- Kategori
- Güncel
Hutu ve Tutsilerin Türkiyecesi
“Orta Afrika'da küçük bir ülke olan Ruanda, 1994 yılında dünya tarihinin en acımasız soykırım vakalarından birine tanıklık etti. Ülkede yaşayan iki kabile (Hutular ve Tutsiler) arasında çıkan ve Avrupa ülkeleri ile A.B.D tarafından da dolaylı olarak desteklenen bu iç savaşta yaklaşık 1 milyon Tutsi ve ılımlı Hutu can verdi.
I. Dünya Savaşı'ndan sonra Almanlar’ın sömürüsünden çıkıp Belçika sömürgesi haline gelen Ruanda'da kontrolün elde tutulması için yönetici ve yöneten unsuruların birbirinden ayrılması prensibi uygulanmaya başlandı. Ülkede yaşayanların %90'ı Hutu, %9'u Tutsi, %1'i ise Pigme'ydi (Twa). Belçika hükümeti, Tutsi ve Hutuların ortak olan dil-gelenek-etik geçmişlerini ve kültürlerini yok sayarak yapay bir ırksal ayrımcılığı körükledi. Azınlık olan Tutsiler, çok daha iyi yaşam şartlarına ve işlere kavuştu. Hatta daha sonra Hutular eğitimsel ve sosyal olanaklardan tamamen mahrum bırakıldılar. II. Dünya Savaşı'nın bitmesiyle, bağımsızlığa hazırlamak amacıyla Ruanda yönetimi Birleşmiş Milletlere verildi. Beklenen şekilde yapılan seçimlerde Hutu milliyetçisi PARMEHUTU Hareketi (Hutu Özgürlük Hareketi) iktidara geldi. İktidara geldikleri andan itibaren, Belçikalıların desteğiyle, eski yönetimin uzantısı sayılan Tutsilere karşı hemen her bölgede çeşitli faaliyetlerde bulundular. Bu faaliyetlerin sonucunda 20 bin ila 100 bin arasında Tutsi öldürüldü, 160 bin kadarı da komşu ülkelere, Tanzanya ve Uganda'ya sığındı”. (1)
Tutsi ve Hutuların en yakın örneğini Türkiye’de yaşanıyor. Ancak satranç hamleleri aşağı yukarı aynı tasarlanmış olmakla birlikte aslında aralarında çok fazla bir fark olduğunu söylemek mümkün değil. Günümüz Türkiye’sinde aslında Tutsi ve Hutularının hikâyesi Türk ve Kürtlerin hikayesiyle birebir örtüşür. Ancak renkler o kadar siyah olmadığından mıdır mı nedendir bilinmez bu paralellik kurulmaz, kurulamaz. Sözde sol unsurların, özgürlükçü akımları desteklemeleri adettendir. Ancak ne hikmetse ülkemizde solcular zengindir ve birçoğu zengin semtlerde otururlar ve maddi durumları da genellikle iyidir. 1991 yılında Ankara’ya geldiğimde çok şaşırmıştım. İsmini hatırlamıyorum, Özgün Müzik gruplarının birinin şu nakaratı kulağımı tırmalamıştı. “İşçiler, İşçiler ezilen Kürt işçiler” Bana o zaman ne çok gayri samimi gelmişti bu nakarat. Çünkü bu nakarat Türk’ü yok sayan ve son derece ayrıştırıcı bir nakarattı. İşçinin Türk’ü Kürt’ü mü olur? diye hayret etmiştim. Sözde sol gruplar, müzik toplulukları alenen ayrıştırmacı bir dil kullanıyorlar ve halkı ayırıyorlardı. Nitekim en sonunda Kürtler Türkler tarafından yıllardır sömürüldüklerine kanaat getirerek bu günlere ulaşıldı. Ama gerçekler böyle miydi? Kesinlikle hayır. Ankara’da amelelik denince akla Çorum ve Yozgatlılar gelir. Hamam denince Tokat Reşadiyeliler gelir. İstanbul’da inşaat denince eskiden Karadenizliler gelirdi. Sivaslılar, Tokatlılar, Ordulular, Kastamonulular, Sinoplular, Rizeliler, Trabzonlular ve daha niceleri…
Kimse kapıcılık yaparak geçinen zar zor karnını doyuran kesimin ezilmediğini söyleyemez. Kimse memleketini şu veya bu nedenden ötürü terk etmeye zorlanıyorsa o kesimin asli unsur olduğunu gerçekte karar aldığını da söyleyemez. Bir ilçe vardır, adı Gölköy. Bu ilçenin insanları mayına basarak, yurda vergisiz mal sokarken sakatlanıp ölmezler. Bu insanlar Türkiye’deki hani evlerinizde elektrik var ya o elektriği havai hatlarla size ulaştırma konusunda uzman olmuş kişilerdir. İş kazaları ölümcüldür. Ve kime sorarsanız sorun o sektörde sadece onlar çalışır. İnsanlar, kaza riski en yüksek sektörde neden çalışır, çalışmak zorunda kalır? Çocuğu babasız kalsın, eşini başkası alsın diye mi?
Ey Kürtler, evet kandırıldınız. Ama kandırılma şeklinizin sizi Türkler eziyor yalanıyla kandırıldınız. Sizin gibi amele olan bir toplum sizi nasıl ezsin ki? Ey Türkler siz de kandırıldınız asli unsursunuz, kati halksınız, cesursunuz diye. Gaza gelmeyi seven bir toplum olduğunuzu bildiklerinden birilerince bazen gaza bastılar, bazen de frene. Artık uyanma vaktidir. Yoksa asla uyanamazsınız. Aslında Ruanda’da Tutsi ve Hutular neyse Anadolu’da Türk ve Kürt aynıdır. Birilerinin ezildiği doğrudur belki, ancak EZENLER yanlış...
(1) http://www.sabah.com.tr/fotohaber/dunya/ruanda_katliaminin_perde_arkasi?tc=42&page=3