Hem balık burcu, hem Karadenizli!

Pek ilginç, bir tarafta kamu görevlileri kişisel olarak korunmaya alınırken, bakınız: Torba Yasası, diğer tarafta Prof. Dr. Celal Göle’yi ihmalkar ve kusurlu bulan TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı!

Bir tarafta işkence etse dahi suçlanamayacak bir polis memuru, diğer tarafta binlerce öğrencinin bulunduğu fakültenin dekanı…

Biri kişisel eylemde bulunuyor, diğeri yumurta atılmasından sorumlu tutuluyor!

Birini korurken aynı makam, diğerini istifaya çağırıyor!

Garip tabii ki…

******

Şimdi buna çifte standart denmez de, ne denir?

Peki, demokrasi ile yönetilen bir ülkedeki çifte standarda ne denir?

Şey… Dilimin ucunda ama… Neyse… Siz bulursunuz elbet ne dendiğini…

******

Başbakan neden üç çocuk yapın diyormuş, biliyorsunuzdur, Türkiye nüfusu giderek yaşlanacağı için genç nesillere gereksinimimiz olacakmış.

Elimizdeki genç nesiller önemli değil demek ki; özgür düşünen genç nesillerden ziyade başka türlü bir genç nesil düşünülüyor demek ki!

Yoksa, elimizdeki cevher niteliğindeki civan gençleri helak etmek yerine alkışlamak gerekirdi!

Yumurta atmalarına kadar gelen süreç içinde dinlemek, önemsemek gerekirdi.

Anlamak, çözüm üretmek amaçlanmalıydı…

Şimdi kalkıp da orantısız güç kullanan polisi kollayıp, yumurta atanların arkasında Ergenekon olduğunu öne sürmenin, efendime söyleyeyim, gençlerle görüşen bürokratlara fırça atıp da, “Onlar bize bir şey kazandırmaz, kaybettirir!” denmesinin hiçbir anlamı yoktur!

Haa, bir anlamı vardır: O da gençleri daha çok küçük görüp, daha fazla üzülmelerine, daha fazla sinirlenmelerine sebep olmaktır, ki; bu gençler daha fazla kendilerini kanıtlamaya çalışırlarsa cepte bir B planı vardır demektir!

******

Kaç genç okuyucum vardır, bilmiyorum, kaçı önemser yazdıklarımı, inanın onu da bilmiyorum, ama olur ya okuyanlar olursa minik bir önerim var kendilerine:

Özgürlüğünüzden taviz vermeyin, bunu ifade de edin, ama lütfen şu sıralar maddesel eylemlerden vazgeçin!

Bir oyunda mizansen olmak yerine gerçek yaşamda başrol oyuncuları olmanızı bekleyenler var; sizlere güvenen, inanan!

En azından kendi adıma söylüyorum, kendim gibi düşünen çok kişinin var olduğunu da biliyorum!...

Reiki öğrenirken çok şaşaladığım bir şey vardı: Önce kendini koruyacaksın!

“İyi ama bencillik değil mi bu?” demiştim, yaşım kırk falan!

Ihh, bencillik değilmiş meğer, önce ben sağlıklı olmalıymışım ki, diğer insanlara Reiki enerjini sağlıklı bir biçimde aktarabilmeli, onların da sağlığına kavuşmalarına aracılık edebilmeliymişim…

Kırk yıl boyunca, hadi aklımın ermediği zamanları çıkartalım, yirmi beş yıl boyunca bencillik sanmışım meğerse, yazık!

Şimdi, sizlerin de önce dövülmenizi, sövülmenizi engellemeniz gerekmekte; siz sapasağlam olmalısınız ki, aydınlık fikirleriniz ışık tutsun sizden sonra gelenlere…

Üzgünüm, taş atanlar yanında siz yumurta atanlar içleniyorsunuzdur, mutlaka… Anlıyorum, ama ne olur, siz bize lazımsınız, kendinizi koruyun!

Seçim var önümüzde, sizler de birer seçmensiniz; öğrenci olarak değersiz bulanlara cevabınızı elbette verirsiniz…

******

Biliyor musunuz, ilk kocam yeni bir giysi aldığımda yakıştırmazdı. Üzülürdüm… Bir, beş, on… Oysa aynı giysi içinde iş arkadaşlarımdan övgü alırdım…

Çok sonraları anladım ki, ama bilerek, ama içgüdüsel yapıyor; yakışsa da yakışmıyor diyor, çünkü kıskanıyor ve özgüvenimi yok etmeye çalışıyor!

Anladıktan sonra, evden çıkar çıkmaz başımı dikleştirmeye başlamıştım; oysa yıllar boyu neredeyse başımı öne eğerek dolaşmıştım!

Garip tabii ki, karşıdan bakan kimse anlayamazdı!

Güzel ve başarılı bir kadın, ahh, kim bilir kocası nasıl tapıyordur!

Kaç kişi kocamın yerinde olmayı isterdi, kim bilir?

Oysa ben yakıştırılmayan elbisemin içinde ezik gezerdim!

******

Sizler de aynı durumdasınız, belki…

Işıldayan gençleri yok saymak mümkün değil!

Kulakları çınlasın, eski kocam da balık burcu ve Karadenizliydi…

İyiydi, hoştu belki, ama özgüvenimi pek fazla ezdi!

Başbakanımız da balık burcu ve Karadenizli, ne bileyim, hatırlatayım istedim!