Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Haziran '11

 
Kategori
Çalışma Yaşamı
 

Hız Hastalığı

Dişimi çektirmek için bir devlet hastanesine gittiğimde gözlemlediklerim, bana çok açık bir şekilde insanların mutsuzluğunun sebeplerinden birini daha gösterdi. 

Gelin, imajinasyon yeteneğimiz ile o güne dönelim ve benim gözlerimle neler gördüğümü görün: Hastanenin kapısından içeri girince, loş bir ortamda bir sürü insan, kimi oturup duvardaki LCD ekranda günün haberlerini izliyor, kimi kuyrukta sıra almayı, kimi doktor bekliyor, kimi bir yerden bir yere gidiyor, kimi elindeki sıra numarasını önündeki cihaza nasıl okutturacağı düşünüyor. Girişte danışmayı görünce yöneldim ve bir isim sordum kendisine, sıra numarası alın dedi, yanıt olarak. Ben de o kuyruğa girdim, sıra numaramı aldım, elimdeki numarayı cihaza okuttum, LCD ekrana bakarak doktoru bekledim ve nihayet biri ismimi anons etti. 

Muayene odasına girdiğimde, 4 diş hekiminin kendi koltuklarında hastalara baktıklarını gördüm ve her doktor, ya hastası ile konuşuyor veya görevli bayana temizlik direktifleri veriyor, ya da sekretere komutlar yağdırıyor veya asistanına ne yapması gerektiğini anlatıyordu. Temiz ve daha aydınlık bir ortamda çalışıyorlardı. Bir süre, kendi doktorumun koltuğuna oturuncaya kadar çevreyi gözlemledim. 

Doktorum, bir yandan bana çay verilmesini söylüyor, bir yandan yeni hastasını muayene ediyor, bir yandan bir öncekinin ağız filmini inceleyip, sekretere yönlendirmeler yapıyor, bir yandan da çalışanlarla şakalaşmaya çalışıyordu. Çok yüksek bir konsantrasyon ile çalıştığını gördüm, dikkati her yerde idi ve hata yapmıyordu. Bravo diye düşünürken, bir hastası ile konuşmasını duydum. “Size daha önce ben mi baktım? Ne söyledim? Hiç hatırlamıyorum, ne zamandı?” sonra bana dönüp, ” o kadar çok hastaya bakıyoruz ki, yüzleri seçemiyorum.” dedi. 

O anda, neden mutsuz olduğunu, neden “kendime zaman ayıramıyorum” “akşama hiç halim kalmıyor, hemen uyuyorum. Kendim için 4 günlüğüne seyahate çıkıyorum.” cümlelerinin sebebini anladım. 

O da hız hastalığına tutulmuştu, belki sebebi performans puanı, belki herkesin hızlı çalışması sonucunda ortama ayak uydurmak istemesi, belki doğrusunun bu olduğunun düşünülmesi, belki daha çok hastaya bakma gerekliliği ama sebebi ne olursa olsun, adını koyamasa bile mekanik bir çalışma ortamı içerisinde, insani teması kaybetmişti. 

Aynı gün, dişimi çektirdim ve dişimi çeken cerrah doktor, yüzüme bile bakmadı, bir kere bile göz göze gelmedik, sert komutlarla dişimi kıra kıra çekti ve işini bitirip, diğer çalışmaya odaklanırken, ben yavaş yavaş koltuktan kalkıp, sessizce ortamı terk ettim. 

Rekabet piyasasında 1970’lerde “maliyet” ile farklılaşmanın yaratıldığını 1980’lerde “kalite”, 1990’lardan sonra ise “hız” ile öne geçme çabalarına tanık olduk, oluyoruz. Ancak şimdi sonuçlarını da görüyoruz, ucuz etin yahnisinden pek hoşnut değiliz, kalite marka ile eşitlendi ve hız insanları robotlaştırdı. 

Oysa ki gerçek rekabet “özgünlük” ile olur. Neden 2000’lerden sonra inovasyon demeye başladık, çünkü kendi özgünlüğümüzü yine kendi potansiyallerimiz ile ortaya koyup, farklılığımızı göstermek için. 

Aynılaşmamak adına, birbirimize daha çok benzemeye başladık, aman dikkat! 

 

Bu yazı, Yeni Yüksektepe Kültür Derneği'ndeki felsefi sohbetler ışığında, Bursa Hakimiyet Gazetesi İnsan Kaynakları için hazırlanmıştır. 

 
Toplam blog
: 68
: 2603
Kayıt tarihi
: 27.05.11
 
 

Çoklu paydaş ortamında çalışma yeteneği, özellikle inovasyon ve kümelenmeyi teşvik etmek için kamu k..