Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mart '13

 
Kategori
Güncel
 

Hepimiz İzmirliyiz!

Bu ülkenin vicdanı sayılabilecek aydınlar, entelektüeller, hak ve adalet terazisinde en küçük bir sapma meydana geldiğinde, haksızlığa uğrayanın yanında olduğunu; deryada damla da olsa en küçük bir hak ve özgürlüklerin ihlalinin daha büyük haksızlıklara kapı açacağını düşündüğünü ifade etmek için “hepimiz….” diye başlayan sloganlar üretmişlerdir. Bu sloganın herkesin ağzına pelesenk olması da, önce alenen tehdit edilen, sonra da Valiliğe çağrılarak, “usulüne uygun uyarılan” Hrant Dink’in göz göre göre katledilmesinden sonrasına rastlar. O gün, İstanbul’da ve vicdanın olduğu her şehirde, milyonlarca insan, “hepimiz Hrantız, hepimiz Ermeniyiz” şeklinde sloganlar attı. Göz göre göre gelen katliama sessiz kalmadığını, Hrant’ın katledilmesiyle birlikte katledilenin yalnızca Hrant olmadığının, hepimizden bir parça insanlığın katledildiğini dile getiren bu slogan, bu ülkenin milliyetçi ve muhafazakar kesimlerinde tepki görmüştü.

Milliyetçi-muhafazakar tepkiler, sloganın ne kadar yerli yerinde bir tespit olduğunu göstermesi açısından çarpıcısıdır. Zira devamında “hoşgörü gösterisi” adı altında, bizden farklı olana yönelik dile getirilen mesajların bile bir altlık-üstlük ilişkisi çerçevesinde kurulduğunu üzülerek gördük. Sonrasında kime haksız bir saldırı yapıldıysa sloganın ikinci kelimesi konumunda bulunan özneler değişti. Slogan, bazen “hepimiz Filistinliyiz”e, bazen “hepimiz Aleviyiz”e dönüştü. Ermeniler üzerinden kurulmak istenen bu empatiyi küçümsemek maksadıyla “Akitvari” ifadeler, “hepimiz İb..yiz” ile aşağılamaya dönüştürülmek istendiğini de unutmuş değiliz!

Tektipleştirici zihniyet!

Görünen o ki mevcut iktidarın kendisinden önceki “derin devlet”i yenilgiye uğratma sürecinde oluşturduğu ideolojik hegemonya, kendisine yeni hedefler seçmiş bulunuyor. Demokrasi ve özgürlükler kavramı üzerinden, kendisinden önceki hegemonik dili yenen mevcut iktidar, şimdi sürecin ikinci aşamasını inşa için adımlar atıyor. Bu aşamanın vazgeçilmezlerinden biri olduğu hiç kuşku götürmez ilk adımını, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in attığı anlaşılıyor.

Görmez, İzmir’e atadıkları müftüyü sunuş konuşmasında, “İzmir’in farklı bir dindarlığı var. Bu dindarlığın irfan geleneğine ihtiyacı var” diyerek, esasen Hükümetin de hedefinde olan İzmir’e nasıl baktıklarını da dile getirmiş oldu. Diyanet İşleri Başkanı’nın, İzmirlilerde tespit ettiği, “Allah-u Taala’yı tanımak” anlamına gelen “irfan” kavramına yaptığı vurgu ve bu eksikliği gidermek için kullandığı, “kentin manevi hayatını din görevlileriyle yeniden ayağa kaldırmak için, işe ehil bir kişiyi şehre müftü olarak atamakla başladık” ifadesi, İzmir’e bakış açısının ipuçlarını veriyor.

Ege’nin sembol şehri İzmir, efelik geleneğinin de yaşatıldığı bir coğrafyayı temsil ediyor. İzmir, her koşulda egemene karşı olan, egemenlik taslayanı küçümseyen, hızla egemenin karşısına geçen bir şehri ifade ediyor. Şimdi o İzmir’e “ehil” olduğu iddia edilen müftü atanması ve müftünün önemine vurgu yapmak için koskoca şehri “irfanı eksik” olarak tanımlamak, insanın “ilim ve irfan”ın sınırını da çizmiş oluyor.

Diyanet lağvedilmelidir!

Herkesin gönlüne göre vakit geçirdiği bu şehrin kendi içinde bile diyelim ki Göztepe ve Karşıya arasında bile en uç iddialara girdiği dikkate alınırsa “irfan eksikliği” tespiti, klişe bir söz olacak ama bütün bir Türkiye’yi tek tipleştirmek isteyen zihniyetin dışavurumundan ibarettir.

“Hepimiz tektip olmalıyız” zihniyetinin taşıyıcısı Diyanet İşleri Başkanlığı, bir ideolojik hegemonyanın ısrarlı taşıyıcısıdır. Devletin en tartışmasız ideolojik aygıtlarından biridir. Görmez’in başında bulunduğu kurumunun taşıyıcılığını yaptığı ideolojik çerçeve, çoğulcu, demokratik ve özgürlükçü bir Türkiye talebiyle çelişmektedir. Herkesin inancını, hiçbir baskıya uğramadan ve devletin bütün inançlara karşı eşit mesafede olduğu bir ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı bir an önce lağvedilmedir.

Demokratik ve özgürlükçü bir Türkiye’nin sırtındaki kamburlardan biri olan Diyanet İşleri Başkanlığını, varlığını tartışacakken, kendileri gibi olmayan İzmirlilere “irfanı eksik” suçlaması yapması bile bu kurumun nasıl tektipleştirici bir işlev gördüğünün kanıtıdır. Böyle bir durum karşısında “hepimiz İzmirliyiz” demek, yalnızca bir insanlık görevi değil ama Kordon’da, Pasaport’ta, Alsancak’ta gün geçirmiş, Buca’nın, Gültepe’nin, Bayraklı’nın gecekondularına taş taşımış herkes için bir vefa borcudur. Ben de İzmirliyim; Diyanet İşleri Başkanı’nın kendisinde var olduğunu sandığı “irfan eksikliği”ne karşı!

 
Toplam blog
: 102
: 682
Kayıt tarihi
: 06.07.10
 
 

8 Ocak 1961'de doğdu. Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler..