- Kategori
- Güncel
Hızlı adımlarla yürüyen Mustafa Kemal...
Parçalı bulutlu bir havaydı. Hızlı adımlarla yürüyen Mustafa Kemal, iskeleye gelince yavaşladı. Boyaları dökülmüş, direkleri pas tutmuş gemi, dalgaların ortasında bir çocuk oyuncağı gibi duruyordu. Mustafa Kemal ümidini yitirmedi. Ona göre, dağ ne kadar sarp olsa da yol üstünden aşardı. Hiç başka seçeneği yoktu emektar geminin... Karadeniz'in her damlası, bin dalga olsa da varacağı yere varacaktı!
Gemiye adımını atar atmaz yol arkadaşları selam durdular. Mustafa Kemal, onlarla yakından ilgilendi. Birlikte güverteye çıktılar. Hava giderek bozuyordu. Az sonra kaptan geldi. Kendisini saygılı bir biçimde tanıttı:
- Ben İsmail Hakkı... Buyurun Paşa'm.
- Kaç yıllık kaptansın?
- 27 yıllık kaptanım Paşa'm.
- Bu kez yapacağın yolculuk çok önemli, dedi. Bu iş için sadece dümen tutmak yetmiyor. Gözünü dört açacaksın!.
- Başım üstüne Paşa'm.
Mustafa Kemal, gözlerini kaptandan ayırmadan:
- Hep kıyıya yakın gideceğiz.
- Ya karaya oturursak!..
- Ustalık işte burda.
- Bu denizi hiç tanımam aksi gibi. Marmara olsa gözü kapalı giderim...
- Pusula var mı?
Kaptan biraz ürkek, biraz suçlu:
- Pusula bozuk, dedi kısaca...
Fakat o kızmadı, kaptanı son kez uyardı:
- İngilizler, her an önümüze çıkabilirler... Torpilleyebilirler gemiyi... Böyle bir şey olursa karaya çıkabilelim. Bu yüzden kıyıdan hiç ayrılma.
Az sonra yolculuk başlamıştı. Mustafa Kemal dönüp İstanbul'a baktı. Biliyordu ki, uzun süre göremeyecekti bu şehri. Çünkü İstanbul, İngiliz zırhlısının gölgesinde tutsaktı.
İşte Mustafa Kemal, ulusunu kurtarmayı bu şartlarda göze alıyordu. Üstlendiği sorumluluk büyüktü. Otuz sekiz yaşında; bütün gücü, bütün ordusu şimdilik yalnız kendisiydi... Bir de gemideki iki doktorla, altı subay ve birkaç görevli...
Mustafa Kemal, yapması gereken şeyi yaptığını biliyordu. Bu deniz geçilecekti.
"Ulusal direnişi İstanbul'dan değil, Anadolu'dan yönetmek kaçınılmazdı."
O sırada yaveri geldi, elinde bir telgraf vardı. Aldı, okudu: İstanbul Hükümeti, "Geri dön!" diyordu. Yaver merak içinde sordu:
- Cevap verecek miyiz?
- Geri dönmeyeceğiz, dedi Mustafa Kemal. Cevap da vermeyeceğiz!
Yaver, selam verip çıktı. Ancak bir süre sonra; elinde ikinci, üçüncü telgraflarla tekrar geldi. Mustafa Kemal, bunun ardından olacakları adı gibi biliyordu. Çok geçmeden İngiliz torpidosu geminin ardına düşecekti... Fakat epey yol almışlardı. torpidoya yakalanmadan Samsun'a ulaşabilme olasılığı hala vardı.
Sabah, kamaranın ıslak camından dışarıya baktı. Derken bir şeyler; hayal gibi, gölge gibi belli belirsiz görünür oldu. Evet, evet, Karadeniz'in sisli yamaçlarıydı gördüğü!.. Bu sırada Bandırma Gemisi giderek yavaşladı ve motorun sesi sustu.
Mustafa Kemal, gene parçalı bulutlu bir havada iskelede kendisini bekleyen Samsunlulara doğru yürüdü. (SAMSUN'A DOĞRU - Selahattin ARSLAN )
"İzmir dün işgal edildi. Halk, sessiz ve üzgün seyretti." (İstiklal Harbi Gazetesi 16 Mayıs 1919)
"Kolordu Kumandanı Ali Nadir Paşa'nın "Mukavemet edilmemesi" emri yüzünden Türk Kuvvetleri kışlalarına çekildiler... İngiliz, Fransız, Yunan bahriye silahendazları, öğleden sonra, mevkii müstahkemleri, kaleleri işgal ettiler.
"Dahiliye Nazırı ise "İşgal vukuuna dair Bab-ı Aliye verilmiş bir malumat yoktur. Mütareke şartları hükümleri icabından olmakla, mukavemet edilmemesi lüzumu tabidir.
"Venizelos'un Rumlara mesajı:
"İzmir'i işgale davet edildik.
"İzmir Valisi İzzet, işgal haberlerini tekzip ediyor." (İstiklal Harbi Gazetesi 16-17 Mayıs 1919)
"İzmir'de katliam. Yunan işgal kuvvetleri, önceki gün saat 08.40'ta karaya çıktı. Metropolit tarafından takdis edildi. Şehirdeki tecavüz ve yağmanın bir türlü sonu gelmiyor. Çok sayıda şehit verdik.
"İşgalin ilk kurşunu. İlk şehidimiz Gazeteci Osman Nevres (Müstear adıyla Hasan Tahsin), Efzun Alayı'nın sancaktarını rövolver kurşunu ile yıktıktan sonra, süngü darbeleriyle şehit edildi." (İstiklal Harbi Gazetesi 16-17 Mayıs 1919)
Hızlı adımlarıyla yürüyen Mustafa Kemal...