Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ekim '15

 
Kategori
Sosyoloji
 

Hediye

Hediye
 

“Anneme hediyeymişim ben. Ama şimdi  bir yerlere sığamadım.”  Hediye’nin bu sözü çınlar hep kulaklarımda.
 
Annemin kuzeni  Hediye.  19 yaşında “gurbetçi” bir memleketlisi ile evlenip Avusturya’ya gittiğinde gül yüzünde güller açıyordu. Çocuktum ben. Ama hatırlıyorum. Üzülüyorduk Hediye gidiyor diye. Büyüklerin konuşmalarından da anlıyorduk ki Hediye’nin evine hiç gidemeyecektik. Çünkü Hediye’nin evine gidebilmemiz için uçağa binmek gerekiyordu. Amaaan uçağa binmek kim biz kimdik?
 
Manzarayı sindire sindire otobüs durağına yürürken aklıma bundan 8 yıl öncesinin yazı geldi. Hediye ile ağlana söylene geçtiğimiz bu yollardan, şimdi içimde bizim için büyük ve gizli bir zaferin gururu ile geçiyordum. Bu “zafer” Hediye’ye göre onun “kadınlık zaferi”ydi.
 
“Anneme hediye olmuşum ben. Ama bak kimselerin yanına sığamadım.” diyerek yine ağlamaya başladı Hediye omuzumda.  Sessiz ağladığını sanıyordu ama herkes bize bakıyordu. Utanmıyorduk. Utanmıyordu, utanamıyordu Hediye.  Sorumlusu olmadığı şeyler yüzünden öylesine utanmıştı çünkü...
 
Otobüsteki hemen herkes derdimizi biliyordu artık. Konuşmalarımızdan  derdimizi kısmen anlayan yaşlı bir  kadın Hediye’nin omuzunu okşadı.  Başörtüsünü düzelterek doğruldu Hediye. Bir umut arar gibi baktı kadının gözlerine. Kadın da duymak istediğini söyledi : “ Üzülmeyin kızım. Bundan yıllar sonra o böyle alçalacak. Siz böyle yükseleceksiniz.” dedi. Sağ elini yukarı kaldırıp, sol elini dikkatlice indirerek.
 
Yavaşa yavaş alçalacak olan “o” Hediye’nin kocası Celal Enişte’ydi.  Avrupa’daki ülkelere araba taşıyan tırlarda şoförlük yapıyordu. Gece gündüz yollardaydı yani.  Sonradan öğrendik ayda yılda bir gelirmiş eve. Geldiğinde de kaynanası ve kaynatası ile yaşayan Hediye’yi pek sevindirmezmiş gelmesi.  Hediye varlık içinde yokluk çeker, buradaki anacağı üzülmesin diye kimselere anlatmazmış derdini.
 
Kaynanasına göre bu “gelin”, ne yamanmış ne yaman! Elektriği suyu israf eder, konu komşu ile gereğinden fazla içli dışlı olur, çocuğunu ağlatır susturamaz, yedirir doyuramazmış. Ah! Dua etsin Gelin Hediye Celal onu almış bir de ana yapmış. Bu gelin çok yer, çok gezer, az iş yaparmış.
 
“Tek hayalim bir göz odam olsun benim olsun istedim” dedi ağlayarak. O da olmuş. Kocası ile ayrı eve taşınınca daha mutlu olacaklarına inanmış Hediye. Kendisi mutluy”muş.” Ama bu da çok uzun sürmemiş.
 
“Gecemiz gündüzümüz ayrı geçmezdi. Gurbetteki kardeşimdi. Ah! O...pu Selime ayarttı kocamı. Yıktı yuvamı.” diyerek uykudan uyanır gibi titredi Hediye. Otobüs İstinye’ye gelmişti.
 
İlk zamanlardan bilmiş de kimselere söz etmemiş. Bakmış bitecek gibi değil bu ihanet basmış yaygarayı Türk Mahallesine rezil etmiş ikisini de.
 
Sonra kocasına ilgisiz gelin olmuş Hediye’cik. Olan neymiş ki ortalığı vereveleye vermiş. Herkes masummuş herkesi “lekelemiş” Hediye.
 
Celal Enişte bu iftiralara bu mutsuz hayata katlanamaz olmuş artık. Bunun için de Hediye bir cezayı hak etmiş.
 
