bir şey olur mu ki?' sorusunu tam soracakken kendime engel oluyorum.

'Kimsenin günahını alma İpek, sonra pişman olursun' dememle tüm soru işaretlerimi beyaza boyayıveriyorum.

Kendime söz geçirebildiğim anları severim ben.

Kendimi karşıma oturttuğum masadan anlaşmış, kol kola kalkmış olmak iç huzurumun kaynağıdır çoğu zaman.

Sınıfa giriyorum.

Gözetmenin 'nerede kaldın?' sorusuna 'trafikte' cevabını veriyorum.

Gülüyor.

Herkesten sonra girdiğim sınavdan çoğundan önce çıkmış olmamın sebebini başka şeylere bağlamaya çalışsam da kendime yalan söyleyemiyordum.

Bal gibi de telefonumda kalmıştı aklım.

İnsanlara çabuk güveniveren bir insan olmamama rağmen bu yaptığımla kendimi bir kez daha şaşırtmayı başarmıştım.

O an bugünün hayatımda bir dönüm noktası olduğunu anladım.

Merdivendeki son basamaktan sola döndüğümde karşımda bulmayı umduğum kadını insanlığa olan inanç çiçeğim ilan ettim.

Böyle bir anlam yüklemiş olmam beni daha da korkutuyordu.

Adımlarım geri geri giderken bir anda kendimi son basamakta buluverdim.

Sola dönerken gözlerimi kapattım.

Üç saniye geçti.

Açtım.

Ve kadını bıraktığım yerde yeller esiyordu.

Derin bir nefes aldım.

Hayal kırıklıklarımın sesi dışarıdan duyuldu mu bilmiyorum ama kırıkların o an içime batıvermesiyle canım acıdı.

Çaresizce dışarı attım kendimi.

Başka bir adama anlattım derdimi.

Bana eliyle karşı tarafı işaret etti.

İşaret ettiği tarafa döndüm.

Belli belirsiz çizgilerin arasına sıkışmış küçük gözleriyle ve ince dudaklarıyla bana gülümseyen o yüz dünyanın en güzel yüzüymüş gibi geldi.

O yüzün fotoğrafını çekip hayat albümümde unutulmazlar arasına ekleyiverdim.

'Azar yedim senin yüzünden'derken de gülümsüyordu.

Elini tuttum.

Gözlerim dudaklarımdan dökülen çok teşekkür ederimden çok daha fazlasını söylüyordu.

Elimi sıktı.Önemli değil derken bir çayla teşekkür etmeme izin verin dedim.

Gerek yok dedi.

Israr etmedim.

O an yaşadığım mutluluk ayaklarımı yerden keserken algılarımı da kapatmıştı belli ki.

Beş dakika boyunca yürüdüğümü fark etmeden yürüdüm. Sonra açtım telefonu olanları birkaç kişiye anlattım.

Çok büyük tepkiler vermediler.

Ben mi abartıyordum?

Hayır abartmıyordum.

Solmaya yüz tutmuş insanlığa olan inanç çiçeğimin kuru yapraklarını temizleyip köklerine giden yolu açan üzerine bir de suyu boca ediveren bu kadını hiç abartmıyordum.

Kendisi bile ne yaptığının farkında değildi belki de. Olsun.

Bugün yaşadığımı hissediyorum.

Bugün anladım ki önemli olan niyet değilmiş. Hatice gerçekten de sadece bir isimmiş. Anlam ifade edense neticeymiş.

Bugün güzel ülkemde her şeyin çok da çok umutsuz olmadığını gördüm.

Bugün minnet haneme bir çay daha ekledim.

Umarım günün birinde yeniden karşılaşırız ve ben ona kocaman gülümserken kendini tutamayıp dişlerini gösterirken buluverir kendini.

Sonra hayata döndüm ve dedim ki 'en güzel halin, sana güvenip kendimi kollarına bıraktığımda beni tuttuğun halin'.

Güzel bir gündü ve ben yaşadım.

 
Toplam blog
: 35
: 255
Kayıt tarihi
: 31.12.14
 
 

Her gece ikişer dakika arayla beş alarm kurup her sabah onları üç kez ertelerim. Uyanır u..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara