Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Eylül '16

 
Kategori
Öykü
 

Hikaye bunlar

Hikaye bunlar
 

En güzeli çekip gitmektir aslında, ama kaçmak değil; tüm muhattaplarının önünden ağır ağır geçerek gitmekten söz ediyorum.

Tüm mesele terk etmenin hakkını verebilmektedir.

İşte bu yüzden ‘’Kör ölür badem gözlü olur’’ derler. Ölmüş gibi gideceksin ki ardında bıraktıkların sadece iyi yanlarını hatırlasın...

Ama dönüş apayrı bir mevzudur. Nasıl gidersen git, dönüşüne hiç iyi gözle bakılmaz.

''Dönüşüm muhteşem olacak'' sözü kovulanların, istenmeyenlerin uydurduğu sıradan bir şarkı sözü; beceremeyenlerinse dönüşünü kolaylaştıran bir afyondur.

Kaçarak da gitsen, ölmüş gibi işin hakkını vererek de gitsen; döndüğünde hortlak görmüş gibi olur insanlar.

''Gidişin olsun da dönüşün olmasın'' aslında beddua değil iyi niyetli bir temennidir. Bedduaların gerçek yüzünü, gidip de dönenler çok iyi bilir. Çünkü dönüşler, gidişte umursanmayan hataların perdesini açar ve tüm unutulmak istenenleri yeniden hatırlatır.

Bu yüzden, aynı yeri ikinci kez terk ediyorsan yapacağın tek şey başını önüne eğip uzaklaşmaktır.

Otobüs ağır ağır ayrılırken kasabadan, geceleri uyuyamayan ben motorun sesini duyar duymaz daldım uykuya.

Sıcak bir yaz günü, incirin gölgesindeki sedirde kendimden geçmişim; ağustos böcekleri, yanık ot kokusu ve  vıcık vıcık bir ter içinde. Yarı uyur gibiyim ve babam bana bağırıyor yine ama bu kez yerimde duramıyorum; bir şeyler olacak...

Muavinin sıcak su doldurduğu kağıt bardağa kahve tozunu boşaltırken hesaplıyorum; tam yirmi yıl olmuş. Babamın elini tutup yüzüme vurmasını engellememin üzerinden o kadar yıl geçmiş.

Uyuduğum sedire doğru ittirdiğimde incirin dibine düşüşü geliyor aklıma; babam...

O koca adam çocuk gibi savrulmuştu yere. Canı çok yanmış mıydı acaba?

Yanmıştır elbet ama annem babamdan daha acılı bakmıştı yüzüme. ''Evlat atasını iter mi?'' der gibi.

Bir iki hafta sonra ''Affettim'' demişti babam yarım ağızla ama bir daha da asla eskisi gibi bakmamıştı yüzüme. Üç ay sonra annemi kaybedince, ağır adımlarla çekip gitmiştim memleketimden. Aslında gidiş sebebim yüzüne bakmaya utandığım içindi ama öyle bir gitmiştim ki arkamdan en çok babam ağlamıştı.

Hastaneye kaldırıldığını duyunca müdürden izin alıp yola çıktım. Yıllar önce terk ettiğim ve hayalimde her zaman demir gibi sağlam olan babam hastaydı.

Belki sorunları çözebilirdik gittiğimde. Eskisi gibi olmasak da yine güzel zamanlar geçirebilirdik. Gençliğindeki gibi sert olmadığını söylüyordu herkes. Zaten sorup duruyormuş beni Halil'e. Fotoğraflarıma bakıp kardeşimin telefonundan, gözlerinin yaşını siliyormuş gizli gizli. Neden olmasın, hastanede yanında olursam unutur giderdi belki kırgınlığını.

Kasabaya bir saat kala, sabahın altısında kardeşim aradı. ''Abi babam'' dedi kekeleyerek.

''Babam şey olmuş...''.

''Ne oldu ölmüş mü?'' dedim sakince, ''Evet'' dedi ve ağlamaya başladı.

Babam ölse ben de ölürüm sanırdım eskiden öyle olmuyormuş. Gözlerimi otobüsün camından yola diktim, kalakaldım.

