- Kategori
- İlişkiler
Hiçbir şey sönmüş aşklar kadar cansız değildir...

Ghost (Hayalet) filminden bir sahne
Delikanlı da, genç kız da aradıkları aşkı birbirlerinde bulmuşlardı. Yemek yerken, otururken, yatarken gözlerini hiç kırpmadan, ta ki yaşarana kadar birbirlerinden ayıramıyorlardı. Kim bilir belki de birbirlerinin gözlerinde yakaladıkları parıltıları kaybetme korkusuyla gözyaşlarının boşalmalarına izin veriyorlardı. Birlikte nefes alıyorlar, birlikte uyuyorlar, uyurken bilinçaltlarında taşıdıkları birbirlerini yitirme korkusu onların sabaha kadar kıpırdamadan sarılı bir vaziyette yatmalarına neden oluyordu.
Genç kızın sinema merakı delikanlıya da bulaşmıştı. Sezonun aşk filmlerini kaçırmıyorlar, elleri birbirleriyle kenetlenmiş bir durumda filmleri izlerken, kendilerini oyuncuların yerine koyarak, her aşk sahnesinde birbirlerine daha çok yaklaşıyorlardı.
Saatlerce süren sevişmelerinde yağmurda ıslanmış gibi sırılsıklam oluyorlar, vücutlarından akan terler, genç kızın göbek deliğini bir havuz gibi dolduruyordu.
Boğaz kıyılarında arabalarının içinde denizi seyrederken, kendilerine hakim olamıyorlar ve bir mıknatıs gibi yapışan dudaklarını dakikalarca birbirlerinden ayıramıyorlardı.
İlk önceleri, evli olsak ilişkimiz bu kadar ateşli olmaz diyen genç kız, ilerleyen aylarda delikanlıya evlenme isteğini dile getiriyor, ondan bir kız çocuğunun olmasını istediğini söylüyor, delikanlı ise onun gözlerine sevgi dolu bakarak sadece tebessüm ediyordu.
Bir yıllık birlikteliğin ardından genç kız eğitim için yurt dışına gidecektir. Önceleri altı ay planlanan eğitim süresi, oradaki duruma göre bir yıl hatta iki yıla kadar uzayabilecektir. Bu durum karşısında delikanlı da genç kız da tedirgindir. Bu zaman içersinde birbirlerini unutabileceklerinden korkmaktadırlar. Bu endişesini ilk defa dile getiren delikanlı, “Bu zaman içersinde beni unutursun” derken, genç kız “Hiç insan kocasını unutur mu?”şeklinde cevap vermektedir.
Kızın yolculuğa çıkacağı son ana kadar birliktelikleri devam eder. Sanki özlemini çekecekleri zamanı stokluyor gibiydiler. Ama ne yazık ki güzel yaşanan günler derin dondurucuya atılıp, daha sonra tekrar yaşanamıyordu.
Genç kızın yurt dışına gittiği günün ertesi telefonda konuştular ve birbirlerini şimdiden özlediklerini ve sevgilerini dile getirdiler. Daha sonraki günlerde haftada 3 gün telefonda konuşuyorlar, diğer günlerde ise birbirlerine Türkçe, zaman zaman da genç kızın yabancı dilinin gelişmesini izlemek için İngilizce olarak yazışıyorlardı. Genç kız mektuplarında geçen günleri en ince detaylarına kadar anlatıyor ve bu anlatımını da sevgi ve özlem kelimeleriyle süslüyordu. Delikanlı ise genç kızla yaptığı telefon görüşmelerini kayda alıyor, her görüşmenin arasına birlikteyken beğenerek dinledikleri ve hepsinin ayrı bir anlamı olan müzik parçalarını monte ediyor ve dolan kasetin bir kopyasını da genç kıza kargoyla gönderiyordu.
Genç kız, birlikteyken delikanlının sık sık kendisine hediye ettiği kır çiçekleriyle beraber gönderdiği ilk kaseti aldığında, aşklarının artık tescil edilip ölümsüzleştiğini, delikanlıya övgü dolu sözlerle anlatıyordu.
Aradan birkaç ay geçtikten sonra ise telefon görüşmeleri haftada bire, yazışmalar ise ikiye düşmüştü. Ancak bu durum normal sayılmalıydı. Delikanlı yoğun bir şekilde Türkiye’de çalışırken, genç kız da orada hızlandırılmış bir şekilde eğitimine devam ediyordu.
Türkiye’de henüz sevgililer gününün kutlanmaya başlamadığı dönemde, delikanlı genç kızdan sevgililer günü için hazırlanmış bir kartpostal almıştı. Yurt dışında her yıl kutlanan sevgililer günü için ancak bu kartı gönderebildiğini yazan genç kız, yurtdışında bu özel günün sevgililer arasında birbirlerine hediyeler vererek yoğun bir şekilde yaşanıldığını anlatıyordu. İşin ilginç tarafı delikanlı, genç kızdan o kartı aldığı yılı takip eden yıllarda 14 Şubat’ta Türkiye’de de sevgililer gününün kutlanmaya başlanmış olmasıydı.
Aradan 3 ay geçmişti. Artık 15 günde bir yazışıyorlar, telefon görüşmelerini ise sanki mecburiyetten yapıyorlardı. Geçen zaman aşklarını öldürmeye mi başlamıştı? Acaba gözden uzak olan gönülden de uzak olur sözü doğru bir söz müydü?
Genç kızın eğitimi 2 yıla kadar uzayacaktı. Ancak ilk yılın sonunda bir aylık bir izin için Türkiye’ye gelecekti.
Türkiye’ye geldiği günün akşamı delikanlıya telefon eden genç kız, ilk iki günü ailesiyle geçireceğini, kendisiyle üçüncü gün buluşabileceğini söylediğinde, delikanlının cevabı “Vaktin yoksa istersen hiç görüşmeyelim” oldu. Genç kız bu sözün üzerine “Saçmalama, öyle şey olur mu?” diyen yanıt verdi.
Üçüncü günü buluştuklarında, delikanlının dikkatini, genç kızın saçları çekti. Giderken uzun permalı saçlı kızın kuaförden yeni çıktığı belliydi ve saçlarına düz bir fön çektirmişti. Delikanlı öncelerin düz saçı sevmesine rağmen, genç kıza çok yakışan uzun permalı saçının olmasını tercih ediyordu. Belki de genç kızı bir yıl önce nasıl uğurladıysa o şekilde bulmak isteği bu tercihinin nedeniydi:
Delikanlı hoş geldin diyerek genç kızı yanaklarından öptü. Kız da “Bir yıl sonra nihayet görüşebildik” diyebildi. Bir yıl sonra ikisi de tuhaf duygular içindeydi. Öğle yemeğini birlikte yerlerken havadan sudan konuştular. Günlerdir bu anı beklemiş olmalarına rağmen sanki ortamda bir eksiklik vardı. Karşılıklı konuşma sırasında ikisi de birbirlerinin düşüncelerini okumaya çalışıyorlardı. Bu süre içersinde delikanlının kimseyle ilişkisi olmamıştı. Birlikteliklerini yoğun bir şekilde yaşadıkları bir yılın sonunda bir yıl da ayrı kalmışlardı. Delikanlı ilk buluştukları gün birlikte olabileceklerini söylerken, genç kız, bu öneriyi önümüzdeki birkaç gün içinde gerçekleştirmek istediklerini söylemişti. Delikanlı, kızın bu tutumu karşısında, kendisi kızın kendisinden ayrı kaldığı bir yıl boyunca cinsel anlamda birliktelik yaşayıp yaşamadığını sormuştu. Kız da senden sonra hiç kimseyle bir birliktelik yaşamadım demişti. O günü çevreyi gezerek geçirdiler. Akşam üstü arabalarını bir kenara çekerek eski günlerdeki gibi öpüşüyorlardı.
Üç gün sonra delikanlının yer ayırttığı beş yıldızlı bir otelde buluştular. Odalarına çıktılar. Aradan o kadar zaman geçmesine rağmen sevişmelerinde önceden tahmin edilen özlem ve yoğunluk yoktu. Sanki yirmi yıllık evli olan bir karı kocanın sevişmeleri gibiydi. Önceleri her sevişme sırasında en az on defa orgazm olan kadın, şimdi ilk orgazm sonrası belim ağrıyor diyerek sevişmeyi bitirmişti. Delikanlı, o an onu arada bırakıp gitmek istedi. Ama sonra hiçbir şey olmamış gibi davranmayı tercih etti.
