- Kategori
- Gündelik Yaşam
Hayatta her şey
Alıntıdır.
Çalışan annelerin en büyük sorunudur çocuğunu kimin bakacağı, gözü arkada kalmadan en değerli varlığını kime emanet edeceği,
Bebekliğinden itibaren babaannesinin koruması altında büyüyen çocuklardan sadece biri Dila; yani şanslı çocuklarından, yani yabancı birine emanet edilmek zorunda kalmamış.
Şimdilerde okula gidiyor okul çıkışı yine babaanne alıyordu yakın zamana kadar. Annesi artık kendi evinde de kalabileceğini düşünerek kızına öneride bulunuyor. " Sen artık büyüdün okuldan servisinle eve gelip ANAHTARınla kapımızı açıp evimizde kalabilirsin dedim korkarak" dedi, meğer çoktan hazırmış Dila bir sevindi görmeyin!.. diyordu çocuğunun büyümesini hemen kabul edebilen çağdaş anne, gururu gözlerinden dışarı ışıl ışıl yansırken...
"Tamam! ama bak ben eve gelince seni arayacağım. Yalnız sen benimle kızın gibi konuşmayacaksın!..
Akadaşmışız gibi konuşalım olur mu? annecim" "demez mi bir de ben de Sevinçle şaşkınlık arasında oluuur dedim" diyerek başladı o gün kızının okuldan sonraki kendisinin mesai bitiş saatine kadar geçen zaman içindeki konuşmalarını, şakalarını, evin hanımı gibi davranışlarını anlattı bir bir bayıldım. Dualar ettim her çocuğun Dila kadar şanslı olabilmesine...
Oysa daha önceleri de evde yalnız kalma öyküleri dinlemiş, okumuş kimine üzülmüş kiminin olayı karşılayış biçimine sevinmiştim. Mesela; İclal Aydın yazmıştı hem Vatan gazetsindeki köşesinde hem de "YAZ BİTMESİN" adlı kitabında "Anne kapı tık etmesin" başlığı altında, yazıdan bir bölümü şöyleydi,
"Bir gün; ''Kitaplarınızda birkaç yerde boynunuzdaki ipli anahtardan söz ediyorsunuz"
"Uluğ adında müzisyen bir arkadaşım var. Pek sizli bizli, hoş, mesafeli bir dostluktur aramızdaki. Bir gün; "Kitaplarınızda birkaç yerde boynunuzdaki ipli anahtardan söz ediyorsunuz. Bir tekrara mı düşmüşsünüz yoksa bu sizde bir travmaya mı sebep olmuş?" diye sordu pek bir kibar ve de zarif ve de saygılı bir gülümseyişle...
"Travma" dedim net olarak...
Sözü edilen şey, çalışan bir annenin çocuğu olarak büyümektir. Belli bir yaştan sonra çalışan annelerin çocuktan bakıcıların ellerinden kurtulup kişisel küçük ülkelerinin başına geçerler. Ama bu erken elde edilmiş özgürlük büyük bir yalnızlığı da beraberinde getirir.
Sözünü etmiştim daha önce de; "kapıyı anahtarla açmak", bugünün yalnız ve kederli ve terk edilmiş erkeğini anlatmaktan çok daha önce; tüple, elektrikle, suyla oynaması yasak olan çocuklar için kullanılmıştı.
"Zili çalma lüksü yoktur bu çocukların." Annesi evde olan ve soba yanan bir evde; "yemek ye çocuğum", "ateşin mi var çocuğum", "kek yaptım çocuğum" cümlelerini duyarak büyüyen çocuklara imrenerek"
Halbuki o çocuklar da çalışan, eve gelirken oyuncak, çukolata gibi eğlenceliklerle elleri kolları dolu, dolu, çocuklarını heyecanla yolunu gözlediği annelerle çocuklarına özeniyorlardı...
Hıncal Uluç da yazmıştı. "KAPIYI ANAHTARLA AÇMAK adlı kitabında, " Her eve gelişimde kapıyı anahtarla açmaktan yoruldum." Demiştim."Ne güzeldir zili çalmak ve size birinin kapıyı açması..." Bunu sağlamak için anahtar anahtarı birisine vermeniz gerekir. Ki gelsin sizden önce eve. Evi ısıtsın. Sımsıcak yapsın. Yuva yapsın. Kapıyı çaldığınızda koşsun. Kucaklasın kapıda sizi...
Mutluluk tariflerinden biri bu mu acaba? diyordu kitabında",
İşin aslı ne öyle ne de böyle demek ki, önemli olan hayatı dolu dolu paylaşabilen, terazinin kefesini aksak bırakmayan
hem büyükler hem de küçükler için hayat daha anlamlı ve güzel...Yani "Hayatta herşey incelikten,Sadece insan kalınlıktan kırılır." Savaş Dinçel
"Nereden gelirse gelsin; dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, hayvandan, ottan, böcekten, çiçekten. Gelsin de nereden gelirse gelsin!... Bir hişt hişt sesi gelmedi mi fena. Geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları….
_ Hişt hişt !
_ Hişt hişt !
_ Hişt hişt ! " Sait Faik Abasıyanık'a Savaş Dinçel'e saygıyla, Hıncal Uluç ve İclal Aydın'a selamla ve nice üretimlerini okuyabilmek dileğiyle Dila ve Annesine sevgilerimle bu güzelliğin ömür boyu devam edebileceği bir yaşam diliyorum...