Hayal meyal hatırlıyorum. Çoluğu çocuğu tatile gidiyoruz diye Türkiye’ye getirdi. Hediye’yi bezdirip boşadı. Hepsinin pasaportlarını ve Hediye’nin ziynetlerini alıp gerisin geri Avusturya’ya kaçtı Celal Enişte.
 
Hediye’nin çilesi esas bundan sonra başladı. Türkiye’de 3 çocuklu boşanmış bir kadın! 3 katlı baba evine sığmadı. Çocukları yaramazdı, mızmızdı. Evdeki tüm sucukları oğlan yiyordu. Kundaktaki bebek gece çok ağlıyordu. Katlanamadı Hediye. Gururu ağır bastı. Mutsuzluğuna ek bir de acizlik yakıştıramadı kendine. “Gideceğim.” dedi. “elin gavuru özümden iyi bakar evlatlarıma. Ya ölüm ya dirim duramam buralarda gideceğim.”
 
İstanbul’a geldi konsolosluk işlemleri için. Amcası, ablalarının kocaları boşanmış bir kadını koymadılar evlerine. Evlenen kadın boşanmazdı. Bizim sülalemizde olmazdı böyle şeyler hiç. Kadın sabrederdi. Kocası ona elbet bir gün dönerdi. Geri gönderdiler….
 
İstemeye istemeye boşanan, kimselere sığamayan sığınamayan Hediye. Kocasının Selime ile aynı evde yaşadığını, onun çocuklarını okula getirip götürdüğünü de öğrendi.
 
Aradan 8 ay geçti….
 
Annemler, teyzemler bilmez Hediye benim için özeldir. Çocukluğumda en çok güldüğüm anları onunla hatırlarım hep. Aramızda 8 yaş var. Bu yüzden kendimi çok yakın hissederdim ona. Misafirliğe gittiğimizde odasını bize açar, bizimle evcilik oynar, başörtülerinden elbiseler yapardı bize.  Eski makyaj malzemelerini verirdi bize. Kendimizi palyaço yapar sonra annemler görmeden silerdik.
 
Hediye külkedisindeki üvey anne olurdu ama ayakkabı Külkedisi’ne olsun diye elinde geleni yapardı.
 
“Ama Hediye Abla masal böyle değil.” Dediğimizde; “kıyamıyom be ablam”derdi hülyalı hülyalı.
 
Çocukluğumun neşesi genç kızlığımın acısı oluvermişti. Hediye’nin genç yaşta anne olması ve yıllar sonra Türkiye’ye geldiğindeki görüntüsü zaten beni sarsmıştı. Bu kadar dışlanmasını kaldıramadım. “Kıyamadım” Hediye Ablama.
 
“Anne Hediye Abla İstanbul’a gelsin tüm işlerine koşacağım.” dedim bir gün.
 
Geldi Hediye. Buruk bir mutlulukla boynu bükük.
 
Günlerce koşturduk. Saatlerce bekledik konsolosluğun kapsında hemen her gün.  Mağduriyetini bildiren güzel bir dilekçe yazdık. Kocasından da şikayetçi olduk.  1 hafta sonra geldi beklediğimiz yanıt.
 
Avusturya’nın kapıları Hediye ve çocuklarına sonuna kadar açıktı. “Herkesin kapattığı kapıları el açtı bana ablam.” dedi. “Ah! gelir miyim bir daha kimseden merhamet dilenir miyim ? Parmağım varsa kaşırım başımı, param varsa yerim, gelmem kimselerden dilenmem sevgi. Anneme hediyeymişim ben. Ama şimdi  bir yerlere sığamadım. Gidiyorum işte. Herkes refaha erer.”  
 
Hediye gitti üç yavrusunu da alıp. Bir daha da hiç gelmedi.
 
En son ablasının kendisini eve koymayan kocasına 3,500 avro borç gönderdiğini duyduk.
 
Baldızım diyordu. Bir daha çıkıyordu ağzından. Hediye’yi  bir özlemişler bir özlemişler.
 
Hediye bir taneymiş. Gururlu, şerefli ayakları yere basan kadınmış.
 
Toplam blog
: 10
: 205
Kayıt tarihi
: 06.08.12
 
 

    ..