Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ocak '12

 
Kategori
Sinema
 

Hür Adam

Hür Adam
 

Hür Adam


Film: Hür Adam

Tür: Biyografi

Puan: 10 Üzerinden 4

Uzun zamandır en çok merak ettiğim filmi sonunda izleme fırsatı buldum. Filmi işin siyaset kısmına hiç değinmeden yorumlamaya başlayalım.

Ancak bu uzun yazıyı okumanızın filmden birşeyler anlama ihtimalini artıracağını garanti edebilirim. Zira yönetmen o kadar abartıya kaçmış ki bu yazı gibi bir filmi izleme klavuzu olmadan filmi izlemenizin filmden hiçbirşey anlamadan 2.5 saatinizi ziyan etmek anlamına geleceğini söyleyebilirim.

Şimdi filmi önce teknik açıdan inceleyelim ve filmin sorunlarına madde madde değinelim.

 

10 ADIMDA FİLM NASIL MAHVEDİLİR ?

 

1) Kötü Oyunculuk

Evvela çekim teknik ve kalitesi oldukça iyi. Yani göze hoş gelen sahneler ve akıcılık güzel. Filmde karanlık sahnelerdeki ışıklandırma çok daha güzel olabilirdi ama ışık meselesi çözülememiş anlaşılan. Bir de Türk filmlerinin genel sorunu karşımıza burada da çıkıyor. Kötü oyunculuk...

Kaliteli oyunculuklarıyla kendilerini tanıdığımız Kurtlar Vadisinin Zülfikar Ağa'sı ve çeşitli dizilerden aşina olduğumuz oyuncular da filmde rol almış, filmi zenginleştirmişler ama malesef filmin başrolünün oyunculuğu hem gözü hem kulakları tırmalıyor.

Bir oyuncu fiziksel olarak Saidi Nursiye benziyor diye başrolü alıyorsa ortada bir sorun var demektir. Kaliteli oyunculuğu olan birisi bu rolü alabilir ve makyajla da benzetilebilirdi. Bu da filmin mahvolması engelleyebilirdi diye düşünüyorum.

Filmin sonlarına doğru başrolün performansı artsa da baş kısımlar oyunculuk kalitesini yerlerde süründürücü sahnelerle dolu.

Böyle bir organizasyona bu kötü oyunculuk yakışmamış. Filmdeki yardımcı oyuncuların oyunculuğunun başrolünkinden daha iyi olması biraz beyin bulandırıyor. Yani filmi izlemek istiyorsanız biraz sabırlı olmanız gerekiyor. Giden 5 puanın ikisi oyunculuktan gidiyor.

 

2) Manasız bir volkanik patlama efekti

İkinci olarak filmin mantık uyumluluğuna bakalım. Filmi önyargıyla izleyen birisi için filmin ilk on dakikası beyin felci geçirmesine sebebiyet verebilir.

Filme uhrevi hava katmak için Jurassic park vari bir volkan patlaması sahnesine hiç gerek yoktu ki; filmin kalitesini kısa sürede ortadan kaldıran bir sahne olmuş bu.

Zira bir volkanın dibinde patladığı bir insanın hayatta kalamayacağı düşüncesi yüzünden iki buçuk saatlik filmin en az 15 dakikası boyunca volkanik patlamaların etkilerini düşünerek filmi kaçırıyorsunuz.

3) Rusların esirlere mükemmel misafirperverliği

İkinci beyin fonksiyonu öldüren hadise ise Rus başkomutanıyla ilgili çekilen sahneydi. Eğer Rusları savaş meydanında tanıyorsak, hiçbir Rus askeri başkomutanın önünde ayağa kalkmayan bir adama o kadar nazik davranmaz gibi geliyor bana (hele ki savaşta).

 

4) Rus generalin Saidi Nursi'den özür dilemesi

Ayrıca Rus başkomutanının gerçekten Saidi Nursi'den özür dileyip dilemediğini de bir düşünmek lazım. Kısacası bu kısımlar için bir tarihçinin belge sunması fena olmaz, zira eğer bu kısım işin artistik boyutundan ibaretse filmi mahvetmeye yetmiş de artmış.

 

5) Esir kampında dalgalanan devrim sonrası Rus bayrağı

Bir de Saidi Nursinin esir kampında olduğu sahnede günümüz Rusyasının bayrağı olmasını da pek çözebilmiş değilim.