Cenazede yıllardır görmediğim eş dostla dün berabermişiz gibi taziyeleştik, sanki ben hiç buradan gitmemişim gibi kayıtsızdılar gelişime.

Nasıl bir araya gelebildiklerini anlayamadığım, farklı yerlerden tanıdığım bir sürü insan aynı ortamdaydı ve cami bahçesi onları cenazeden çok, düğünde bir araya toplamış kadar şendi.

Memleketin anlamının insan olduğunu o zaman anladım. Eski taş binaları, sokakları, çeşmeleri aynı duran kasabamız bile samimi bir gülüş kalmayınca yabancı gelebiliyordu demek ki insana.

O gece bahçede sabahladık kardeşimle. Dutun altındaki küçük havuzun yanına kurduk masayı. Ovadan gelen tatlı esintinin içindeki binbir çeşit ot kokusuyla yıkandı ruhumuz. Babamı anlattı bana; ben gittikten sonraki yaşantılarını. Dinledikçe, hatıralarımın arasından sıyrılıp gelen insani yanlarını hatırladım. Gece böceklerinin uyuşturan sesleri, rakı ve Halil beni almış yirmi yıl önceye götürmüştü...

Az sonra kapıdan girecekmiş gibiydi ortalık; gelmedi.

Keşke ayık olduğunda da hissettirebilseydi bize bu yanını. Ya da ne bileyim keşke hep o çakırkeyiflik hallerinde beraber olsaydık onunla; keyifli ve hayat doluyken...

Çünkü bir ömür boyu, babam hep asık suratlı ve kuralcı haliyle durdu karşımızda. İçki içerken takındığı bu hayat dolu tavrı çok nadir görürdük biz. Genellikle evimize, anasonlu gecelerin son demlerindeki sinirli hali yansırdı.

Kardeşim bir kağıt uzattı gecenin iyice ilerlemiş bir saatinde; ''Sana yazıp yazıp gönderemediği mektuplardan biri bu'' diyerek. Hiç bir mektubuma yanıt vermeyen babamın, kendisine sakladığı cevapların yazılı olduğu kağıdı aldım.

Diyordu ki babam;

'' Yüreğini dostlar mezarlığına çevirebilecek kadar zapt edebiliyorsan hüznünü, gitmek en kolayıdır aslında. Kalıp da yüzlerine baktığında aynı sıkıntıyı defalarca yaşamaktansa bir kere gidersin ve acılarını yüreğine gömersin. Kalanların sızısı, terk edildikleri için duydukları öfkeyle; senin ki de vefasız olduğun için hafifler... Ortada kalan acı da kendisini sahiplenecek yer bulamadığı için zamanla soğur gider. Bir süre sonra tek gerçek, yani vefasızlığın kalır aklında. Ona da illa ki bir kılıf uydurur, yeri geldiğinde bir mazeret bulup sıyırırsın kendini. Ve gidişlerin mükemmeliyeti üzerine yazdığın yazacağın tüm yazılar, senin hoşuna gitse de; nazarımda bir hikayeden öteye geçmez. Bana, bizi terk edişini haklı gösteremezsin''...

Otobüs Kula rampalarını tırmanırken, kafamda bir gece önce bahçede dinlediklerim, gömlek cebimde hayatında bir kez bile içki içmemiş, bize fiske dahi vurmamış babamın; beni üzmemek için gönderemediği mektubuyla başımı arkaya yaslayıp gözlerimi kapadım. Evet babam haklıydı; gidişimle ilgili mazeretlerimin hepsi uydurulmuş birer hikayeydi. Hiç bir şey onları terk edişimi haklı gösteremezdi ama tüm bu gerçekler bir kez daha sırtımı dönüp gitmeme engel de olamazdı. Ben böyleydim çünkü. Kendimi haklı göstermek için uydurduğum hikayelerin kötü kalpli yalancı kahramanıydım ben...

 

 
Toplam blog
: 17
: 1912
Kayıt tarihi
: 18.02.11
 
 

Okumaktan, yazmaktan keyif alırım ama en çok öyküleri severim. Zevk aldığım için yazar, zevk alıyors..