Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Haziran '11

 
Kategori
Deneme
 

Her geçen gün

Her geçen gün
 

‘‘Her geçen gün hüzünlendirir insanı biraz. Geriye dönüşün olmadığını bilmek belli belirsiz bir hüzün yerleştirir gözlere. Sözleriyle bizi anlattığını düşündüğümüz şarkılar daha dokunaklı olmaya başlar günler geçtikçe. Ne kadar inkar etmeye çalışırsan çalış, geçmişinle varsındır artık. Anılarını anlattıkça dinlerler seni ve dikkatleri üzerine çekersin zaman zaman, o kadar. ‘ 

Böyle diyordu Denizli Ağır Ceza Hakimliği’nden emekli Yurdaer Bey. 

***** 

Behramkale’deydik. Güneşin yüzünü bolca gösterdiği bir bahar günü yeniden dolaşmak istemiştik bu cennet köşesini. Bir kez daha izledikten sonra akropoldeki sütunların arasından Midilli’yi, adet olduğu üzere çektikten sonra birkaç kare fotoğrafı, doyumsuz manzarasıyla yamaçları gözünüzün önüne seren kahvehaneye oturmuştuk. Çayımızı yudumlamaya başladığımızda dökülmüştü sözler eşimin dudaklarından. ‘ İnsan hep burada yaşarsa, yine de ölür mü acaba?’ diye soruyordu. Daha doğrusu yüksek sesle düşünüyordu. Oldukça sessiz olan ortamda net bir biçimde duyabildiğimiz bir cevap geldi yakınlardan: ‘ Biraz daha çok yaşasa da ölüyor hanım kızım, mezarlığımız az ileride.’ Başımızı çevirdiğimizde gördük onu. Yetmişlerinde olduğunu düşünebileceğiniz, sıcak havaya karşın uzun kollu gömleğini giymiş, yakasındaki son düğmeyi de iliklemiş, güler yüzlü ve dinç görünümlü bir beydi. Hemen yanımızdaki masada sırtı bize dönük oturuyordu. Yüzünü bize doğru dönerek’ kuşkusuz daha sağlıklı yaşıyoruz ama sonuçta bize torpil de yok!’ dedi gülerek. Adım Yurdaer Tez. Emekli hakim. İzmir’de mi oturuyorsunuz? İnerken aracınızın plakası dikkatimi çekti de. ‘Evet’ cevabını verdiğimiz anda da ‘Hangi semtte?’ diye yeni sorusunu yöneltti. ‘ Karşıyaka’ cevabı yüzünde dalgalanmaya neden oldu. ‘ Özür dilerim’ dedi, sandalyesini hafif çevirdi, masamızın üçüncü konuğuydu. 

*** 

Birden arka tarafa doğru döndü: ‘Salih üç çay getir bize’ dedi.’ Soldaki demlikten olsun!’ 

Sonra söz onundu artık. Son derece akıcı bir şekilde, düzgün Türkçeyle özetleyiverdi yaşamını. Otuz altı yıl yurdun dört bir yanında hakimlik yaptığını, görev yaptığı yerler içinde en çok İzmir’i sevdiğini, altı yıl Karşıyaka’da oturduklarını, Denizli’de çalışırken Emniyet Müdürü ile arasında geçen bir tartışmadan sonra da mesleğini bırakmaya karar verdiğini, eşinin ve çocuklarının buna karşı çıktığını bir çırpıda anlatıverdi. Önce İzmir’e yerleşmek istediklerini ancak eşinin büyük şehir istemiyorum artık demesi üzerine bir süre Akçay’da yaşadıklarını, daha sonra da Behramkale’de bir ev yaptırarak buraya yerleştiklerini ekleyiverdi. 

‘Peki, memnun oldunuz mu yaşadığınız hayattan, aldığınız kararlar sonrası?’ Soru eşimden gelmişti. 

‘ Memnunduk her şeyiyle, geçen yıla kadar. Yaklaşık otuz yıl burada birlikte, çok güzel yaşadık. Lakin, geçen yıl, o illet geldi ve üç ayda aldı gülümü elimden. Artık zor geliyor ama onun olduğu yerden ayrılamam.’ 

Tam sözlerinin burasında , kahvenin bir köşesinde duran eski radyodan ısmarlama gibi bir şarkı geliyordu: 

Geçiyor günler ömür doluyor 

Yine sensiz sabah oluyor 

İçime hep hüzün doluyor 

Yine sensiz sabah oluyor.. diyordu Yıldırım Gürses. 

Gözleri buğulanıyor birden. Yüzünü çeviriyor hafiften yana doğru, elleri gözyaşlarına uzanıyor utanarak sanki. Saniyeler sonra dönüyor bize doğru. ‘Kusura bakmayın, yaşlılık. Tek başına yaşamak meğer ne zormuş şu yaşamda.’ 

‘Ben seksen altı yaşındayım. Eşim benden üç yaş küçüktü ve tam elli sekiz yıl evli kaldık. Çocuklarımız bizimleyken de, evlenip yanımızdan ayrılmalarından sonra da hep birlikteydik. Öğretmen olduğu için, nereye tayin olduysam onunkini de hemen yaptırabildik. Biz evlendikten sonra bir hafta bile birbirimizden ayrı kalmadık.Çok uzun bir sonbahar yaşadık. Şimdi o yok. Zor geliyor. İşte bu yüzden her gün, her şarkı, çocuklarımızdan ya da torunlarımızdan gelen her telefon sevinçten çok hüzün veriyor bana. Şükrediyorum tabii ki yaşadıklarımız için ama…. birlikte gidecektik, tutmadı sözünü!’ 

*** 

Dönüş yolculuğumuz sırasında pek konuşmadık. Eminim ikimiz de aynı şeyleri düşünüyorduk. Elli sekiz yıl, severek, mutluluk içinde geçen bir yaşam. Çocuklar, torunlar. Sakin, uzun bir emeklilik yaşamı. Yalnızca son kısmı hoşuma gitmemişti. Bizim de aynı şekilde sözümüz vardı çünkü. Birden döndüm eşime, göz göze geldik, ben daha ağzımı açmadan ‘ Merak etme ben sözümü tutarım, bilirsin’ dedi. 

 
Toplam blog
: 56
: 651
Kayıt tarihi
: 06.12.10
 
 

Bornova Anadolu Lisesi ve Sbf mezunuyum. Üniversite yıllarımda başlayan çalışma yaşamım kısa bir sür..