Bildiğim kadarıyla şu anki Rus bayrağı SSCB'nin çöküşünden sonra kabul edilmiş olan bayraktır. Umarım filmi aceleyle çekelim derken Mısır çarşısından alınan Rus bayrağını kullanmamışlardır o sahnede.

Eğer yanılıyorsam düzeltmekten memnun olurum ama böyle önemli bir hata yapılmışsa bu da ayrı bir sorun teşkil eder. İki puan da buralardan gider.

 

6) Rus generalin bir esirden özür dilemesi

Bir diğer sahnede Rus general "özür dilerim hocaefendi" demeseydi ama onun canını daha akla yatkın şekilde bağışlasaydı Saidi Nursi Hür Adamlığından birşey yitirmez, biz de filmi "Yok artık daha neler" demeden izleyebilirdik. Neyse bu da giden iki puanın açıklamasıydı.

 

7) İbadet sahnelerinin körün gözüne parmak sokarcasına çekilmesi

Bir hocanın hayatı anlatılırken ibadet sahnelerinin çok dikkatli çekilmesi gerekirdi. Bir kere ibadet sahneleri o kadar risklidir ki oyuncunun adeta döktürmesi gerekir. Çünkü ibadet tamamen samimiyet ve açıklık üzerine kurulu bir sistemdir.

Dolayısıyla ibadet sahnesini izleyen seyirci asla yapmacıklık hissetmemeliydi. Oysa bu filmde bir ibadet sahnesi ne kadar kötü çekilebilir sorularının cevabını görebiliyoruz.

Eeee amma yaptın Jack Amca adam daha nasıl çekseydi? diyorsanız size Malcolm X filmini örnek gösteririm. O filmde bir Hristiyanın islami ibadet sahnesi o kadar mükemmel çekilmiş ki neredeyse oyuncunun gerçekten müslüman olduğunu zannedersiniz.

Ya da Antony Quinn'e bir bakalıkm. Antony amcamız o kadar mükemmel oynamış ki Çağrı filmini izleyen bir kimse Antony amcamızın katıksız bir Hristiyan olabileğini aklından bile geçirmemiştir o sırada. Kastettiğim ibadet sahnesi böyle bir şey olmalıydı. Kaliteli oyunculuk budur.

Yani ibadet eden kişinin gövde gösterisi yapar gibi kameranın objektifine baka baka ve bağıra bağıra ibadet etmesi insanda çok çirkin bir etki yaratıyor. Yine filmden kopuyorsunuz.

 

8) Kusursuzluk takıntısı

Gerçekçilik ilkesiyle birebir benzeşen bu ilkenin bu filmde ayaklar altında süründüğünü görüyoruz. Hayatı anlatılan şahıs mübarek de olsa birkaç eksik ve olumsuz davranışının da gösterilmesi onun bir insan olduğunu unutmamızı engelleyebilirdi.

Yine Çağrı filminden örnek verelim. Hz. Hamza bile sıkı bir kafir olarak gösteriliyor ama Hz. Muhammed (S.A.V)'nin peygamberliğinin ardından islama geçerek onun yanında yer alıyordu.

Saidi Nursi ise hayatının hiçbir döneminde hiçbir yanlış yapmadan kusursuz bir hayat yaşamış gibi gösteriliyor. Dolayısıyla yine filmden kopuyorsunuz.

Ayrıca kullanılan dilin de kusursuz ve adeta Zeki Müren'inki kadar kaliteli bir İstanbul Türkçesi olması da biraz rahatsız edici olmuş. Günlük yaşamda kullanılan tonda konuşan bir hoca da pekala mülayim olabilirdi. Hiç değilse günlük dil abartılmasaydı diyorsunuz ama bu da mutlaka yönetmenin o kafasından silip atamadığı "Tarz"ının eseri olmuş anlaşılan.

 

9) Mustafa Kemal'le birlikte çekilen sahneler

a) Gelelim Saidi Nursinin mahkeme ve Mustafa Kemal karşısında bacak bacak üstüne atarak ve sert üslupla konuşma sahnelerine.

Elbette ki hayatı anlatılan şahsın başı dik ve hiçbir güce boyun eğmez gösterilmesi normaldir ama filmin yönetmeni gerçeklik ilkesini çiğneyerek izleyiciyi filmden koparmış.

