Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Temmuz '18

 
Kategori
Kitap
 

Hüseyin Aslan'dan "Suyun Kalbi"ne Yolculuk

Hüseyin Aslan'dan "Suyun Kalbi"ne Yolculuk
 

Şairinden başlamalı. Coğrafyasına uzanmalı. Zira, Edip Cansever de böyle diyordu:
 
"Ah güzel Ahmet abim benim
İnsan yaşadığı yere benzer"
 
Kuşaktaşım şairlerden Hüseyin Aslan. 1964 Erzincan doğumlu. Depremlerin yaşıtı, büyük acıların yurdu, amansız felaketlerin örselediği bir şehirden yükselen ağıtsıbir ses. "Etrafı dağlık ortası bağlık" Erzincan edalı bir şair. Suyun aynasından bakıp suyun ayasına şiirler yazıyor. İstanbul Kartal'da yaşıyor. İlk kitabı "Suyun Kalbi", Mart 2016'da Artshop Yayınları arasında çıktı.
 
Bekleterek okudum. Damıtarak yazdığı şiirlerinin demini derinden duyarak...
Her okumam başa dönmeme ve yeniden okumaya ve kaçınılmaz bir zorunlukla yazmaya çağırdı beni. Kartal'ın sessiz süzülüşü, dağlardan ovalara ovalardan "Suyun Kalbi"ne şiir yolculuklarına çağrıydı bu. Hemen her şiirde altlarını çizdiğim dizeler, bölümler oldu. Diplerine notlar düştüm. İşte birkaç örnek:
 
"kervanların geçtiği yerden bakarım
en yoksul evlere çıkan sokaklar
gölgenin de bir ömrü varmış
bunu öğrendim" (s. 14)
 
Şair, sayılı, ama ne vakit sonlanacağını bilemediği hayatına ömür katmanın peşinde, bir göçebedir. Yerleşik hayatı yok. Biraz da bundan, kendini şiirlere anlatması şairin. O "gölgenin de bir ömrü varmış" derken, diyalektik gerçeğin farkında. Ölümle yaşam karşıtlığıdır bu...
Aynı şiirden bir başka bölüm; kederli bir yürek, duyarlı ve derin içleniş:
 
"yolların adres sorduğu
bir işaretim şimdi
kapattım dünyanın kapısını
ne şarap ne dua ne de çocukların güzel artık
öldüğümü harflere söylemeyin" (s.15)
 
Şiirlerinden yükselen bu dervişçe ses, onun alçakgönllülüğü çalışkanlık, hoşgörüyü üretkenlikle bireşten bir kişiliğinin de dışlaşması. Bir başka örnek:
 
"dağların ağzında bir bulut türküsüdür
kimsenin geçmediği yollarda boğulan sesler" (s. 18)
 
Kimsesiz bırakılan bir coğrafyanın, ölüm kusan demir kuşlarla dövülen dağların, bir ağaçtaki ormanı yangına kurban vermenin, kederli yüreğinden ağıtsı sesi "Suyun Kalbi". Umudu tetiklemeyi de ihmal etmiyor ama:
 
"çocuklar kalbimin hizasında birer tanrı
uzanıyorum boşlukta asılı duran suretine
suların ışıkları okşadığı yerde" (s. 18)
 
Sonra işte özgürlüğe hasret, tutsaklığa isyan, dervişçe o serzeniş:
 
"bir kuşun gözlerinden geçtim dağları" (s. 20)
 
İroniye/alaysamaya, mitolojik gönderimler ardından:
 
"topuğundan soyunan güneş nasılsınız" (s. 23)
 
Sanki Akhilleus'a (Aşil); "Bilirim senin zayıflığını, ölümünün nereden geleceğini. Yeter ki beni Paris olmaya kışkırtma" der gibi.
 
Hüseyin Aslan, "Suyun Kalbi"ni aramaya çıkmış. Nokta bir atışla "Suyun Kalbi"ne kalbine imgelerini indirmiş.Yoğunlaşmış, damıtılmış, arınık, bu duru şiirler, Türkçenin "niceliksel" bir dil olmadığını inatla imleyen şiirler. Niteliksel söz varlığıyla, anlamsal genişlemesini halkın ağıtlarından, anlattığı masallardan, dilden dile destanlardan, ağızdan ağıza söylencelerden, manilerinden beslenmiş. "Suyun Kalbi" sırtını geleneğin yenilikçi özüne, yüzünü geleceğe dönmüş şiirler toplamı bir yapıt. Türküleşen bir şiir dili, "Hüseynice" sesleniş.
 
Aslan, suyun saydamından geçirip damlada kırılarak renklerine ayrışan ışığın peşinde dizeler yazmış. Müziğinde ağıtsı, ezgisel bir bütünlük, yöresel tınılar. Munzur dağlarından esintiler, Keşiş dağlarından imgeler geçidi şiirler. Genzinizde kengerlere sinmiş toprak kokusu çocukluğunuza çağırır sizi. Işkın bitkisinin kekremsi tadı duyulur damağınızda. Erzincan'ın endemik bitkisi "peygamber düğmesi" çiçeğinin mor gülümsemesi, boz gövdesiyle yemyeşil ekin tarlalarının arasında boy vermesini izlersiniz. Gelinciklerin kızıl turuncu hüznünü taşır şiirlerine...
 
Hüseyin Aslan yerel kültüründen esinlerini, şehir bilinciyle bireştirmiş ve kendine özgü bir dil oluşturmuş. Özgün imgeleri, doğup büyüdüğü yerelden tatları taşımış. Şiirlerinde geldiği coğrafyanın, kültürel iklimin endemik dokusu sinmiş. Bir Erzincan coğrafyası ve doğası çizip koyar önümüze, görünmeyeni imgelemimizde görünür kılan. Sesindeki yöresel ezgileri ulusal dille nakışlamış.  Seslenişinde dervişçe bir eda, müziğinde Alevi deyişlerinden tınılar dolaşır.
Doğduğu yörenin havasına, suyuna, elma kokusundan bin bir çeşit çiçek kokularını duyumsatıp, üzüm bağlarında baranlarında dolaşırtırır, kanal boyu gezdirir sizi salkım söğütlerin gölgesinde. Leyleklerin “yuva vatanı” kavakların, efil efil salınışına götürür.
Tandırdan, buharı üstünde tüten ekmek kokularından, ketelerin, peksimetlerin, “tekne dibi” hamurdan pişirilen kopiklerin tadınıdamağınızda duyumsatan şiirler. Elma kahına, kayısı kurusuna, üzüm şırasına, dut pekmezine, çemicine, bastığına (pestil), basmaçasına benziyor, "Suyun  Kalbi"ne konan bu şiirler...
 
Ekşi sudan geçmiş. Çermik'teki Horhor'un kırmızı killi suyundan dem almış. Fıratın sesi, derin, uzun ve öfkesini sinesinde taşıyan akışından, Karasu'yun bahar coşkusunu taşıyan şiirleri.
 
Bu kitap, iyi şiirlerin yer aldığı bir yapıtı okumanın ve kendisini yazdırmanın mutluluğudur bendeki...
İyi okumalar.
 
 
Toplam blog
: 36
: 110
Kayıt tarihi
: 20.06.18
 
 

Günümüz şairlerinden. 1961 Erzincan doğumlu. Öğretmen şair. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fak..