- Kategori
- Mizah
Hepsinden geçtim... Bari Nirvanam olaydı

Yaşamımda ciddi anlamda yanlış giden şeyleri fark etmem, fark ettikten sonra çözüm peşine düşmem o kadar uzun bir zamanda aldı ki, vaziyet, benim gibi sadık bir icat yarışmaları meraklısına yakışmadı. Mum dibine ışık vermezmiş lafı da bir kez daha onanmış oldu. Hoş, söz konusu mum, dibini geçtim, nerelere güneş gibi doğdu, o da çok tartışılır.
Evet, neyse ne, sonuçta gariban ömrüme aciliyetle el atmam gerektiğini, aksi takdirde daha nice nice depresyon, entel ruh sancısı ve de çeşitli tıbbi bölümlere ait muayehane göreceğimi kabul etmemle birlikte hareket için start aldım.
Raki Balboa olacaktım artık, beni benden alan ne varsa ringin ortasına yığacaktım. Ama nasıl? Derhal bir beyin fırtınası başlattım.
Tek kişilik fırtınamdan şimdi söylemekten kesinkes imtina edeceğim derece saçma fikirler saçıldı önce. Fakat boru da değildi, mutluluğu arıyordum, olacaktı o kadar.
Neden sonra, beni mutsuz eden şeylerin başında kimi mekan ve insanların olduğunu ve onlardan kaçış için tek çarenin şahsi bir yükselme, kişisel bir nirvana olduğunu tespit ettim.
İşin teori kısmını başarmıştım. Sıra bir nirvana inşa etmeye gelmişti.
Mekandan süzülerek çıkmak, mesela ağaçlıklı bir yol uydurup orada salına salına gezinmek nasıl olacaktı?
Canım, dedim, nasıl vücut geliştirme gibi birşey varsa, düş geliştirmeye veririm kendimi.
Zamanla düş kurma yeteneğim o kadar kaslı, o kadar heybetli olur ki, gerçeğin yerine geçiverir.
Neyse efenim, nihayetinde, kafamdaki düş kutusunun açılışını yapmış bulunuyorum. Açılışta makası ben tuttum, kurdelayı ben kestim, konuşmayı yine ben yapmışken alkışı da ben patlattım. Bir milyonum desem yeri var.
Tabi şimdi, "bu gidiş hayra değil" diyenler çıkabilir. Açıkça söyleyelim: Ya delirirsem?
Valla, şöyle bir bakılınca, en sık ve en uzun gülenlerin onlar arasından çıktığını düşünürsek, sayılı meta ile(direksiyon, huni, düdük) mutlu olduklarını kabul edersek çok da korkulacak bir durum değil, ama ne yazık ki kendimi onlara katılacak derece şanslı ve doğaçlama hissetmiyorum.
Geleceğim son nokta bu minnak nirvanamdı benim, onu da buldum şükürler olsun.
Hadi birlikte düş kuralım, Zeki Müren, "Bu gün benim doğum günüm" ü nasıl söylerdi acaba, duymaya çalışalım, peki sayın Kevın Kostner la baş rolü paylaşmak nasıl olurdu? Oscar a aday mı gösterildik? Eyvah ne giyeceğiz şimdi? Paris e gitmeye ne dersiniz? Canım herkes Eyfel i görüyor, biz üzüm bağlarında gezelim, Sokak müzisyenleri hiç te fena çalmıyor hani..
Ha gayret, buhara dönüşünceye kadar düş kurmak zorundayım. Belki güzel zamanlara yağmur olur yağarım. Belli mi olur?