Yani Saidi Nursi Mustafa Kemal'le konuşurken gerçekte olduğu gibi bacak bacak üstüne atmasaydı da yine Hür Adam olurdu. Ayrıca huzur ve ağırbaşılığı kendisine şiar edinmiş bir hocanın tam da olmadığı şekilde asileşmesi onun mülayim kimliğiyle de çelişmiş.

Yani izleyiciyi Polat Alemdar raconuyla hoca mülayimliği arasında gidip gelen ikircikli bir kişilikle başbaşa bırakmışlar; ki bu işin zararı en çok yine Saidi Nursi'nin orijinal hayat hikayesine vermiş.

Ayrıca Mustafa Kemal'le konuşan bir hocanın kapıda onlarca silahlı yaver varken ülkenin en güçlü adamına "paşa paşa efendi ol alırım façanı" der gibi bağırıp o odadan elini kolunu sallayarak çıkması da dünyanın binlerce yıllık askeri olaylar geçmişine ters bir durumdur.

Şöyle düşünelim. Birisinin Fatihin ya da Kanuni'nin odasına girip "hünkar hünkar aklını başına al" dedikten sonra kaç parça halinde o odadan çıkabileceğini bir düşünün. Arada pek fark yok.

Yönetmene bu salakça sahneyi çekerken kafasından ne geçtiği sorulduğunda "Bu yönetmenin tarzıdır" gibi biyografi filminin ruhunu emen bir cevap vermiş olması da filmi kurtaramamış doğrusu.

Yani adam gibi biyografi filmi çekiyorsan gerçeklere uygun abartma kullanacaksın ki insanlar açıktan eleştirmesinler değil mi?

Kısacası yönetmen bu sahneyi çekerken ne kadar gerildiğini ve aklı sıra tarz yapmak istediğini körün gözüne parmak sokar gibi göstermek istemiş ve tam da burada saçıp sıvamış.

b) Mustafa Kemal'le geçen konuşmanın içeriği

Filmin mantığına darbe vuran ve aklı sıra konuyu özetleyeyim derken işin içine etme kısımlarından birisi de Mustafa Kemal'le çekilen sahnedeki konuşmanın içeriği olmuş.

Şimdi tüm devrimleri zamanı gelince uygun şartlar oluşunca yapan bir Mustafa Kemal'in henüz büyük devrimler başlamamışken bir hocayı odasına çağırıp.

"Hoca içkiyi serbest bırakıcaz bi destek ver hele" diyeccek kadar dengesiz olabileceğini düşünmek mantıklı mıdır?

Atatürk'ün yaptığı hiçbir büyük devrimde kendi silah arkadaşlarından bile icazet almazken özellikle içki konusunda bir hocadan icazet almaya kalkması beklenebilir mi?

Bu sahnenin Obama'nın beyaz saraya kilisede ezan okutmak için  papaz çağırma sahnesinden ne farkı var? İnanılmaz derecede tarihsel akışa ve mantığa aykırı ve beyin hasarı bir sahne olmuş. Kısacası azıcık daha mantıklı çekilseymiş filmden kopmazdık ve ne şiş yanardı ne kebap ama herşey kömür olmuş burada.

 

10) Amerikan tarihine ve Amerika'nın islama bakışına tamamen aykırı cümlelerin sarf edildiği sahne

Filmde Saidi Nursi'nin kendi ağzından aktarılan cümlede "Amerika gibi din lehine ciddi çalışan bir devletin kendine hakiki dost yapılması ancak İslamla mümkündür"  denilmesi beyinlere hezeyan bir cümledir.

Amerika gibi 2 milyon müslümanı öldürürken gözünü bile kırpmayan bir devletin nasıl olup da islamın dostu yapılabileceğini anlamak için milyonlarca fırın ekmek yemek gerektiğini düşünüyorum.

 

---------FİLMİN İYİ YANLARI-----------

Ancak filmin güzel yanları da yok değil. Şimdi iki puan nereden geldi bir bakalım. İki puan güzel ve kaliteli prodüksiyondan cepte. Görüntüler ve efektler yerinde ve çok şık (ışıklandırmayı saymazsak). Diğer iki puan da Saidi Nursinin tanıtımı konusunda izlenen senaryodan geliyor.

