Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

16 Şubat '09

 
Kategori
Mizah
 

Hüzün ki en çok yakışandır bize

“Hüzün ki En Çok Yakışandır Bize”

“Ve Tanrı kadını yarattı” ama yanında eşantiyonuyla. Cins-i latifle münasebeti her erkeğin malumu olacağı üzere bu eşantiyon “depresyon”dur efendim. Cinsi bir sınıflama yapılsa eminim ki çoğu kişi depresyonu öncelikle bayanlarla ilişkilendirecektir. Anti-feminist eğilimlerim hiç olmadı ama bence de sanki depresyon bizim genlerimizde kodlanmış olarak dünyaya geliyoruz. Peki depresyon ve bayan kelimeleri yan yana gelince buna hangi kelimenin eklenmesi elzemdir? :

a) Prozac

b) Yemek

c) Ağlamak

d) Neriman Abla

Seyirci hakkını kullanmanıza gerek bırakmadan hemen doğru cevabı söyleyeyim. Bizim psikologlarımız ağzında pipoyla çocukluğumuza inmeye çalışan bilim adamları değil ağzındaki sakızla, saçlarımıza bin bir şekil ve renk veren kuaför Neriman ablalardır. Bu mekanlar “Dolu tarafından bakılması gereken bardaktaki suyu tamamen boşaltmış bayanlar kulübü”nün üyelerinin ilk uğrak yeridir. Ben de bu kulübün uzun zamandır müdavimi olarak saçlarımı, olur da içimi kaplayan karanlığı dağıtır ümidiyle pembeye boyattım; pespembeye…

Bakmayın siz yazımın hüzün kelimesiyle başladığına. Sizinle asıl paylaşmak istediğim saçlarımı pembeye boyattıktan sonra ailemden aldığım matrak tepkiler. Her ne kadar benim saç rengimi yadırgasalar da aslında onların yorumları da en az saçlarım kadar sıra dışı. İnanmazsanız okuyun.

Annem:

- Allah belanızı versin senin de kocanın da!

- Benim Allah belamı versin, o kısmını anladım da kocamın neden versin?

- Onun da sana izin verdiği için; hep o yüz veriyor sana!

- Hee… İyi o zaman.

- Yakında sen satanist de olursun! Çocuklar saklayın kediyi.

- Hihihi

- Geçen defa da meditasyon yapıyorum diye Budist olursun demiştin.

- Satanist Budist hepsi aynı işte. Anarşist..! Senden vatana millete hayır gelmez.

- Ne o anne, cenge mi gidiyoruz !? Alt tarafı saçlarımı boyattım.

- La havleee…

Kız kardeşim:

- Bismillah !!

- Bu “beğenmedim” anlamına mı geliyor?

- Allah ıslah etsin seni!

- Amiinn.

- Şu içindeki çocuğu büyütsen diyorum.

- İlişme çocuğuma; ne emeklerle besliyorum en onu biliyor musun?

- İyi ya bu kadar beslediğin yeter! Şimdiye kazık kadar kadın olması gerekirdi.

- Sen kendine bak! Yaşandan daha büyüğü oynamak eminim daha zordur “teyze”.

Ablam, en naif, en munis, en sevecen gülümsemesiyle:

- Böyle mutlu oluyorsan birazcık da bunu dene bakalım.

Abim:

- Bir insana bu kadar mı yakışır bir renk. Süper olmuşun.

- Heyt be! İşte benim en sevdiğim kardeşim. (Ruh ikizim, iyi ki de abim; yoksa kesin aşık olurdum, süründürürdü beni aşkından kerata)

Yeğenim:

- Aboo hala ne olmuşun sen böyle!

- Hihihi

- Hala bir arkadaşımın annesi tıpkı senin gibi; mutlaka tanıştırmalıyım sizi; çok iyi anlaşırsınız. (Bu cümlenin “arkadaşımın annesi de senin gibi sempatik, farklı, kafa dengi” şeklinde devam etmesini beklerken…)

- O da senin gibi çatlak :D

- Ha ha ha

- Tamam halam en kısa zamanda tanışalım.

Erkek kardeşim:

- Kızım, bu kadar marjinal olmak zorunda mısın? Hep uç noktalardasın; yok mu senin bir ortan?

- Napayım, ruhum çingene J

- Haa, tamam o zaman. Böyle de ciğerimi ye.

- Abe atasın bir beşlik de bakıvereyim falcağızına, yakışıklı şuparım J

- Ne beşliği ya! Meteliğe kurşun atıyorum ben. Ama bu halimle bile 1 milyon dolar verseler saçlarımı pembeye boyatmaya cesaret edemezdim.

- Sen bana 1 milyon dolar ver, var ya, değil pembe gökkuşağının 7 rengine boyatmayan ne olsun.

- Yok ben seninle iddiaya girmiyorum. Biliyorum ki sen kazanırsın.

