Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '06

 
Kategori
Dünya Şehirleri
 

Helsinki'nin kızkardeşi

Helsinki'nin kızkardeşi
 

Şehirler hayatımızda iyi kötü etkiler yaratıyor; kimini unutamıyoruz, içimizde bıraktıkları hisle hayatımızdaki yerlerini alıveriyorlar bizler farkında olmadan, değil mi? Ne kadar zor olsa da bir "şehir"de yaşamak, havası, kokusu, dokusu çekiyor bizleri, içine alıveriyor. Ben şehir hayatını sevenlerdenim, vazgeçilmez yanları var çünkü; yaşadığımı hissettiriyorlar bana.

2005 yılının Haziran ayında görme fırsatı bulduğum ve özellikle mimarisine hayran olduğum şehir St Petersburg. Şehrin ortasından Neva nehri geçiyor, Rusya'nın batıya açılan penceresi diyorlar, sanırım bunun nedeni çağdaş mimarisi, rengarenk binaları, sanki her biri canlı, sanki her birinini dili olsa da konuşsa diyorsunuz, o kadar hareketli ve heyecan verici. Dıştan çok bakımlı, muhteşem görünen bu binaların içlerini hiç göremedik, "içleri de o kadar görkemli olabilir mi acaba?" diye düşünmeden de edemedim. St Petersburg'a Kuzeyin Venediği de diyorlar, Venedik'i hiç görmedim ama sanırım ciddi benzerlikler taşıyor bu iki şehir bu anlamda, Neva nehrinde gondollar yok belki ama çok romantik geziler yapabiliyorsunuz, soğuğa rağmen.

Eğer müzelerle ilgileniyorsanız, işte size muhteşem bir fırsat! Hermitage Müzesi. Bu müzeyi gezmek günler alabiliyormuş, biz de aynı kanıya vardık; ama tabi ki günlerce gezemedik. Aklımda kalan pek çok şeyden bir tanesi; müzenin hemen hemen her köşe başında, elinde minik çantasıyla oturan ve görevi sanat eserlerini korumak olan yaşını başını almış bayanlardı. Görev saatleri biter bitmez oturdukları sandalyelerden kalkıp, sanki ziyaretçilerden biriymiş gibi yavaş hareketlerle terk ediyorlar mekanı ve yeni bir bayana devrediyorlar görevlerini. Müzede en çok ilgiyi, haklı olarak, Da Vinci'nin tabloları görüyor, ama öyle kalabalık ki, sabrınız varsa Da Vinci kuyruğunda ilerleyerek bu eserleri içinize sindirerek görmeniz mümkün, sabrınız yoksa, Da Vinci kadar ünlü olmayan ama ciddi olarak övülmeyi hak eden eserlere doğru ilerleyebilirsiz ve tadını çıkarabilirsiniz her birinin.

Burada yaşadığım ilginç durumlardan bir tanesi taksilere binişti. Seyahat öncesinde küçük bir el kitabı almış ve Rusya hakkında bir şeyler öğrenmeye çalışmıştım. Bu kitapta yazıyordu ama inanması zor. Bakın nasıl taksi buluyorsunuz: Ana yola yakın bir yerde duruyor ve sağ kolunuzu dışarıya doğru uzatıyorsunuz. Hemen bir araba duruveriyor önünüzde. Nereye gitmek istediğinizi söylüyorsunuz, sizi kaç Rubleye taşıyacağını söylüyor arabanın sürücüsü, kabul ederseniz biniveriyorsunuz. Gerçek taksilere ulaşmak zor, ayrıca para kazanabilmek için hemen hemen herkes bu yola başvuruyor.

Rus Çarı "Great Peter" yarattığı bu şehirle ne kadar övünmüştür ya da bu şansı yakalayabilmiş midir bilmiyorum. Şunu da bilmiyorum; biz kendisini "Deli Petro" diye tanıdık, oysa orada onu böyle bir lakapla andıklarına rastlamadım.

St Petersburg'da yaşayan insanların farklı renkleri vardı, gençler çok estetik, üstüne başına dikkat eden, özenli ve bakımlı kadınlar ve erkekler; orta yaşlılar ise biraz daha içine kapalı, yorgun. Yol sorma alışkanlığımız vardır ya, gerek yayayken gerekse arabalarımızdan ulaşmak istediğimiz yeri sorarız birbirimize; burada böyle bir durum söz konusu değil, bir iki kez denedik, "nereden çıktı şimdi bu?" bakışlarıyla karşılaştık:)

En unutulmaz anılarımdan biri, beyaz geceleri yaşamak oldu bu şehirde. Dostoyevski'yi hatırlatıyor, değil mi? Gecenin saat 24:00'ünde gözünüzde güneş gözlükleriniz, geziniyorsunuz, herkes sokaklarda. Haziran sonu ve Temmuz başında en yoğun beyaz geceler yaşanıyormuş, bize denk geldi. Hele bir de Neva Nehrinde gezintiye çıkmışsanız, unutulmaz anlar işte orada başlıyor...

 
Toplam blog
: 9
: 1144
Kayıt tarihi
: 11.12.06
 
 

İzmir'li, Mert'in annesi, güzel bir ailesi olan, seven, sevilen, arada bir şeyler yazan ama aslın..