Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Temmuz '16

 
Kategori
Deneme
 

Hüzün de gerçektir!

Hüzün de gerçektir!
 

Tuşların seslerinin kuş sesleri karşısında boğulduğu bir dünyada yaşamak benim için destur haline geldi. Evet, tüm yarım yamalık söylemlerime karşın hayata dair, aslında mutlu-mesut yaşamak konusunda gerekleri yapmış birisiyim. Çünkü yaşamayı sanıldığından çok seviyorum.

Ya siz? Seviyor musunuz?

Kulaçların arasında suyun basıncında nefes verirken, yüzerken hayata, evet, doğrudur, hüzün de bir gerçektir!

Siz de, aslında, hiç hüzün duymadan yaşayabiliyor musunuz? Mümkün değil, değil mi?

Hüzün de yaşamak gibi bir gerçektir. Hikayelerimizi oluştururken hayatımızda muhakkak ondan payımızı alırız.

Mesela geçtiğimiz kış Kürt diyarında yaşıyor olsaydık, evimiz delik deşik olsaydı, çocuklarımız okul görmeden kurşun riskine karşın sokaklarda dolaşsaydı ya da oralarda yaşayan subay-asker veya polis olsaydık, her gün hüzünlenecektik.

Ya da Havalimanı patlamasında, vurmuş olmasına rağmen bilinçsizce teröristin yanına giden gümrük polisi olsaydık ya da ailesi, kader için ne türden hayıflanıp duracaktık. Çünkü o ve birçok kimse, bir kurşun daha ekleyebilseydi, ölmüyor olacak ve biz hüzünlenmeyecektik. Ama mukeddaratta vardır diyerek hep böyle aptalca üzülüyoruz yıllardır.

Sizce de aptalca değil mi? Bence öyle!

Hep bir ağıt yakan ya da aptalca gülen bir toplum alışkanlığımız var! Ve ruh halimiz o kadar geçişli ki; havalimanında köprüye geçene kadar sadece birkaç gün var...

Hüzün de gerçektir hayatta en az mutluluk kadar!

Mesela Atatürk’ün Fikriye’ye duyduğun aşkın ölümle sonuçlanmasını değerlendirdiğimizde Atatürk’ün hissettiklerini hiç okuduk mu? Onca konuda konuşan koca bir millete ne yapması gerektiğini söyleyen bir insanın kendi yalnızlığını anlatmasını bekledik mi? Umursadık mı? Hüznüne ortak olduk mu?

Tabi ki hayır!

Kimse tam anlamıyla farkında değil fakat en büyük hüzün aşk acısıdır. Ciğeri yakar ve çiğner.

Anna Karanina acıyla yaşamaktansa ölmeyi tercih etmemiş midir? Tolstoy acıyı ölümle tedavi etmiştir. Hüznün büyüklüğü var olmamaya eş değerdir!

Yıllardır laflar ve hayatlar arasında geçişlilik sağlayan duygular ve düşünceler için yazan biri olarak, bir yazar olarak, sıkça anlattığım duygu karmaşaları hakkında, sizlere açıkça veremediğim hüzün kırıntılarım var. Ve bunların içinde en büyüğü tartışmasız “YALNIZLIK”tır.

Sizi tam 21 yıl öncesine götürüp bir kadınla yapmış olduğum acı bir sohbete ortak edeceğim:

“ Yeniden yalnız kalmaktan o kadar çok korkuyorum ki! Tamam ayrılalım ama bari dost kalalım. Çünkü dostluğun olmadan nasıl yaşabileceğimi inan bilmiyorum!”.

İki aşık insan dost kalamayacağı için ilişkilerini bitirdiler. İşte o andan sonra buhranlı yıllar başladı. Hayatı boyunca yalnız yaşamaya alışkın bir adam, bir yıl birlikte yaşadıktan sonra, yine o istemediği ve çok korktuğu yalnızlığına gömülmüştü.

Hüzün gerçekten yaşamın kendisidir aynı zamanda ve mutluluğun aynadaki ters görüntüsüdür.

Buradaki birçok yazarın tersine ben şeffaflaşmayı seçtim. Örneğin Silahlara Veda romanında Ernest Hemingway genç bir adam olarak o hemşireye duyduklarını anlatmadı mı? Sonsuza Uzanan Köprü’de keza Richard Bach ya da Nefes Nefes ile İtalya’da ödül alan Ayşe Kulin yaşanmış hikayelerden yola çıkmadı mı?

İnsanın iyi bir şiir yazması için aşk, sıla acısı çekiyor olması gerekmez mi? Siz bile şiir yazarken kendi veya hayalinizdeki bir aşka öykünmez misiniz? Ya da Nazım’ın yaptığı gibi her ülkeye bir kadın ve diğer bir ülkenin hasretini sığdırıp yıllaraca verimli olmaz mısınız?

En büyük hüzün de yalnızlıktır. Daha büyüğü yoktur! Bir erkek Norveç’te galiba, taşıyıcı anneden çocuk sahibi olup yalnızlığından kurtuluyor.

Evet, hüzün de gerçektir!

(Bayram olması müsebebiyle çocuk kaybından, ölümden bahsetmedim...)

Önemli not: Şeker bayramınız şeker gibi geçsin...

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..