Babam, en kısa ama öz yorumu yaptı:

- Manyak :D

Eşim:

- Vaşş!

- Bakıyorum da gözlerinin içi parlıyor.

- Nasıl parlamaz! Afet olmuşun. Moldovalılara benzemişin; azcık boydan kısa ama olsun :D

- İyi ya işte. Her Türk erkeğinin hayali değil midir Slav bir hizmetçi?

- Evet, eveett (Gözleri yuvalarından fırlayacak köftehorun)

- Madem öyle, ben de İtalyan bir bahçıvan istiyorum.

- Hönk!! Ama bizim bahçemiz yok ki.

- Bizim hizmetçiye de ihtiyacımız yok.

- Başımı belaya sokma akşam akşam.

- Neden? Sen isterken iyi de ben isterken mi kötü?

- Ben erkeğim sen kadınsın.

- Şeytan diyor ki; Pınar Kür, Çiğdem Anat, Müjde Ar’ın programına, erkek hegemonyasını yerle bir et.

- Heh bir sen eksiktin. Zaten Aysun Kayacı da orda. Artık ne konuşursunuz merak ediyorum.

- Bak hala küçümsüyorsun bizi. Divan edebiyatı, Davos zirvesi, globalleşen dünyada Türkiye’nin yeri, İslam’ın kadına bakışı, hatta ve hatta futbol bile konuşuruz cicim.

- Ha ha futbol mu? Peki say o zaman bana GS 11’lisini.

- Tamam hemen. Hakan Şükür…

- Noldu? Hatırlayamadın mı cicim?

- Tama kabul. GS 11’lisini bilmiyorum ama ofsaydın ne olduğunu biliyorum.

- Neymiş bakalım?

- Şimdi şöyle örnekleyeyim: Bir ayakkabı mağazasına girdim.

- Yine mi ayakkabı ya! Bu kaçıncı çift, otuz beşinci mi?

- Ya farz-ı misal dedik. Hem otuz dördüncü.

- Hee, pardon!

- Orada vitrinde kıpkırmızı, ışıl ışıl bir çift ayakkabı…

- Kırmızı ayakkabın var ya senin.

- Evet ama rugan yok. Bunlar rugan. İlk görüşte aşk bizimkisi. Onlar bana bakıyor ben onlara. Sadece bir çift kamış ve ne tesadüftür ki tam da benim numaram. Adeta yalvarıyorlar bana “al beni, al beni!” diye.

- Evet, “diğerlerinin yanına koy beni koy beni!”

- Üff ya bi’ dur.

- Yavaş ama emin adımlarla yaklaşıyorum ayakkabılara. Tam uzanıp alacağım sırada omzumdan bir el uzanıp alıyor benden önce onları. İşte bu ofsayttır çünkü ceza sahasında ben varım.

- Bravo hayatım! Ofsaydı senin kadar güzel anlatan olmamıştır daha önce. Tarihe ismin altın harflerle yazılacak.

- Evet, senin ismin de “ofsaydı en güzel anlatan kadının eşi” diye anılacak naber. :D

- Pes valla! Seninle başa çıkılmaz.


Oğlum:

- Puhaha. Anne pokemonlara benzemişin.

- Höst! Sen kime pokemon diyorsun?

- Ama sen de bana panda diyorsun.

- Evet ayı dersem kırılırsın diye “pandam” diyorum. Hem daha şirin.

- Ya anne, neden sen de normal bir anne olmuyorsun. Geçen alışverişten gelirken kankalar görmüş; “Olum yanındaki yeni manitan mıydı?” dediler. Annem olduğuna inandırmak için yemin etmek zorunda kaldım.

- Kısa boylu olmanın tek avantajını kullanıyorum: “genç göstermek” J

Ve kızım; beni sadece ben olduğum için, karşılıksız ve koşulsuz seven tek varlığım:

- Annecim, annecim şeker annecim. Zaten tatlıydın, iyice şeker olmuşun.

Pembe… Ay büyürken uyuyamayanların mı yoksa yaşamın solgun yüzünde “carpe diem” kızarıklığı bırakanların rengi misin bilmiyorum. Fıskiyeden üstüne acımasızca hücum eden suyla seninle vedalaşmış olabiliriz ama ateşin gözlü kuşların güneye kanat çırpmaya başladığı hüzün salgınlarında toplum ortasında nazikçe silmeme rağmen mutsuzluk ağzımdan burnumdan akıyorken çingene ruhuma yaraşır dostluğun en yakın kuaför mesafesinde olacak.

 
Toplam blog
: 4
: 728
Kayıt tarihi
: 26.01.09
 
 

34 yaşındayım evli 2 çocuk annesiyim. Lise mezunuyum, takı tasarımı ile uğraşıyorum. İnsanlarla diyo..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara