- Kategori
- Öykü
Hayatın ta kendisi 26. bölüm

"resim alıntıdır.! Yalancı pembe bulutlar...Aldanma sakın!
Tijen’in bir eli kalbinin üstünde, gözleri doktora sabitlenmişti. Yüreği gümbür gümbür davullar çalıyordu. Doktorun dudakları arasından dökülecek kelimeler kadın için bir dönüm noktası olacaktı. Doktor elindeki raporları uzattığında kalbi duracak gibiydi. Test sonuçlarına anlamayan gözlerle baktı. Gördükleri ona bir şey ifade etmiyordu. Bakışlarını merakla doktora çevirdi. Doktor kadının soran bakışları karşısında açıklama zorunda kaldı:
_ Tijen Hanım…sonuçlar pozitif…maalesef sizde de HIV virüsü saptadık.
_ Olamaz…hayır…
Donup kalmıştı Tijen. Buz gibi olmuştu bedeni. Birden titremeye başladı. Gözyaşları yanaklarından sel gibi akıyordu. Hiçbir şey söylemeden hala doktora bakıyordu. Kelimeler farkında olmadan döküldü dudaklarından:
_ Ben ne yaptım ona?...yaptığı hatanın bedelini neden bende ödüyorum…
Arkadan haykırarak ağlamaya başladı. Deli gibi çırpınıyordu. Kemal, kendi başına gelecekleri unutmuş, Tijen’i tutmaya çalışıyordu. Kadın son bir inlemeyle külçe gibi yığılıverdi yere…
****
Handan, annesinin karşısında oturmuş, susuyordu. Başını eğmiş, yerdeki halıya dikmişti gözlerini.
Züleyha kızının kalbinin senelerdir Özgür için attığını biliyordu. Ne kadar özlemle beklediğinin farkındaydı. Şimdi ne olmuştu da Handan böyle ters davranmaya başlamıştı. Kızın sustuğunu görünce uzanıp elini tuttu:
_ Handan…yavrum. Senin Özgür’ü ne kadar çok sevdiğini adım gibi biliyorum. Seneler sonra ilk karşılaşmanızı anlatırken ne kadar heyecanlıydın…Bu akşam neden böyle davrandın ? Her şeyden önce, evimize gelen bir misafirdi Özgür…ayıp etmedin mi kızım?
Ne diyeceğini bilemiyordu Handan. Gözlerini sürekli annesinden kaçırıyordu. Ne mazeret bulabilirdi ki?
_ Handan, konuşmayacak mısın kızım?...ben sana bir anneden çok , hep arkadaş olmaya çalıştım. Benimle paylaşmayacakmısın?
_ Anne…ben…
_ Yavrum…biliyorum. Çok zor günler geçiriyorsun. Sana yardım etmeme izin ver. Paylaştıkça acılar da azalır. Sevgi her zaman ilaç olur dertlere. Sen Özgür’ü seviyordun değil mi?
_ Evet, ama…son günlerde çok üzerime geliyor. Bana doğru dürüst evlenme bile teklif etmedi ama o evleneceğiz demeye başladı. Benim üzerimde hak iddia etmeye başladı. Bu kadar sene sonra birden böyle yakın olmak…içime sinmiyor işte…çok bunaldım.
_ Haklısın da…bunu ona daha sakin bir dille söyleseydin ya kızım.
_ Söyledim…ama o…anlamıyor işte. Hem Keşan’da olanlar…çok sarsıldım ben. Birde Özgür öyle yapınca…
Züleyha dikkatle baktı kızına. Yüzündeki her ifadeyi, her bakışı ve ses tonunun her tınısını tanırdı Handan’ın. Bir şeyler saklıyordu. Anlatmıştı ama gizlediği başka bir şey vardı.
_ Handan…kızma bana ama…başka biri mi var kızım?
Handan şaşkınlık içinde baktı annesine ama hemen kaçırdı gözlerini. Nasıl anlamıştı? Zaten küçüklüğünden beri hiç yalan söyleyemezdi annesine. Hep bilirdi o. Yine aynısı olmuştu işte.
_ Yok…kim olabilir ki…ben yorgunum. Yatabilirim değil mi?
Züleyha’nın cevabını beklemeden kanepeden kalkıp odasına gitti kız. Züleyha kederle baktı arkasından. Bilmediği bir şeyler oluyordu. Ne kadar da solgundu Handan. Yemekte hali de bir garipti. Tabağındakileri karıştırıp durmuş ama lokma atmamıştı ağzına. O gece grisi gözlerini sürekli kaçırıyordu. Elleri titriyordu konuşurken. Kesinlikle bir şeyler oluyordu.
