Hocayla seçim konusunda sohbet…

“Hayırlı Cuma’lar hocam”

“Hoş geldin evladım. Senin de Cuma’n hayırlı olsun.”

“Nasılsınız hocam?”

“Allaha şükür, iyiyim evladım,  sen nasılsın bakalım?”

“Ben de iyiyim hocam. Uzun zamandır sizinle görüşemiyorduk. Size sorularım birikti. Bugün güncel bir soru sormak istiyorum.”

“Sor bakalım evladım.”

“Hocam, biliyorsunuz önümüzdeki ay milletvekili seçimleri var. Bu seçimlerde din faktörünü kullanmak doğru mudur?”

“Böyle bir soru sormak da nereden aklına geldi? Biliyorsun ben siyasetten uzak, Kuran-ı Kerim’e bağlı bir kişiyim. Böyle bir soruya nasıl cevap verebilirim?”

“O zaman konuyu ben açayım, siz dinî bakımdan bana ışık tutun.”

“Aman beni siyasete karıştırma da, din konusunda sana yardımcı olayım.”

“Tamam hocam. Herkesin bildiği ama bazılarının inkar ettiği gibi Anayasa’mızın 2. Maddesi şöyle der:

Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

Dördüncü maddesi de, ikinci maddeye vurgu yaparak, şu şekilde yer alır.

Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.

Bu ikinci maddedeki, adalet, Atatürk milliyetçilği ve lâİklik şu anda uygulanmıyor ve bu şartlarda seçime gidiyoruz. Şimdi benim esas sormak istediğim şu hocam?  Tarafsız olması gereken bir kişi elinde Kuran, belirli bir partiye oy istemesi, diğer taraftan, bir semtimizde çakma Kabe maketi yapılması ile , Kuran’ın pasta haline getirilip yenmesi, bütün bunlar dini bakımdan doğru mudur?”

“Şimdi evladım, olayın siyasi ve hukuki kısmı konusunda bir şey söyleyemem. Ama sana tarihten bazı örnekler verebilirim.”

“Hangi örnekler hocam?”

“Dört halifeden sonra halifelik Emeviler’e geçmişti. Emevi halifelerinden Muaviye ve Yezit zalim ve hak yiyen halifeler olarak tanınmaktadır. Hatta Muaviye’nin servetine servet katmak için kurduğu bir sistemle gizli yollardan şarap ticaret yaptığı söylenir. Müminlerin halifesi olması gereken Allah’ın ve Peygamber’in yeryüzündeki namazlı niyazlı vekili ve gölgesi  Kanuni servetine servet katmak için Kur’an temel yasaklarından birini sürekli çiğneyen bir zalim olarak bilinir. Dikkat ettin mi evladım? İslam aleminde çocuklarına Muaviye veya Yezit ismini koyan kişi duydun mu?

“Duymadım hocam.”

“Devam edeyim evladım. Bu Emeviler halkı kandırmak için Kur’an ın sayfalarını baş üstünde meydan meydan gezdiriyorlardı, ama hükümlerini sürekli ayaklar altında çiğniyordu.”

“Yani aynen günümüzde saltanat dincilerinin yaptıkları gibi mi hocam?”

“Günümüzü karıştırma şimdi evladım.”

“Peki hocam. O zaman şöyle sorayım. Devleti yöneten kişilerin kazançlarının ve servetlerinin helal olması gerekmez mi?”

“Sadece devletin başındaki kişilerin değil, her müminin servetinin helal kaynaklardan elde edilmiş olması gerekir evladım. Hatta kurumların başındaki kişilerin şahsi harcamalarını, kendi ceplerinden yapmaları, bağlı bulundukları kuruma yük olmamaları gerekir. Helal kazanç ve harcama bunu gerektirir.”

“Peki hocam, her namaz kılan sonunda cennete gider mi? Bu konuda ayetler var mı?”

“Onu Allah bilir evladım. Ancak sana bu konuda bir ayet söyleyeyim. Maun  suresi şöyle der:

“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, Onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar (namazlarıyla) gösteriş yaparlar.”

Bu ayetten de anlaşılacağı gibi, gösteriş için, oy toplamak için dindar görünüp, diğer taraftan haksız yollardan servetlerine servet katanlar ve kul hakkı yiyenler Allah tarafından kabul görmeyeceklerdir.”

“Anladım hocam. Verdiğiniz bilgiler için teşekkürler. Tekrar Cuma’nız hayırlı olsun.”

“Sağol evladım. Selametle…”