Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

27 Ekim '14

 
Kategori
Deneme
 

Hikâye: Dedenin öğütleri…

Hikâye: Dedenin öğütleri…
 

Bu hikâyeyi yazdığımda; henüz bir kızım evliydi ve torunum yoktu! Şimdi Dünya’nın en mutlu insanı olarak  ailem büyüdü… Evladım dediğim iki damadım ve iki torunum da var. Bu hikâyeyi şimdi yazsam mutlaka başka satırlar da olurdu.
 
Ama 6 Kasım 2010’da  bunu yazarken; hiç göremediğim büyükbabamı ve bana hayatımda bu hikâyedeki gibi hep yol gösteren yaşantımdaki en “Bilge Adam” adam “Balkanlı” dedemi düşünerek ve onlara ithaf ederek yazmıştım.  Bu nedenle hikâyenin bir yerini değiştirmedim…
 
Şimdi bu satırları; büyükbabam ve dedemden başka bana bu hikâyedeki duyguları yaşatan torunlarım “Âlara” ve Miraç”a da ithaf ediyorum… 18 Ekim 2014
 
 
Dede ile torun bir parkta yürüyorlar. Elleri sıkı sıkı kenetlenmiş, biri torununu koruma güdüsü ile ve elinden kaçırmamak istercesine sıkı sıkı tutuyor, diğeri ise korunma güdüsü ve duyduğu büyük minnetle o eli aynı sıkılıkta tutuyor …
İçinde oyun bahçesi de olan bir parkta dede ile torun mola verdiler ve bir banka oturdular. Torun bir an evvel oyuncaklara gitmeyi istiyor, dede ise çok sevdiği torunuyla biraz laflamayı yeğliyordu. Dedeler ve ninelerle, torunlar arasındaki sevgi bağının ne kadar üst düzeyde olduğu hakkında çok şey yazılabilir.
 
İşte bu dede ile torun da öyleydi …
 
Sonunda banktan fırlayan torun kaydırağa koştu. Dede bir yandan torununun ne kadar mutlu olduğunu görerek haz almakta, ama öte yandan da, gözünün önünde, hemen biraz ilerisinde oynayan çocuğun düşmesi ya da kaçması ihtimali ile diken üstündeydi.  İçinde “Ne kadar da mutlu” diye geçirdi. Torun da bir yandan oynamakta iken, bir yandan da dedeyi göz takibine almıştı. Hem dedesini ne kadar sevdiğini idrak etmekte, hem de “Ya dedem giderken beni unutursa?” diye endişelenmekteydi.
 
Torun kaydıraktan salıncağa, sonra diğer oyunlara ve sonra yine çok sevdiği kaydırağa geçti. Sessiz bir anlaşmaları vardı ikisinin arasında adeta… Dede tüm hoşgörüsü ile torunun parktaki oyuncakları bitirmesini bekler, torun da son olarak kaydırağa geçer ve bir anlamda şu mesajı verirdi: "Dedeciğim az kaldı biraz daha kaydırak ve sonra gideriz.
 
Ve dönüş yoluna kalktılar. Yine ağır adımlarla ve el ele tutuşarak… Dede bu yolculuklarda torununa çok zaman nasihat da ederdi. Kendi tecrübelerinden biraz kıssadan hisse almasını öğütlemek dedenin çok hoşuna giderdi. Bu akşamüstü de bir yandan yürürken bir yandan laflamaya başladılar…
 
Torun o kadar çok soru sormaktaydı ki dede bir ara “Şu kenarda biraz duralım başım döndü” dedi. Torun çok endişelendi ve “Dedeciğim bir şeyin yok ya?” diye sordu. Dede; “Bir şeyim yok ama o kadar çok soru sordun ki bak başım döndü!” diye yanıt verdi. Aslında dedenin başı falan dönmemişti ama bu dönüş yolculuğunda ona “sabır” ile ilgili birkaç söz söylemek niyetindeydi. Öyle de yaptı!
 
O akşamüstü eve biraz geç gittiler ve dede o gün torununa “sabır” ile ilgili söylemek istediklerini anlattı. Gözlerinde memnuniyet vardı dedenin, zira söylediklerinin anlaşıldığını anlamıştı.
 
O çok genç ufacık gözler anlamıştı. Anne “Nerede kaldınız?” dedi babasına… Dede; “Bu gün işimiz uzun sürdü biraz” diye yanıt verdi.
 
Anne çok iyi tanıdığı babasının ne yaptığını anladı. Kendisine de ne kadar nasihatler, öğütler vermişti babası! Onları anımsadı ve gözünde gerçek bir bilge olan babası ile gururlandı. Ne kadar çok kez baba kız dertleşmişlerdi, ne kadar çok şey paylaşmışlardı, onları anımsadı. “Yarın daha erken parka gidiyoruz, haberin olsun. Torunumu daha erken hazırla” dedi ve “Ben eve fazla geç kalmayayım” diye kızını öperek oradan ayrıldı.
 
Evine vardığında bu kez de hanımı “Nerede kaldın bey? Çok merak ettim.” diye sitem etti. Dede “Torunumla işim vardı, yarın daha erken gideceğim ki bu saate kalmayalım.” dedi eşine. Eşi de hemen anladı yaşlı adamın torunlarına yaşamla ilgili ders verdiğini…
 
İçinden “Acaba neler söyledi?” diye geçirdi ama bu tür soruları ona sormazdı! Çünkü adam iki kişinin arasında kalması gerekenleri üçüncü kişilerle paylaşmaktan hoşlanmayan bir kişilikteydi ve küçücük bir torun da olsa bu prensibinden asla ödün vermezdi. Evlenmeden evvel ne kadar katı ya da kuralcı olduğunu düşünmüştü. Ama bir hayat arkadaşı olduktan sonra ve etrafındaki diğer insanlara baktıkça kendini daima çok şanslı biri olarak tanımlamaktaydı.
 
