Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Haziran '12

 
Kategori
Siyaset
 

Hukuksuzluğun AYİM marifetiyle meşrulaştırılması

Hukuksuzluğun AYİM marifetiyle meşrulaştırılması
 

ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ


Darbe dönemleri incelendiğinde, ülkeyi bu sürece sürükleyen sebeplerin başında siyasi istikrarsızlık ile birlikte, burjuvazinin kendini hissettiren işçi sınıfı hareketinden ve devrimci örgütlenmeden duyulan korkunun olduğu görülecektir.

Aslında 12 Mart muhtırası ,12 Eylül’ün bir nevi provası şeklinde olmuştur. Sosyalist örgütlerin kapatılması, devrimcilerin tutuklanıp işkencelerden geçirilmesi, devrimci gençliğin 3 liderinin asılarak idam edilmesi ve devrimci Kemalist askerlerin TSK’den hukuksuz bir şekilde tasfiye edilmesi bunun en çarpıcı örnekleridir.12 Mart yarı askeri diktatörlüğü, 27 Mayıs’ın getirdiği liberal Anayasayı yürürlükten kaldırmamış, fakat bazı önemli yönlerini kırpmıştır. Siyasal davaların olağanüstü koşullar altında görülmesi amacıyla tesis edilen Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde yapılan tasfiyelerin meşrulaştırılması amacıyla kurulan Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin (AYİM) yolu ilk olarak 12 Mart rejimi ile açılmıştır.

Bilindiği gibi Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) 12 Mart muhtırasının hemen ertesinde, 4 Temmuz 1972 yılında kurulmuş, tamamen olağanüstü koşullarda ve hukuksuzca TSK’den ihraç edilen subay ve astsubayların tasfiyelerini meşrulaştırmaya yönelik bir amaca hizmet etmiştir. Sicilleri ve özlük işlemleri Genelkurmay Başkanlığınca düzenlenen, 3 üyesi hakim sınıfından,2  üyesi ise kurmay subay sınıfından oluşan bir mahkemenin bugünün şartlarında bile aldığı kararlar tartışılıyorken, olağanüstü koşullar dediğimiz darbe süreçlerinde vermiş olduğu kararların adil ve tarafsız olduğunu söylemek ise imkansızdır. Özellikle bu mahkemenin idare tarafından yargı yolu olarak gösterilmesi başlı başına bir hukuksuzluk örneğidir. Yargı sisteminde çift başlılığa örmek olarak gösterilen ve dünyada eşi benzeri olmayan Askeri Yüksek İdare Mahkemesi,1602 sayılı kanunun 21.maddesi ile adil bir yargılama yapamayacağını itiraf etmektedir. ”İdari yargı yetkisi, idari işlem ve eylemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır.Yerindelik denetimi yapılamaz. İdarenin takdir yetkisini kaldıracak tarzda hüküm verilemez”

Her darbe sürecinden sonra, baskı ve vesayetin devam edebilmesi için bir çok yasa ve yönetmelik değiştirilmiş, bu sayede cuntanın uzun yıllar devam etmesinin yolları açılmıştır. 12 Mart muhtırasından sonra AYİM’nin kurulması,12 Eylül darbesinden sonra 1983 yılında TSK personel kanununda re’sen emekliliği düzenleyen maddeler ve 28 Şubat Post-modern darbesinden sonra 1998 yılında yapılan subay ve astsubay sicil yönetmelikleri vs…

TSK’de disiplinin tesisi olmazsa olmazlardandır. Bunun için kanun ve yönetmeliklerle sicil amirlerine bir takım yetkiler verilmiştir. Ancak bu yetkilerin, keyfi ve maksatlı uygulamalara yol açacak şekilde düzenlenmesi ise tam bir dikta rejiminin tezahürü şeklinde olmuştur. Her ne kadar Avrupa insan hakları sözleşmeleri ve Anayasaya aykırı olsa bile,TSK’de disiplin kabahatinin olduğu durumlarda amirler, astlarına hürriyeti kısıtlayıcı oda ve göz hapsi cezaları vermekte ve hatta bu cezalar gerekçe gösterilerek kişinin meslekten çıkarılmasına da karar verilmektedir. Bu işlemlere karşı ise AYİM’nin adres gösterilmesi, yapılan işlemin meşru bir zemine oturtulması ile son bulmaktadır. Olaylara bu açıdan bakıldığında; bütün işlemlerin yasal yollar izlenerek, tamamen meşru olduğu sonucu çıkarılabilir. Ancak; personele verilen disiplin cezaları Anayasanın 129.maddesi ile yargı konusu yapılamamakta, bu cezaların neticesinde kişi hakkında disiplinsizlik adı altında verilen re’sen emeklilik kararları ise sözde Yargı yolu açık idari işlemler  olarak tanımlanmaktadır. Bu sonuç hukuksuzluğun meşrulaştırılması değildir de nedir?

12 Eylül 2010 yılında yapılan referandum öncesi Sn.Başbakan meydanlarda, “darbelerin açtığı yaraları saracağız” diyerek referanduma destek istemiş ve istediğini de almıştır. Bu referandum ile birlikte Anayasanın 125.maddesi  “Yüksek Askeri Şuranın terfi ve kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma işlemleri hariç,h er türlü ilişik kesme işlemlerine yargı yolu açılmıştır.” şeklinde değiştirilerek YAŞ kararları ile TSK’den ilişiği kesilenlere yargı yolu açılmıştır. Bunun akabinde YAŞ kararları ile ilişiği kesilenler AYİM’ne müracaat etmiş ve bir çoğunun başvurusu red edilmiştir. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin(AYİM) adil bir yargılama yapamayacağı anlaşıldığından, 22 Mart 2011 tarihinde TBMM eliyle af kanunu niteliğinde olan 6191 sayılı yasanın geçici 32.maddesi çıkarılmıştır. Bu kanunun ilk paragrafında “12 Mart 1971 tarihinden bu kanunun yayımı tarihine kadar Yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askeri Şura kararları ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler” denilerek yasadan faydalanacaklar belirtilmiş ve başvuruların kabulü Milli Savunma Bakanının takdirine bırakılmıştır. 4606 başvurudan sadece YAŞ kararı ile ilişiği kesilen 1518 kişi ile 12 Eylül sonrası dönemde atılan 80 kadar sol görüşlü asker faydalanmış,YAŞ kararı ile ilişiği kesilen 250 kişi,sözde yargı yolu açık işlemle ilişiği kesilen 1991 kişi ile askeri öğrenciler kapsam dışı kalmıştır.

Cuntacı zihniyet tarafından bugüne kadar yapılan hukuksuzluklar, bu defa TBMM tarafından Anayasa çiğnenerek gerçekleştirilmiştir. Söz konusu kanunla Milli Savunma Bakanına verilen bu takdir yetkisi, bir nevi (Haşa) ölüyü diriltme yetkisi şeklinde de yorumlanabilir. Çünkü Sn.Bakanın hangi kriterleri göz önüne alarak, YAŞ kararı ile ilişiği kesilen 250 kişi ile sözde yargı yolu açık işlemlerle  ilişiği kesilen 1991 kişiye Red cevabı verdiği bilinmemektedir. Bu gerekçelerin neler olduğu Sn.Bakan tarafından derhal açıklanmalıdır. Aksi taktirde devlete ve kurumlarına olan güven ciddi yaralar alacaktır.

  

 
Toplam blog
: 9
: 692
Kayıt tarihi
: 29.05.12
 
 

Türk Silahlı Kuvvetleri'nden yargı kararı olmadan re'sen emekli edilen ve özlük hakları için müca..