****
Özgür ise Handan’ın yanından ayrıldıktan sonra hiç yapmadığı bir şeyi yapmıştı. Doğruca sahilde bir meyhaneye gitmişti. Evde Züleyha’ya belli etmemeye çalışmıştı ama Handan’ın hareketleri yüreğine bir taş gibi oturmuştu. Kızın ona haykırışı hala kulaklarında çınlıyordu.
_ “O zaman kulağını aç ve iyi dinle “Hayır… Hayır… Hayır…”
Başını ellerinin arasına aldı. Kulaklarını sıkı sıkı sardı parmaklarıyla. Duymak istemiyordu ama beyni onu dinlemiyordu ki…
“Handan dur ne olur. Böyle gidemesin. Konuşalım biraz.”
“Konuşacak bir şey kalmadı Özgür.”
“Biz… Bir zamanlar oldukça yakındık… Bu yakınlığa dayanarak ben…”
“Senin de söylediğin gibi... bir zamanlar…”
Yaşlar boşandı gözlerinden genç adamın. Önünde ki rakı kadehini içiverdi bir dikişte. Bir zamanlar yakındılar. İzmir’e gitmeden önce sürekli beraberdiler. Aralarındaki yaş farkı nedeniyle Özgür ona duygularını söylememişti. Biraz daha büyüsün diye beklerken annesinin ısrarlarıyla İzmir’e taşınmışlardı. Gitmeden önce konuşmaya çalışmış ama cesaret edememişti.
“ Ne kadar aptalmışım…o zamanlar söyleseydim keşke. Bunca sene ondan ayrı kalmak yerine, onu uzaktan izlemek yerine yanında olsaydım keşke…şimdi o adam olmayacaktı yanında…ben olacaktım…Nasıl yaptın Handan?....nasıl tutabildin başkasının elini…nasıl sarılabildin ona…o sözleri nasıl söyleyebildin bana?...
İkinci kadehi de beklemedin devirdi sonra. Hışımla bıraktı masanın üstüne. Gözleri şimdiden kan çanağına dönmüştü. Öfkeyle anılar üşüştü yine gözlerinin önüne. Nasılda yaslamıştı başını. O güzelim saçları nasılda dağılmıştı adamın omzuna. Bir yabancı el sarıvermişti belini. Ellerini bir başka ten tutuvermişti. Gül goncası dudakları mutlulukla kıvrılırken…Özgür’e neler söylemişti:
“O zaman kulağını aç ve iyi dinle “Hayır… Hayır… Hayır…”
Handan’ın tiz sesi sürekli dönüp duruyordu kulaklarında. Kadehleri arka arkaya içmeye devam ediyordu. İyice geçmişti kendinden. Telefonu çalmaya başladığında cebinden çıkartıp, umursamaz bir tavırla koydu masanın üstüne. Annesi arıyordu. Onun yüzünden değilmiydi bütün bunlar. O istemeseydi İzmir’i, gidelim diye tutturmasaydı. Şimdi belki de evlenmiş olacaklardı Handan ile. Telefon hala çalmaya devam ediyordu. İstemeye istemeye açtı sonunda. Sesini bile çıkarmadan kulağına götürdü.
_ Alo…Özgür…oğlum…
Türkan’ın meraklı sesi yankılandı bir an. Özgür’ün sesi çıkmayınca daha da ısrarla bağırmaya başladı kadın:
_ Alooo…Alo…Özgür, cevap versene oğlum…
_ Senin yüzünden….her şey senin yüzünden…
****
Şadan şaşkınlık içindeydi. Babasından böyle bir atak beklemiyordu. Senelerdir kızını evdeki bir yardımcı gibi görmüş, öyle davranmıştı. Evini bütün yükünü yıkmıştı Şadan’ın sırtına. Bu tavır Renan’ında işine gelmiş, babasından daha beter davranmıştı çoğu zaman. Annesinin bakımı, hastane hastane dolaşmaları, doktor kontrolları…bitmek bilmeyen ilaç reçeteleri, evin temizliği, yemeği, çamaşırı. Bütün iş Şadan’da dönüyordu. Şimdi annesi yoktu, bu boşluğu nasıl dolduracaktı?