Delikanlının sevgilisi, güler yüzlü, nazik, dışarıda tam bir hanımefendi davranışlarına sahip, yatakta ise dişi bir kaplan kesilen çok güzel biriydi. Ama bir yıl önceki haliyle şimdiki hali çok farklı gelmişti kendisine. Karşısındaki yine güzel bir kadındı ama, ilişkilerinde eski yoğunluk yoktu.
Delikanlı geçmişte yaşadığı ilişkileri anlatmaktan hiç hoşlanmazdı. Genç kız ise geçmiş ilişkilerini anlatmak istese de delikanlı onunu susturur, “Geçmiş sevabıyla, günahıyla geçmişte kalmıştır” derdi. Otel odasında genç kız, delikanlının bu düşüncesini bildiği halde, hayatına kaç kadın girdiğini sordu. Delikanlının hayatında aynı anda bazen 2 kadın da olabiliyordu. Cinsel anlamda birlikte olduğu kadın sayısı ise 100 den çok fazlaydı. Bunların çoğu ise bir gecelik ilişkilerdi. Delikanlı bu soruya sinirlenmişti. “Böyle sorulara cevap vermediğimi biliyorsun” derken, o kızgınlıkla “Meraklıysan sen kendi hayatına kaç kişi girdiğini söyle” dedi. Aslında alacağı cevabın canını sıkacağını bildiği halde bu soruyu sormuştu. Kızın verdiği cevap ise “Sen altıncısın” olmuştu. Bu cevabın anlamı, “Yani senden evvel beş tane cinsel birlikteliğim oldu” demek istiyordu. Bu konuşma sonunda, delikanlı genç kızdan biraz soğuduğunu hissetti ama ona belli etmedi.
Genç kızın Türkiye’de olduğu izin döneminde birkaç kere daha birlikte oldular. Yurt dışına gitmeden bir gün önce, sevişmelerinden sonra, kız yeni aldığı otomatik olarak çekim yapan fotoğraf makinesiyle delikanlıyla birlikte samimi pozlar çektirmek istedi. Daha sonra fotoğrafları yurt dışında tabettirip, bir kopyalarını kendisine gönderecekti. Pozlardan birinde genç kız, delikanlının dizine oturmuş, başka birinde ise ateşli bir şekilde öpüşürken fotoğraf makinesi otomatik olarak resimlerini çekmişti. Delikanlı acaba bu fotoğraflar bir veda fotoğraflarımı diye bir an için düşündü.
Bu olaydan iki gün evvel ise adaya gezmeye gitmişlerdi. Kış mevsimi olduğundan ada sakin ve soğuktu. Ama eskiden olsaydı, aralarındaki sıcaklık, o soğuk havayı hiç hissettirir miydi? Aralarında hiçbir tartışma olmamasına rağmen, aralarındaki soğukluk adanın soğukluğu gibiydi. Delikanlı geçen zamanın çok acımasız olduğunu düşünmeye başlamıştı.
Genç kız tekrar yurtdışına gitmiş, çektiği fotoğraflarla birlikte bir mektup gönderip, İstanbul’da geçirdiği günler için delikanlıya teşekkür etmişti. Delikanlı fotoğraflardaki samimiyeti mektubun içinde görememişti. O da fotoğraflar için bir teşekkür mektubu yazarak cevap verdi.
Delikanlı, geçmişte birlikte olduğu kişilerden ayrılmak istediğinde hiçbir zaman karşısındaki kişiye “Ben artık seni sevmiyorum, Senden ayrılmak istiyorum” gibi cümleler kurarak ilişkiyi bitirmemişti. Bu sözleri söylediğinde karşısındaki kişinin kırılacağını düşünürdü. Onun yöntemi, birinden ayrılacağı zaman bir daha onu aramamak şeklinde olurdu. Kız arkadaşları onu aradıklarında o her seferinde bir bahane bulur, ilişkiyi soğuturdu. Bir zaman sonra karşı taraf da onu aramaz olur ve ilişkiler bu şekilde biterdi. Delikanlı bu yöntemin her iki taraf için daha az acı verdiğini düşünüyordu. Ancak sevgilisi için öyle bir şey aklına geldiğinde o düşünceleri hemen kafasından kovdu. Çünkü genç kızla ilişkisi başlamadan evvel bir gün rüyasında birlikte kolkola yürüdüklerini görmüştü. Daha sonra bu rüya gerçekleşmiş ve rüyasındaki yerde birlikte yürüdükleri anda, delikanlı dejavu dedikleri bu duygu olsa gerek diye düşünmüştü.
Aradan 15 gün geçmişti. Delikanlı bir mesleki toplantıya katılacaktı. Toplantı uzak bir yerdeydi. Oraya bir meslektaşının arabasıyla gideceklerdi. Arkadaşı kapıya geldiğinde delikanlı da çıkmak üzereydi. O anda içeri gelen postacı bir mektup getirmişti. Delikanlı zarfın üzerine baktığında mektubun yurt dışındaki sevgilisinden geldiğini gördü. Yolda okurum diye zarfı cebine attı.
Trafik yoğundu. Bir müddet meslektaşıyla toplantı hakkında sohbet ettikten sonra, aklına cebindeki zarf geldi. Zarfı yırtarak açtı ve mektubu okumaya başladı. Mektup İngilizce yazılmıştı. Genç kız ara sıra yabancı dilini pratik yapmak amacıyla kendisine İngilizce mektup yazardı. Delikanlı da ona aynı şekilde cevap verirdi.
Delikanlı mektubu okudu. Bir daha okudu. Gözlerine inanamıyordu. Acaba tercüme hatası mı yapıyorum diye düşündü. Hayır. Cümleler çok netti. Tercüme hatası yoktu. Genç kız, delikanlıya yurtdışına gelmeden evvel kendisiyle uzun bir zaman yaşamış olduğu birliktelik döneminde hissettiği duyguları artık hissetmediğini yazmıştı. Kısacası bu mektup bir ayrılık mektubuydu. Son zamanlarda delikanlının duygularında da genç kızın davranışlarından kaynaklanan bir azalma duygusu vardı ama, sevgilisinden böyle bir mektup da beklemiyordu. Genç kız, yine de duygularının Türkçe yazmaya cesaret edememiş, hissettiklerini yabancı dilde kaleme almıştı.
Bir cam sürahi yere düşüp, nasıl kırılır, bir daha eski haline gelmezse, delikanlı da o an kalbinin yere düşüp parçalandığını hissetti. Kendisi bugüne kadar genç kıza her zaman dürüst davranmış ve ona hiçbir zaman yalan söylememişti. Belki de yalan söylemesi gerektiği yerlerde bile hiçbir şey söylememeyi tercih etmişti.
Delikanlı gururlu biriydi. Kimseye de yalvaracak hali yoktu. İlişki bittiyse bitmiştir diye düşündü. Demek ki bizi bir arada tutan sürekli sevişmelerimizmiş diye aklından geçirdi. Bu arada daha evvelki ilişkilerini de analiz ettiğinde o ilişkilerin kendisinde hiçbir iz bırakmadığını, ama bu ilişkinin kendinde derin izler bırakacağından emindi.
Arkadaşının sesiyle kendine geldi. Hayrola kötü bir haber mi? Diye soran arkadaşına, hayır her zamanki mektuplardan biri diye cevap verdi. O günkü toplantıdan delikanlı hiçbir şey anlamadı, çünkü aklı başka yerdeydi. İlişkinin bittiğini ama bir şekilde bir tepki vermesi gerektiğini düşünüyordu.
Akşam eve gittiğinde kitaplarının arasından bir zarf çıkardı. Zarfı açtığında içinden kırmızı ojeli kırık bir tırnak çıktı. Genç kızın yurtdışına ilk çıkışının iki gün öncesinde birlikte gittikleri havuzda işaret parmağının tırnağı kırılmıştı. Delikanlı da bir anı olarak o tırnağı istemiş, genç kız da bu tırnağıma bakarak sakın beni unutma demişti. Delikanlı o tırnağı küçük bir zarfa koydu. O zarfı da bir mektup zarfının içine koyarak, içine hiçbir şey yazmadan zarfı kızın adresine gönderdi.
Bir hafta sonrasında ise sonradan pişman olduğu, gereksiz bir şey yaptı. Genç kıza bir mektup yazdı. Mektubunda yurtdışına giderken, orada beni unutacağını söylerken haklıymışım derken, birlikteliklerinden hiçbir zaman pişman olmadığını, ancak Türkiye’ye kesin dönüş yapsa bile kendisini aramamasını söyledi ve bundan sonraki hayatında ona mutluluklar diledi. Bu mektupla delikanlı bu ilişkiyi artık açılmamak üzere kafasında bitirmişti.
