Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Şubat '08

 
Kategori
Aile
 

Huzur evi hüzün evi

Huzur evi hüzün evi
 

Titrek sesli, gücü tükenmiş, çok önceleri en ince ayrıntıları ile anımsayıp bir saat öncesinde ne yaptığını hatırlamayan acıyı yoğun yaşamış insanların o malum sonu bekledikleri bekleme salonudur hüzün evi...

Doğdukları anda düğün bayram ederler, üzerlerine titrerler evlatlarının o kadar ki en ufacık rahatsızlığında uykusuz zaman geçirirler...

Aksi örnekler olsada en azından sevgilerini eksik etmezler. varlarını yoklarını önümüze sererler...

Gün gelir evlenir ayrı yerlerde yuva kurarlar, ilgi alanları değişir üzerine titrenen gözlerde gönüllerde büyümeyen kuzuların...Önceleri her gün aranan anneler babalar haftada bire sonra ayda bire, olmadı annelerin babaların evlatlarının nasıl olduğunu merak edip aramaları ile lütfen bir;

-Nasılsın?
-Çok yoğunum...
-Bir şey mi istedin,zamanım yok, uğrarım, ben seni ararım anne veya babaya dönüşür...

Hanımlar, beyler çocuklar her fırsatta aranırken o sevgisini ilgisini isteyen canından çok seven atalar unutulur.

Gelin hanımlar,damat beyler nedense hep uzaktırlar karşı tarafın anne ve babasına hep diğer evlatlara yüklerler "o da baksın hep biz mi bakacağız" diyerek bir pinpon topu gibi gider gelir çok ailelerde nedense.

Bir babaanne vardı bilirim. ailesi onu zamanında kaç kurbanla bulmuş, el bebek gül bebek büyütmüş, vakti gelince başgöz edilmiş. Sevmişte eşini, ona beş 4 evlat vermiş üç erkek bir kız.
En çok da kızının üzerine titremiş, bir dediğini iki etmemiş. Zaman gelmiş anne bakıma muhtaç bir hale gelince evlatlar arasında gider gelir olmuş anne ve baba...
Aile meclisi kurulmuş sonunda, anne ve baba için ayrı ev ve ayrı şehir kararı verilmiş. Anne hasta yardıma sevgiye muhtaç, gelinle damatlar ve onların sevgili eşleri kaskatı duyarsız...
Koşarak garaja gelir o biricik kızı ve damadı...
-Durun der; bir önerim var!
Sevinir ve şaşırırlar. Matah bir öneri gibi anlatır annesinin biricik kızı.
-Anneme biz babakacağız ama annem sahip oldukları ev üzerinde ki hakkını kızına devrederse...
..............

Günler geçer, anne gidilen uzak şehirde iyice hastalanır, haber salınır gelin alın annenizi diye.
En küçük gelin fettan, fetvasını verir;
- Bize gelsin ama ölecek gibi ise...
Çünkü en elverişli ev odur. Ona en çok bakan en büyük gelin o küçücük evinde vebeş çocuğu ve dar bütçesi ile sahip çıkamaz son anlarında. Yine de gider adını sayıklayan kayınvalidesinin yanına...
Yıkar onu, misler gibi giydirir gözyaşları ile. Tertemiz yataklara yatırır...
Son anlardadır yaşlı kadın...
Sıra ile helallik isterler...Büyük gelin gelir önce, canı gönülden bir "helal olsun" çıkar ağzından kayınvalidenin.
Fettan gelin gelir o sahte hüznü ile ama kayınvalide asla kimseye bir daha helallik vermez.

Bir ara duraktır huzurevleri, hüzünevleri...Öyle ya da böyle büyüklerimizi o büyük yalnızlıklara terk etmemek gerek, unutmayın zaman hızla akıp gidiyor, o kadar çabuk geçiyor ki ömür.

Çocuğun biri birgün tahtaya şekil vermeğe uğraşırken babası sormuş;

- Ne yapıyorsun evladım o tahta ile demiş.
-Babacığım demiş biliyorsun dedem bizimle o yemek yerken eli ayağı titriyor, tabakları kırıyor. Annem de dedem için tahta bir tabak aldı, bir daha kırmasın diye. İlerde sizde yaşlanacaksınız ben şimdiden sizin tabağınızı hazırlıyorum. Biri annem için diğeri senin için, demiş.

Fazla söze ne hacet değil mi? çıkarın o at gözlüklerini sevin sayın ve yanınızdan eksik etmeyin o en sevdiklerimizi...

Sevgi ile kalın...





 
Toplam blog
: 292
: 1094
Kayıt tarihi
: 08.03.07
 
 

Yazmaktan hoşlanan... Kelimeleri renklendiren bir sihirbazım ben.. Bodrum'da yaşamaktayım.. Sev..