Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mart '08

 
Kategori
Anılar
 

Hocalar ve çocukları

Hocalar ve çocukları
 

Protokol


Bugün çocuk yetiştirme yöntemlerinden örnekler sunacağım. Yalnız anlattıklarıma bakıp, tüm din görevlilerinin böyle olduğu düşünülmemelidir. Bunlar belki istisnadır ama gerçektir.

Müftü, çocuğunu yürümeye başladığı andan itibaren daireye getirir. Babasına hürmeten görevliler, ona aşırı tolerans gösterirler. Bu müsamaha zamanla ondaki güven duygusunu tetikler ve şımarmasına sebep olur. Dairede, giderek ali kıran baş kesen haline gelir.

Herşeyi karıştırır, her şeye karışır, memurun masasına oturarak işini engeller. Öyle bir an gelir ki, tüm görevliler çocuktan illallah eder. Müftünün bundan hiç haberi olmaz. Çünkü kimse, "hocam artık bu çocuğu daireye getirmeyin, bize kök söktürüyor" diyemez.

Kur'an Kursu hocası çocuğunu kursa getirir. Öğrenciler, hocalarının çocuğuna alaka gösterir. Kısa sürede kursun ilgi odağı olur. Yapma, etme sözlerini dinlemez; dur, durak bilmez. İyi veya kötü, her davranışı hoşgörüyle karşılandığından, seviliyor olmanın etkisiyle şımardıkça şımarır. Sonunda ele avuca sığmaz olur.

Din görevlisi küçük yaştaki çocuğunu camiiye getirir. Babası sebebiyle cemaat çocuğa, oldukça müsamahakar davranır. Sever, okşar, pohpohlar; yaramazlıklarına ses çıkarmaz. Çocuk, camideki insanlardan gördüğü bu tolerans sebebiyle şımarmaya başlar. Sonunda, camiide ve cemaat arasında kendi dokunulmazlığını ilan eder.

Artık, babası namaz kıldırırken bir köşede oturmaz. Safların arasında dolaşır, tesbihleri oraya buraya dağıtır, cemaatin ruku ve secdesini aksatır. Kısacası çocuk, o küçük yaşta babasının camiideki önemini anlamıştır. Bu nedenle kendisine kimsenin dokunamayacağının farkındadır.

Bu durumlar, çocuk biraz olgunlaşıp gerçekle yüzleşinceye kadar devam eder. Okul hayatının ilk yılında ise, dışarıdaki insanların kendini hiç önemsemediğini farketmeye başlar. İşte burası, onun hayatının dönüm noktası olur ve önüne farklı seçenekler çıkar.

Ya normalleşecektir, ya uğradığı hayal kırıklığı sebebiyle içine kapanıp çevreye küsecektir yahut ta isyankar biri olacaktır.

Görev yaptığım sıralarda, ilahiyat mezunu bir öğretmen tanıdığım kürsüde konuşmak için izin istedi. Peki dedim. Kürsüye çıktı, "çocuk terbiyesi" üzerine güzel bir va'z verdi. Bir müddet sonra, bir vesileyle misafiri oldum. Öğretmenin, biri kız, diğeri erkek 6 ila 8 yaşları arasında, ele avuca sığmaz iki çocuğu vardı.

Adet olduğu üzere bize, çay yanında kurabiye vs. ikram ettiler. Çocuklar, ana/ babalarının gözleri önünde, eşimle benim tabaklarımızdaki tuzlu kurabiyeleri kendi tabaklarındaki tatlı kurabiyelerle değiştirdiler. Onlar ise bu hareketi görmezden geldiler. Tabi çocukların devirdiği çamlar sadece bundan ibaret değildi. Bir çocuklara baktım, bir de öğretmenin va'zda anlattıklarını düşündüm ve hayretler içinde kaldım. Demek ki, söylemekle yapmak farklı şeylerdi.

Anlattıklarım, yaşanmış ve hala yaşanmakta olan olaylardır. Yani kurgulama değildir. Fakat bütün din görevlilerinin böyle olduğu da düşünülmemelidir. Bu kesimden örnek vermemin sebebi, çocuk terbiyesi üzerine halka sık sık va'z verenlerin hali pür melalini görmeniz içindir. Yani terzi, herkesin söküğünü dikerken, kendisininkini dikememekte ve arkası görünmektedir.

Bu meseleyi aklıma düşüren, üç gün önce sağlık bakanımızın eşi ve küçük kızıyla protokol sıralarındaki görüntüleri oldu. Çocuk bir annesinin, bir Başbakan'ın eşinin kucağına gidip geliyor; bakan kızı olduğu için, herkes ona sempatiyle bakıyordu. İşte bu durum bana geçmişte yaşadıklarımı hatırlattı.

Kendi kendime, eskiden protokolün bir ciddiyeti vardı ama biz, onu da "arabeskleştirdik" diye düşündüm. Bir bakan eşinin protokolde, üstelik çocuğuyla arz-ı endam etmesi çok mu gereklidir? Garipsediğim bir başka konu ise, Başbakanımızın ve bazı bakanlarımızın hanımları, sanki kocalarıyla bir görev paylaşımı içindeymiş gibi duruyorlar. Neredeyse her yerde boy gösteriyorlar. Eğer bu işe çok meraklı iseler, seçimlere katılsınlar ve vekil seçilip, bakan olsunlar.

Hükümet yetkililerinin hanımlarının, her resmi ortamı şereflendirmeleri gibi bir zaruret nereden çıkmıştır anlamıyorum. Erdoğan'ın halka hitap ettiği sahneden, Emine Hanım el sallamasa olmaz mı? Her yurtdışı ziyaretine gitmese, eşinin egemenliğini kendisine bıraksa neyimiz eksilir? Bence hiç bir şeyimiz eksilmez. Sahi Baykal'ın eşini göreniniz var mı?

Ahmet Hakan, yönetimdekilerin köylülüğünden sözeden bir yazı yazmıştı da çok kızmıştım. Bunları gördükten sonra galiba fikrim değişti. Genç kadınların elini öpmek gibi, bana son derece gereksiz ve abuk gelen asalet gösterilerini benimsemesem de, yüksek bir makamı temsil etmenin bazı kuralları olması gerektiğine inanmaya başladım.

En kısa zamanda bu konuya eğilinmeli...

Resim: www.giresunmesem.k12.tr/.../f%20protokol.jpg

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..