Genç kız o mektubu alınca delikanlıya bir cevap yazdı. Karşılıklı konuşma olanağı olmadığından şu an bazı şeyleri açıklayamadığını, yurt dışında bir projesi olduğunu belki de bundan sonra orada kalabileceğini, Türkiye’de olsaydım bu ilişkinin devamında bir sakınca olmayacağını anlatırken, mektubunun son cümlesini ise “Seni sevdim” diye bitirmişti. Delikanlı gelen mektubu iki defa okudu ve sonra yırtıp çöp kutusuna attı ve bir daha da ona yazmadı.
Aradan 1, 5 yıl geçmişti Bir akşam üstü delikanlı işyerinde çalan direkt telefonu kulağına götürdüğünde tanıdık bir sesle karşılaşmıştı. Telefondaki ses “Merhaba, ben döndüm. Nasılsın? diyordu” Delikanlı bir an kendini toparlayamadı. Genç kız adını söyleyince biran heyecanlandı ve kalbinin sesini kulaklarıyla duymaya başladı. İçinden “Beni artık arama demiştim ama” diye düşünürken genç kız hiçbir şey yokmuş gibi onu aramıştı. Delikanlı biran için yutkundu ve sakin bir sesle, “Hoş geldin, ne zaman döndün” diye sordu. Sesinin boğuk çıkması dikkatini çekmişti. Genç kız, 1, 5 ay kadar oldu dedi. Anlaşılan kız, delikanlıyı aramamak için kendiyle mücadele etmiş ama sonunda yine aramıştı. Delikanlı “Neler yapıyorsun? Bir yerde çalışmaya başladın mı? “ diye sordu. Genç kız tanınmış bir özel sektör firmasında halka ilişkiler bölümünde çalıştığını söyledi. Ancak delikanlı, genç kızın telefon numarasını istemediği gibi, bir görüşme talebinde de bulunmadı ve genç kız işiyle ilgili bir şeyler anlatırken, cümle arasına girerek, tekrar hoş geldin, aradığın için teşekkürler diyerek konuşmayı sonlandırmak istediğini karşısındakine hissettirince genç kız konuşmayı bitirmek zorunda kaldı.
Telefonu kapatınca delikanlı arkasına dayanarak düşünmeye başladı. Genç kızın sesini ilk duyduğunda heyecanlanmasına rağmen konuşma sırasında ona karşı bir şey hissetmediğini düşündü. Acaba telefon numarasını istemeli miydi? Aklı tekrar karışmıştı. Ama hayır. O yine de doğrusunu yaptığını düşündü. Peki kız kendisini bir daha ararsa ne yapmalıydı. Yazdığı mektubu yüzüne mi vurmalıydı? Yoksa hiçbir şey olmamış gibi ilişkiye tekrar mı başlamalıydı? Cam sürahi bir kere kırılmıştı. Tekrar eskisi gibi olması mümkün değildi. Ama eski günlerin hatırına kırıcı da olmaması gerekirdi. Gerçekten birlikte yaşadıkları bir yıl delikanlıda derin izler bırakmıştı.
Aradan üç ay geçmişti. Bu zaman içersinde genç kız bir daha aramamıştı. Böylesi daha iyi diye düşündüğü bir sırada ise çalan telefonu açtığında karşısına yine eski sevgilisi çıkmıştı. Kız “Seni aramaya çekiniyorum” diye söze başladı. Delikanlı “Neden çekiniyorsun ki?” diye onu rahatlatacak bir cevap verdi. Kız da “Ne bileyim işte” şeklinde bir karşılık verdi. O dönemde genç kız iş değiştirmiş, delikanlının meslek gurubundaki bir işe girmişti. Kendisinin mesleki bir seminere katılacağını, bu seminerle ilgili delikanlının da fikrini almak istediğini, bu yüzden tarih ve saatini verdiği seminere delikanlının katılmasının mümkün olup olamayacağını sordu.