1) Saidi Nursi filmde yeniliklerden yana, cumhuriyetçi ve Türk Kürt ayrımına kesin olarak karşı çıkan birisi olarak tanıtılıyor ve açık bir şekilde kendisini yanlış tanıyanlara doğruyu göstermeye çalışıyor. Filmin en baba sahnesiyse son yarım saate sıkışmış.

2) Şeyh Sait ayaklanmasının İngiliz subaylarının destekli olarak çıkartıldığını bilmeyenin kalmadığı günümüzde o bölgeden çıkan bir Kürt kökenli vatandaşın da isyancılarla ya da İngilizlerle işbirliği içinde olacağı düşünülebilir; ki düşünülmüş de netekim.

Filmde Saidi Nursi hem isyancılara dur demeye çalışıyor (ki bu dur deme sahnesi biraz eşşeğe çüş deme şeklinde çekilmiş ve yine gözü çok rahatsız ediyor), hem de İngilizlerin gıcık kaptığı bir isim olarak gösteriliyor.

Kısacası Saidi Nursi de İngilizlerle işbirliği yapan ajanlardan birisi miydi sorusunun yanıtını İngilizlere yönelik çekilen sahnede görebiliyoruz; öyle bir işbirliği yapmamış.

-----------MANTIĞI ÇÖZÜLEMEYEN SAHNE--------------

10. maddede de belirttiğim İngilizlere karşı direnen bir güç olarak gösterilen Saidi Nursinin Amerikalılara yönelik olarak ise sempatik cümlelerine pek anlam veremedim doğrusu.

İngilizlere karşı olanın Amerikalıyla ne işi olur kısmını tam anlayamadım. Kuşkusuz filmde buna açıklık getirilmemiş olması da anlamamı engelledi.

NE MESAJ VERİLMEYE ÇALIŞILMIŞ?

1) Yani İngiliz emperyalizmine hayır ama Amerikan emperyalizmine evet mi denilmeye çalışılmış? Yönetmen bu sahneyi çekerken ne düşündü acaba?

2) Saidi Nursi İngiltere'ye olduğu gibi Amerika'ya da emperyalist düşünceleri yüzünden karşı çıkmıştır mesajı mı verilmiş? Verildiyse bu nasıl mesaj aktarma şeklidir. Çekilen sahnelerden bu anlam kesinlikle çıkmıyor.

2) Amerika aslında müslümanların dostudur İngilizlerle hiçbir alakası yoktur mesajı mı verilmeye çalışılmış?

Irak'ta 1,5 milyon ve diğer islam coğrafyalarında yüzbinlerce müslümanı sucuk doğrar gibi doğrayan Amerikanın nasıl olup da İslamın "Hakiki dostu" yapılabileceğini açıklayan bir sahne de eklenseydi bu kısmı anlamamız mümkün olabilirdi.

Yani tarih, sosyoloji ve bilimle çelişen bu sahnede ne mesaj verildiğini anlamak için alenen ermiş olmak gerektiğini düşünüyorum.

 

--------SONUÇ----------

Filme bu kadar düşük puan vermek beni üzse de yapılacak bir şey yok. Bu kadar büyük hataların yapıldığı bir filme üzülerek düşük puan veriyorum. Senaryoya bakınca kendime şunu dedim. Kaliteli şekilde çekilseydi Altın Portakalın yıldızı olacak bir film bile çıkabilirdi buradan ama yine güzel bir senaryoyu mehvetmeyi başarmışız.

Saidi Nursinin hayatına bakılınca iyi ve işi bilen bir ekiple çok daha güzel şekilde işlenebileceğini görüyoruz. Filmi Jurassic Parka çevirmeden, gereksiz şaşa eklemeden gerçeği olduğu gibi verselerdi ve güzel bir oyunculuk kullanabilselerdi harika bir Hür adam filmi ortaya çıkabilirdi.

Uzun lafın kısası. Film Türk filmlerinde kangren halini alan mantık hataları ve oyunculuk kalitesi sorunlarıyla boğuşsa da izlemeye değer. Herşeyden önce Saidi Nursinin hayatıyla ilgili bir fikir sahibi olmak için izlemeye değer.

 

 
Toplam blog
: 352
: 2915
Kayıt tarihi
: 05.06.10
 
 

Jack Amca, düşünsel dünyasındaki gelişmeleri dışa vurmak niyetiyle başladığı yazı yazma sevdasına..