Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

11 Ocak '16

 
Kategori
Kitap
 

Henüz Sema Kaygusuz okumayanlar, bu yazı sizin için

Henüz Sema Kaygusuz okumayanlar, bu yazı sizin için
 

Sema Kaygusuz, 2016 yılı için Türkçe edebiyatı temsilen Almanya'nın saygın edebiyat ödüllerinden Rückert Ödülü'ne layık görüldü.

Üç yılda bir düzenlenen Rückert Ödülü, dilbilimci ve şair Rückert’in üzerinde çalıştığı kırk dört doğu dilinde üretilen ve Almancaya çevrilen nitelikli edebiyat eserlerini kaleme alan yazarlara veriliyor. Sema Kaygusuz'a bu temsili için teşekkür ediyor ve hazır gündeme gelmişken kitaplarıyla sizleri tanıştırmak istiyorum.

Kronolojik bir sıralamayla öykü ve romanlarına yer vereceğim; ancak kiminin yeni baskısı yok, kiminin de baskısı birden çok! Kitabı nasıl temin edip okuyacağınız da, eh evet size kalmış durumda.

Ortadan Yarısından (Öykü)

Açılışı baskısı olmayan bir kitabıyla yapıyorum. 1997 yılında yayımlanan kitabını şöyle anlatıyor Kaygusuz:

"Hepimiz, bir dilenci, bir sarhoş, bir yılan gizliyoruz içimizde. Bazen umulmadık bir anda karşılaşır, yabancılarız onları. İçimizdeki ada, içinde yaşamayı düşündüğümüz evdir. Biriktirdiğimiz, bir daha yerinden edemeyeceğimiz ölülerimiz vardır gönlümüzde, almayı düşündüğümüz öçlerimiz, yaklaştığımız ya da uzaktan baktığımız bir intihar fikri, tepki duyduğumuz, ama yine de kopamadığımız konformist eğilimlerimizi, bizi öldürmesi pahasına yanımızda taşıdığımız düşman, daha dillendirmekten hoşlanmadığımız bir dolu şey. İşte bu imgelerin yüreğimizdeki yerini anlatıyor bu öyküler.

Öykülerim kesinlikle bir yenilik barındırmaz, insan `yeni' değildir çünkü. Ama, yazdıklarımın içtenlikli, duyarlı, yaratıcı olduğunu biliyorum. Öykülerimde keşfettiğim aynalarla eğleniyor, o aynalarla kurmaca bir gökkuşağı yaratıyorum. İsteyen benim yarattığım gökkuşağının altından geçerek, ona iyi bir manzara diye bakar; isteyen, karşısına geçip yılanları, sarhoşları, dilencileri, katilleri, gaddarları anlar."

Sandık Lekesi (Öykü)

Kitabın yeni baskısı Metis Yayınları'ndan.

Sema Kaygusuz’un on üç öyküsünü bir araya getiren Sandık Lekesi 2000 yılı Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’ne layık görülmüştü:

"Onu görünce değişeceksin. Aklına bir görüntü daha eklenecek. Bir tane daha yeşil bulacaksın. Onun varlığı sana bir nadirliği daha kanıtlayacak. Ama o, sen olsan da olmasan da değişmeye devam edecektir. Zamanı gelince bütün yeşillerin arasında yeşerecek, bütün sarıların içinde sararacaktır. Hani kadınlar bir bitkinin tüyünü, kökünü, yaprağını ve kokusunu anıştırır ya, bütün bunları bırakacaksın bir tarafa."

Doyma Noktası (Öykü)

Kitabın yeni baskısı Metis Yayınları'ndan:

"Uzattı elini, o koca meyveyi tuttu bıraktı, parmak uçları tekrar hissetmeye başladı. Tatlı bir koku yayıldı havaya, şekerli, ateş rengi bir şeftali kokusu. Onu avuçlarına alıp tarttı. Utanmamıştı şeftali, öptü kadının ortaparmağının ikinci eklemini. Bir gıdıklanma geldi kadına, bir istek, bir cesaret… arsızca ısırdı şeftaliyi sol yanağından. Söyleşmeler, fısıltılar dökülüverdi ardı ardına. Her ikisi de gevezeleşti birden. Biri koparıyor, ne kadar aldın diye bakıyordu öteki. Biraz duraladı kadın, ilk ısırığın karnında açtığı serin yolu duyumsadı, şeftalinin etini burnuna yaslayarak bir süre kokladı. Burnu kanatlanıp tekrar kondu yerine.”