Delikanlı genç kızı en son iki yıl evvel görmüştü. Yalnız kaldığı zamanlarda, sık sık birlikte yaşadıkları aklına geliyor, yüzünü bir gülümseme kaplıyordu. Ama şu anda aralarında hiçbir şey yoktu. Bu toplantıya katılırsa tekrar yüz yüze görüşme olanağı bulacaklardı.
Aslında kızın seminer dediği bir tanıtım toplantısıydı. Toplantı oldukça kalabalıktı. Delikanlı toplantıya girişinde daha önceleri birlikte çalıştığı bir bayan arkadaşını gördü. Kendisini davet eden eski sevgilisini o kalabalık arasında görememişti veya trafiğe takılmış henüz gelmemişti. Toplantıya uzun zaman sonra gördüğü bayan arkadaşıyla birlikte girdiler. Toplantı başlamasına kısa bir zaman kala delikanlının eski sevgilisi de toplantı salonuna girdi ama yakınlarda yer olmadığı için salonun öteki ucundaki bir koltuğa oturdu.
Toplantıya ara verildiğinde, genç kız delikanlının yanına geldi, delikanlı kızın elini sıkmak için elini uzattığında genç kız yanaklarını uzattı. Birbirlerine seni iyi gördüm gibi yuvarlak sözler söylediler. Delikanlı yanındaki kızı eski bir iş arkadaşım diye tanıştırdığında, genç kız, birlikte mi geldiniz? Diye sordu. Delikanlı toplantı girişinde karşılaştıklarını söyledi.
Bu arada delikanlı, geçmiş yıllarda büyük aşk yaşadığı eski sevgilisini karşısında görünce hiçbir şey hissetmediğini düşündü. Toplantının ikinci bölümü başladığında herkes yerine geçti, ancak delikanlı toplantı bitmeden, salonu terk etmişti.
Ertesi gün, delikanlıyı telefonla arayan genç kız “Dün bir anda kayboldun” diye sitem ettikten sonra toplantı hakkındaki fikrini sordu. Orada teorik olarak anlatılanların gerçekleşebileceğini söyleyen delikanlı aslında konuyla genç kız kadar fazla ilgilenmemişti.
Bu olay, ikisi arasında yeni bir diyalog başlatmıştı. Delikanlı evde yalnızken, genç kızla birlikte geçirdiği günleri düşünürken işi bir hoş oluyordu. Buna rağmen kızla telefonda konuştuğunda ve karşılıklı sohbetleri sırasında hiçbir heyecan hissetmiyordu. Sanki karşısındaki kişi geçmiş zamanda birlikte olduğu ve büyük aşk yaşadığı kişi değil de başka biriymiş gibi geliyordu ona. O an Leyla Mecnun hikayesindeki Leyla’ya aşık olan Mecnun’un yıllar sonra karşısında Leyla’yı görünce “Sen Leyla değilsin” derken Mecnun’un ne hissettiğini çok daha iyi anlıyordu. Bir keresinde kızın yemek teklifini, bugün arkadaşlarımla oyun günüm diye reddetmişti. Buna rağmen zaman zaman iş bahanesiyle görüşüyorlar, iş dışında ise havadan sudan konuşuyorlardı. Genç kız geçmişle ilgili bir şeyler söylemek istediğinde delikanlı konuyu hemen değiştiriyordu. Önceleri o mektubu hangi şartlar altında neden yazdığını sormayı düşündüyse de hiçbir zaman genç kıza o soruyu sormadı. Bir gün, birlikte yedikleri bir öğle yemeği sırasında kızın gözlerinde, yıllar önce hayranlıkla izlediği o sevgi dolu bakışı görmüştü. Delikanlı o an istese eski günlere döneceğine emindi ama o artık o günlere dönmek istemiyordu. Yemek sırasında gördüğü o gözlerdeki bakışa sevgi dolu bir bakışla cevap vermek yerine, “Haydi kalkalım, geç oldu” demeyi tercih etti. Bu sözden sonra kızın gözlerindeki o bakış kaybolmuştu.
Her şey açık bir şekilde meydandaydı. Ne kadar yoğun yaşanırsa yaşansın, geçmişte kişiler birbirlerini ne kadar çok severlerse sevsinler, aşk ve sevgi bittiğinde, kişiler birbirleri için et ve kemikten başka bir şey değildir ve hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Tıpkı kırılan cam sürahinin hiçbir zaman eski haline gelemeyeceği gibi.