- Kategori
- Gündelik Yaşam
Hoşçakal güzel köy...

Beş aylık köy maceram sona erdi. Evim ile köy arasındaki mesafe bu kadar uzak olmasaydı belki bir dönem daha kalıp baharı karşılamak isterdim.16 yıldır merkezde öğretmenlik yapıyorum. Şu son 5 ay bana güzel şeyler kazandırdı.
Okulumuzun bahçesi limon ve portakal doluydu. Malum Antalya' da yaşıyorum olacak o kadar.Portakalı pazardan almakla dalından koparıp yemek çok başka şeymiş meğer. Hele o limon ağaçları yok mu!
Aşık oldum ben limon ağaçlarına. Evet biliyorum limon ekşi, ama ağacı öylesine sevimli, öylesine içten, öylesine sıcak ki. Sarı ve yeşilin o muhteşem uyumunu eminim başka hiç bir şeyde göremezssiniz..Sanki limonlar ve yaprakları sohbet ediyor gibiler..
Ve okulun hemen bir alt sokağına taşınan Suriyeli aile... Aslında hükemetin, Suriye'den savaştan kaçan insanları bu denli denetimsiz ve kontrolsüz ülkemize almasına şiddetle karşıydım. Halada karşıyım. Ama şöyle bir gerçek var ki savaştan kaçan o insanlarla her sabah karşılaşmak onların yaşamına tanık olmak çok farklı bir duygu..Öyle bir bakışları var ki sadece birleri onlara bir "merhaba" desin istiyorlar. Öyle bir bakıyorlar ki sadece kabullenilmek istiyorlar. Bu zamana kadar hiç farkedememişim: "yeryüzünde en güzel gözler bir dost arayan gözler".. Ve bende dost oldum Adile teyze ve kzılarıyla..
Ben onlara ekmek götürdüm, onlar bana Suriye' den getirdikleri salçadan verdiler. Ben onlara kıyafet götürdüm, onlar bana turşu verdi. Hiç bir şeyin altında kalmak istemiyorlardı.Ne zaman saçın üzerinde yufka pişirseler bana gönderiyorlardı. Bir gün yanlarına uğradım Adile teyze bana kahve yaptı. Suriye' de kalan çocuklarının fotoğraflarını gösterdi.Derken bir süre sonra Adile teyzeler ordan ayrılmak zorunda kaldı. Jandarma ve bir tercüman geldi. Tercüman bana "Bu Suriyeli aileden bir rahatsızlığınız var mı ?" diye sordu. Hayır dedim. "Ben onları seviyorum" dedim. Tercüman Adile teyzeye döndü ve arapça birşeyler dedi.
Daha sonra Adile teyze gözlerimin içine bakarak "Allah da seni sevsin kzım" dedi. Sarsıldım. Bir mıh gibi çakıldı bu sözler hem aklıma hem yüreğime.. Ailem ,eşim, çocuklarım arkdaşlarım ne çok kişi bana " Seni seviyorum" demişti. Ama şimdiye kadar hiç kimse bana "Allah da seni sevsin" dememişti.
Duyabileceğim en güzel dua bu olmalı diye düşündüm. Ve Adile teyzenin ellerini öperken göz göze gelemedik. Çünkü gözlerimiz dolmuştu ve bir saniye bile baksak gözyaşlarımıza hakim olmamaız imkansızdı..
Ve o güzelim köy çocukları. Naz nedir bilmezler. Kapris yapmak akıllarına gelmezler. Şımarmak mı o da ne yanından geçmezler. "Benim kalemim, benim silgim, benim boyam" Böyle cümleler yok onların sözlüğünde. Öğretmek zorunda olmadığınız tek şey köy çocuğuna "paylaşmak".Hani şehirdeki
Anneler çocuklarını yuvaya gönderiyor ya paylaşmasını öğrensin diye.. Köyde öyle bir şey yok.Herşey herkesin..
Bu arada çok fena alıştım köy terayağlarına, yumurtalarına..Köye giderken yoluma çıkan tavukllar keçi sürüleri, sincaplarda işin diğer renkli kısmı. İşet böyle.. Nar, limon ve portakal ağçalarıyla dolu
bu güzel köyü unutmam münkün değil. Hoşçakal Güloluk köyü..