Doyma Noktası'nda açlık, avlanmak için ininden çıkmış vahşi bir hayvanın ruhu gibi geziniyor öyküler arasında. İnsan olarak ondan kurtulmanın sandığımız kadar kolay olmadığını anlıyoruz. Öc alma, düşmanlık ve kötülük, ama aynı zamanda şefkat, acıma, masumiyet ve iyilik öylesine içimizde ki, bu öyküler karşısında o irkiltici, tuhaf suçluluktan kaçınmak imkânsız.

Esir Sözler Kuyusu (Öykü)

Kitabın yeni baskısı Metis Yayınları'ndan:

"Yumurta büyüklüğünde olduğuna inandığım bir tutku taşıyorum göğsümde. Pelür bir zarla koruyabiliyorum onu. Şükürler olsun, koçbaşlarla saldıran soruların yıkıcı etkisine, onca narinliğine karşın dayanabiliyor. Yine de, tutkumu haznesinde dengeli bir biçimde taşıyabilmek için sürekli dik ve temkinli yürüyorum. Kaygımsa en az onun kadar büyük. Onu koruyan bir duam da var üstelik: Ey benim güzel Allah’ım! Yetkinlikten, okuruna güvenmeyen kör parmağım gözüne metinler yazmaktan beni koru. Bırak bir gözüm hep kapalı kalsın. Bundan sonra yazarken hiçbir şeyi aktarmak, kurmak, hesaplamak istemiyorum. Dileğim duyumsamak, yalnızca duyumsamak..."

Yere Düşen Dualar (Roman)

Kitabın yeni baskısı Metis Yayınları'ndan:

"Kumsaldaki taşlara bakarak da okunabilir denizin soyağacı. Taş, kumsalın en eskisidir çünkü; kayaların kumla akrabalığını pürüzsüz yüzünde bir dert gibi taşır. Issızlığın kadim bilgisine sabırla bekleyerek erişmiştir. Taşın da bir ahlakı vardır, evet. İnsankişinin katlanamayacağı durmaklığa içkin bir ahlak kakılmıştır bünyesine. Taş taşlaşmakla önceki denizini yitirmiş, yitireceği hiçbir şey kalmamış bir kimsedir. Kumlaşıncaya değin yeniden doğan denizlere bakacaktır hep. Bu yüzden, işte tam da bu yüzden, asla kumsaldaki taşları toplamamalı. Yoksa ölürler."

Yeryüzünde Bir Yer (Roman)

Kitabın yeni baskısı Metis Yayınları'ndan:

"Gözüm!"

Bir keresinde babaannen böyle diyerek okşamıştı seni, halk dilinden türeyen bu epeski sevgi sözcüğüyle. Kendi görüp göremeyeceği her şeyi bir tek sen göresin diye mi üçüncü gözü kıldı seni? Kendinden verdiği bu göz, bakışın, algının, ışığın ve tanıklığın çok ötesinde gizil bir mirassa eğer, ne zaman fotoğraf makineni bir dürbün gibi ona buna doğrultup yakın-uzak ayarı yapsan, bil ki bir mil batırıp içine akıtıyorsun onu. Devraldığın gözü imha ediyorsun. Çünkü daha bakarken değiştiriyorsun şeyleri. Çerçeveye aldığın nesne her neyse, onu dünyadan koparıp kendi betimine buluyor, hayat sabitlediğin anlardan ibaretmiş gibi, evrenin zamandan münezzeh sıfatını önce insan yüzlerinde göreceğin yerde kendi yapıtında deniyorsun.

Hiç olmazsa bir kerecik "gözüm" diyerek sevsen beni, alnında bir yere koysan billur cismimi, bir sürü çerçeveler bulsak seninle, yağmalamadan muhafaza etsek şeyleri, itham ve iltifat etmeden sonsuzluğunu bulsak saliselerin; alelade ya da özel, kaba ya da zarif bütün nitelikleri düzlesek, baktığımız yerde göremediğimiz bir şey de olduğunu itiraf edip sussak birlikte, bu ağzı sıkılıkla hiç övünmesek, ne güzel olurdu. Yeter ki iste sana feda olsun gözüm.

Karaduygun (Öykü)

Baskısı tükenmiş ama kitabevlerine yine de bir sormakta fayda olabilecek bir kitap. Oldukça da ilginç bir kurgusu var:

Sema Kaygusuz, yine değişik bir edebiyat yaklaşımıyla çıkıyor karşımıza. Hikâyelerle bezeli çarpıcı bir anlatıyla... Kimi can yakan kimi güldüren sahnelerle örülmüş, çoksesli bir kitap. Üstelik, Türk edebiyatında ilk kez, bir şair, bir kitabın adlı adınca yazınsal kahramanı oldu. Günümüzün usta şairlerinden Birhan Keskin'i, bu kez gaipten gelen seslerin peşinden sürüklenirken okuyacaksınız. "Dünyayı sözcüklerle okşayan" gerçek bir şairin ardı sıra, hüzünle keder arasındaki derin vadide, "karaduygu"nun kadim manasını keşfetmeye hazır olun.

Yalnızca Türkiye'de değil, uluslararası edebiyat çevrelerinde de ilgi çeken Sema Kaygusuz, toprağa ektiği sözcükleri gökten toplamaya devam ediyor.

Sultan ve Şair (Oyun)

Roman ve öyküleriyle bildiğimiz Kaygusuz'un ilk oyunu. Kitabın yeni baskısı Metis Yayınları'ndan:

Herkesin seyirci kalarak suç ortağı olduğu kadim bir husumetin kısa hikâyesi olan oyun Haliç köprüsünün üstünde, tam lüfer zamanı, martıların havalandığı yerde kurulan bir sahnede oynanıyor.

Sultan ile şairin karşılaşması, yüzyıllara uzanan bu kanlı söyleşi, balık avı sırasında, uzun bir bekleyişin, sessizliğin içinden doğuyor. O gün orada olup da gösteriyi kaçırmayanlar, sayıklayan belleğin kendi tarihini nasıl yeniden ördüğüne tanık oluyorlar.

Barbarın Kahkahası (Roman)

Kitap, Metis Yayınları'ndan:

Hiçbir trajedi kişisel değildir: sirayet eder, bulaşır ve sonunda herşeyin rengini, kokusunu değiştirebilir.

Sema Kaygusuz yeni romanı Barbarın Kahkahası'yla bir motelde olup bitenlerle bir ülkeyi anlatıyor. Tatil, dinlenme, tembellik zamanının beklenmedik ve pek nahoş bir şekilde kesintiye uğraması motel ahalisi arasında gerginliklere, bastırılmış kişisel hesaplaşmaların gün yüzüne çıkmasına, dillendirilememiş acıların ortalığa saçılmasına sebep olur. Tüm bu olan bitene bir ergenin sert, zalim ve el yordamıyla giden "erkek olma" uğraşları da eşlik eder.

Kaygusuz okurlarının iyi tanıyacağı kendine has üslubuyla ilerleyen roman, alttan alta sürdürdüğü polisiye roman gerilimini de final sahnesine kadar taşımayı başarıyor.

Hadi!

Kaygusuz'un bir kitabını seçin ve 31 Ocak 2016 günü yapılacak törende ödülünü almadan önce onu bu denli özel kılan diliyle tanışın.

Herkese keyifli okumalar!

bestebal@gmail.com

* Yazarın HangiKitap sayfasındaki paylaşımlarını takip etmek için tıklayın.
 

 


 

 
Toplam blog
: 18
: 1422
Kayıt tarihi
: 17.01.13
 
 

İstanbul Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler bölümünde okudu, öğrenci olmaya yüksek lisans pr..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara