Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Efsane FB 1907 Baterist Metin

http://blog.milliyet.com.tr/efsanefb1907

18 Ağustos '07

 
Kategori
Anılar
 

Hey Gidi Günler Heyyy...

Hey Gidi Günler Heyyy...
 

Yetmişli yılların üçüncü çeyreği, yer İstanbul Beykoz ve ben henüz ilkokul öğrencisiyim. Sevgili babam bir sandal almak istediğini, bir arkadaşının bir tane bulduğunu söyledi. Aslında arkadaşı (İsmail) kendi teknesini vermek istermiş ama babam "onunki hiç olmaz, güzel ama daha büyük ve motorlu, bakamazsak yazık olur" dedi.

Ben çocukça "hemen alalım" dedim (daha küçük olan için tabi) fakat babamın kararsızlığı vardı. Bir yetişkin olarak ayrıntıları da düşünerek "ilgi ister, devamlı gözün üstünde olacak, fırtınası var, yağmuru var" dedi. Ben yine "alalım, ben bakarım ona" dedim ve bir gün sandalı görmeye Kanlıca'ya gittik.

Çok heyecanlıydım, sandal Kanlıca iskelesi karşısında bir ara sokaktaydı ve araba gibi bir apartmanın önünde duruyordu. Görünce daha çok heyecan yaptım, çok büyük geldi gözüme, adeta gemiydi sanki ve "baba ne kadar büyükmüş" dedim. Halbuki 5m. 60cm. boyu varmış ve babam bana "merak etme denize atınca ufalır o" dedi. Bu bana saçma gelmişti ya neyse.

Kalabalık bir grup iki taraflı sandalı tutup önce caddeye, oradan da iskele önüne götürdüler. İskelenin yanında 5-6 sandallık küçük bir sığınak vardı. İsmail amcanın teknesini çok merak ediyordum. Babama sordum burada mı diye, "işte orada" diyerek eliyle işaret etti.

Birden gözlerim parladı, gördüğüm muhteşem bir tekneydi. Güzeldi, zarifti, alımlıydı ve hakikaten başına bir kaza gelse müthiş yazık olacaktı. Aklım onda kalmıştı ama artık bizimkini denize indirme vaktiydi. Bizim sandal denize indirildi ve babamın dediği oldu, kocaman gördüğüm sandal koca denizde ufaldı.

Sonra sandal Kanlıca'dan Beykoz'a kürek çekerek getirildi. Tabi sıkıntı olmadı değil, karada durmaktan sandal su alıyordu ve bir taraftan boşaltılıyordu. Bazı kıyılar boğaz akıntısına açıktı, zar zorda olsa engeller aşılıp bizim sandal Beykoz sularına ulaştı.

Önce denize şamandıra atılıp sandal bağlandı. Ardından sahile çekek yeri (denizden karaya doğru rampa iskele) yapıldı. Fakat sadece insan gücüyle sandalı çekmek yorucu olduğundan babam ırgat (tekne çekmek için dişlilerden oluşan mekanizma) getirdi. O da iskele başına monte edilince herşey tamam gibiydi.

Artık sandalı denize hazırlamak gerekiyordu, bakım işleri yani. Müthiş hevesle babam, ağabeyim(Ahmet) ve ben her gün sandal başında raspa, macun, zımpara, boya, vernik derken olayı bitirdik. Fakat yine de bir eksik vardı, sandalımızın bir ismi olmalıydı. Aile meclisi isim kararı almak için toplandık. Annem "çocukların isminden karıştıp bir isim çıkarmak lazım" dedi. Ağabeyim hemen atladı ve bana "benim ilk iki harfimin arkasına senin ilk üç harfini ekleyelim" dedi (tilkiye bakın siz). Kıdemimiz yetmiyor tabi boyun büktük, amenna dedik.

Ağabeyim meslek lisesinde teknik resim öğrencisiydi ve isim şablonu çıkartıp bir gün yazmaya sandala gitti. Bana da "sen akşama doğru gelirsin" dedi. Vakti gelince gittim ve ağabeyim son noktayı koymuştu. Artık sandalımızın bir adı vardı ve aynen şöyleydi: METİN. Teşekkürler ağabey, ben de seni seviyorum, iyi ki varsın.

 
Toplam blog
: 1907
: 3759
Kayıt tarihi
: 28.07.07
 
 

03 Şubat 1967 İstanbul doğumlu, romantik bir müzisyenim işte... Müzik, bateri, spor, Fenerbahçe, ..