Şadan’ın bu düşünceli halini gören Yusuf , göz ucuyla Bekri’ye baktı. Bekri’de Şadan’dan farklı değildi. Tabağındaki yemekle ilgilenmiyor, öylece bakıyordu. Ayşe’nin bu aile için ne kadar önemli olduğunu kabul etmeliydi. Bundan sonra bir çok şey değişecek gibiydi. O anda aklına gelen fikri baba kızla paylaşmaya karar verdi:
_ Şadan…yarın sabah İstanbul’a döneyim ben. Burada yapılacak bir şeyler kalmadı nasılsa. İstersen sende gel benimle kızım…bir süre için değişiklik olurdu, açılırdın biraz…
Şadan hiçbir şey demeden bakıyordu amcasına. Bekri sıcak bir gülümsemeyle araya girdi:
_ Amcan haklı Şadan…git kızım. Hem Handan’ın yanında olursun, biraz yumuşar belki o da.
_ İyi ama…annemi bugün toprağa verdik…sen nasıl yalnız kalacaksın baba?..hem Renan’da hastanede…
_ Yavrum ben zaten evde kalamam ki…Renan hastaneden çıkana kadar yalnız bırakmamak lazım…çıktıktan sonra da onun ilgilenirim. Merak etme sen beni…Çok bunaldın senelerdir. Ben bakarım Renan’a…
Şadan düşündü bir süre. Düşüncelerini tartıp durdu. Handan’ı tekrar görmeyi çok istiyordu. Bu evde durdukça annesinin hatıralarıyla daha çok bunalacaktı.
_ Peki, tamam. Gelirim ama daha sonra. En azından annemin yedisini bir okutalım. Ondan sonra gelirim amca.
_ Tamam kızım, dediğin gibi olsun.
****
Kemal, derin bir uykuda olan Tijen’e bakıyordu. Bakıyordu ama görmüyordu aslında. Bu durumun içinden nasıl çıkacaktı. Hemen test yaptırmalıydı. Kendisi kolaydı ama Türkan’a nasıl söyleyecekti. Sessizce mırıldanmaya başladı:
_ Ben önemli değilim, bu saatten sonra ölsem ne olacak ama böyle bir hastalıkla. Ne kadar yüz kızartıcı. Türkan’ın ne suçu var…böyle bir ölümden sonra Özgür ne olacak. Nasıl bakacak insanların yüzüne.
****
Ertesi gün Handan neredeyse öğlene kadar uyumuştu. Züleyha sık sık kızının odasına gidip bakmıştı. Ateşini kontrol etmişti eliyle. Handan hiç uyumazdı bu kadar. Bu sabah neden böyle uyuduğunu çözemiyordu. Aklındaki karmaşa daha bir rahatsız etmeye başlamıştı şimdi. Acaba Yusuf’a anlatmalı mıydı? Öğleden sonra geliyordu kocası. Bir türlü karar veremiyordu.
Handan ise gözlerini açtığında saatin kaç olduğunu anlamak için telefonuna baktı. On bir buçuk olmuştu. Kendi haline şaşırıp kaldı. Hiç bu kadar uyumamıştı. Telefonunda ki mesaj kutusu yanıp sönüyordu.
“ Günaydın peri kızı”
Poyraz mesaj göndermişti. Mutlulukla gülümsedi genç kız. Arama tuşuna basarak karşıdan gelecek sesi beklemeye başladı:
_ Alo Alizem…
_ Erkencisin bu sabah Anıl…
_ Öyle oldu…aslında seni düşünmekten uyumadım gibi bir şey…
_Ben kütük gibi uyumuşum, yeni uyandım.
_ Böyle kütüğe can kurban Handan’cım. Nasılsın bu sabah?
_ Çok iyiyim…bana verdiğin ilaç harikaymış. Kuş gibi hissediyorum kendimi. Hafifledim inan ki. Şey…bir şey istesem senden…
_ Tabii güzelim…sen iste yeterki. Dünyayı sereyim ayaklarına…
Handan sevinçle gülümsedi bu sözlere. Kalbi kıpır kıpır, heyecandan titriyordu nerdeyse.
_ Dünyayı ne yapayım ben…sen yetersin bana…o ilaçtan…yine verirmisin bana?
Anıl bir an duraksadı. Dün Handan çok üzgündü, perişandı. Biraz rahatlasın diye vermişti ama fazlası olurmuydu? Böylesine masum ve güzel bir kıza kıyamıyordu. Hem onun saflığı, doğal tavırları değilmiydi kendine çeken?
_ Handan…canım. Bu ilacı sık kullanmak iyi değildir. Alışkanlık yapar sonra.
_ Ama…sık kullanmam merak etme. Mecbur kalmayınca da kullanmam. Sadece bu aralar çok ihtiyacım var. Biliyorsun bunu…lütfen Anıl…
Anıl bu sözlere daha fazla dayanamadı.
_ Tamam güzelim….seni nasıl kırabilirim ki.