Bazen insanların merak güdüsü çok had safhaya varır. Şu meraktan insanların başına olmadık hususlar gelmez mi ki? Ne yapsın işte kadın da meraklandı ve “Nerden bir şey yakaladı da tutturdu ve hangi konuya girdi bu adam?” dedi kendi kendine. O; eşini gerçekten çok iyi tanıyordu ve “Gerekenden yola çıkmıştır.” dedi içinden.
 
Yaşamımızda elbette ki diğer kişilerin hak ve özgürlükleri ile çakışmayan, baskıcı bir yaklaşımla ne olursa olsun karşımızdakini ezmeye sebep olmayacak kurallar ya da prensipler olmalıdır. Birey kendisi için evvelâ bir yaşam standardı oluşturmalı ve bunu da uygulamalıdır.
 
Burada vurgulanan yaşam standardının; maddi bir kıstasla da alâkası yoktur. Bu salt kişinin kendisi ve başta aile olmak üzere etrafındaki insanlarla olan bağlarının nasıl bir prensipler dizgesi ile hayata geçeceği için ortaya konulan yaşam standardıdır. Kendi yaşamsal ya da başka bir söylemle;  aile ve çevre ilişkilerinde ortaya koyduğu yaşam standartlarıdır.
 
Kadın bunları düşündü ve eşinin başta sıkıcı, çok kuralcı olan yaşam standartlarının aslında onun da eşinden tam olarak istediği noktalar olduğunu ve bu bağlamda; ne kadar mutlu olduğunu ve ne kadar da sevgi/saygı içinde yaşamakta olduğu düşündü.
 
Kendi değer yargılarını evvela kendine kabul ettirmiş, kendisi ile barışık, ancak bir diğer bireyin hak ve özgürlüklerine de hiçbir suretle halel getirmeden bunları ortaya koyan, özetle kişiliği oturmuş bir insanla birlikte olmasının önemini o çok iyi biliyordu…
 
Ertesi gün dede ve torun yine ama daha erkenden parka doğru yol almaya başladılar. Bir gün evvelki sohbetten etkilenen ve o genç beynine dedesinin sözlerini yerleştiren torun bu gün kaydırak için acele etmedi. Her kelimeyi tam anlamasa da, bazı cümlelerin içeriğini çözmekte zorlansa da aslında dünkü sohbetten kaydıraktan daha fazla keyif almıştı… Tarif edemiyordu torun ama dede ona kaydıraktan daha önemli olduğunu hissettiği bir şeyler anlatıyordu ona...
 
Dedeciğim istersen bu gün daha kenarda olan banka oturalım da sen bana yine anlat” dedi. O genç beyni aslında dünkü gibi rastgele sorular sormadığının farkına varmadı.
 
Dede bu gün ne anlatacaksın bana?” dedi ve ardından “Dedeciğim arada tam anlamadığım kelimeler de söylüyorsun ama anladım ki dedeciğim, bunlar çok önemli” dedi…  
 
Dedenin gözlerinde bir anlık bir görüntü geçer gibi oldu ve kendi dedesini anımsadı. Ne kadar da çok sohbet ederlerdi dedesiyle… Ne kadar çok kavramı dedesinden feyiz alarak yaşamına adapte etmişti ki…
 
Ongun ve dingin bir yaşamı o da dedesiyle yaptığı sohbetlere borçluydu. İçinden “Bu gün torunuma ne öğretmeliyim?” dedi.
 
Yaşamda bazen bir an gelir ve bir yanıt vermen gerekir ya da yapman için senden bir şey istenir!
 
Bir yanıt; hayatını değiştirecek kadar önemlidir. Aile birliği de bir “evet”le başlamıyor mu? Vereceğin yanıtlar çok kez yaşamını gerçekten etkiler. Hiçbir ayrıntıya da “detay” dememek gereklidir. Bedenimizi düşünelim hangi parçamız için detay diyebiliriz ki?
 
Yaşam ayrıntılarla süregelmektedir. O nedenle hiç bir an ve hiç bir konu detay kategorisine girmemelidir. Bu bağlamda; yaşamımızı değiştirecek söylemler ve yanıtlar da bazen geri dönülemeyecek süreçleri tetikler.
 
Yaşamda her isteneni yapamazsın. Ama yapman gerekeni de yapmadığın için sonra kafanı duvarlara vurabilirsin. Geri dönüş bazen kesinlikle yoktur ve akıl yüreğin önünde olmalıdır…
 
Dede kendi dedesinden aldığı daha başka öğütleri de düşünerek bir yerden başladı o günkü konuşmasına. Dedesi ona en çok aile ve aileye sahip olmayı, ailesine bakan gözler ve edilen sözlere hassasiyet göstermesini her fırsatta öğütlemişti. Ve kişinin hayatında prensipleri olması gerektiğini, bu prensiplerin kişinin “Kendi Doğruları” olduğunu, bu kendi doğruları; başkalarına yanlış gelse de koruması gerektiğini öğütlemişti…
 
Evlat! Bu gün değer yargılarımız ve prensiplerimiz için zamanı geldiğinde ne yapmalıyız, nasıl davranmalıyız sana bununla ilgili birkaç söz söylemek istiyorum”…
 
Bojidar Çipof
6 Kasım 2010 03.30 Yeşilköy
 
Toplam blog
: 336
: 625
Kayıt tarihi
: 29.01.10
 
 

Araştırmacı yazar BOJİDAR ÇİPOF: 1953 yılında İstanbul'da doğdu. Ailesi; Ege Makedonyasından İsta..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara