Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mayıs '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Huzur evleri (3)

Huzur evleri (3)
 

Ayşe teyzem. Canım benim. Vefat etmiş...

Bir ziyaret esnasında yemekhane de tek başına pencerenin önünde oturduğunu gördüm. Yanına gidip çekinerek "Merhaba" dedim. İrkilerek döndü. "Merhaba efendim." dedi. Oturabilme izni aldıktan sonra, gözlerinin ne kadar güzel olduğunu söyleyerek girdim konuya. Evet gözleri muhteşemdi. Bembeyaz saçlarını arkada topuz yapmıştı. İncecik narin bir bedeni, koyu yeşil gözlerinin üzerinde ak düşmüş ama yay gibi güzel kaşları, hokka gibi bir burnu vardı. Yüzünde ki derin çizgilere rağmen asaleti sarf ettiği cümlelerden anlaşılıyordu. Soruları onun sormasına hiç itiraz etmedim. Sohbet ortamının iplerini büyük bir arzuyla onun ellerine teslim ettim. Çok etkilemişti beni... Gri dar eteği, muntazam bacakları, üzerine giydiği beyaz triko blüzü , ayağında ki ten rengi çorapları ve mokasen ayakkabıları ile dediğim gibi çok farklıydı..

Ben 78 yaşındayım yavrum. Neden buradayım ? dersen çok uzun. "Anlatmanızı istemiyorum" diyerek kestim sözünü. "Ben sizinle sohbet etmek, bir şeyleri paylaşmak istiyorum." "O zaman gel odama gidelim."..

Deniz manzaralı harika bir oda 3 kişilik. Bana göre harika olan bu manzara onlar için iç acıtıcı biliyorum. Her zaman ki gibi keskin bir idrar kokusu. Yatan hastalardan biri ağırlaşmış. Kendini bilmeden yatıyor. Baş ucunda bir kadın var. Diğer hasta tekerlekli sandalye de. Etrafında bir sürü öteberi var. Eski gazeteler, plastik bardaklar, kağıt peçeteler, yemek tabakları, boş meyve suyu kapları, pipetler, bir kağıt tabak içerisinde soyulmuş ve kahverengiye dönüşmüş bir elma, yoğurt kapları , eski çoraplar, eski hırkalar ve bir kafes içerisinde muhabbet kuşu. Oğlu gelmemeye başlayınca o'nun getirdiği şeyleri etrafına koyup böyle yaşar olmuş.

-Gel otur. Hoşuna gitti değil mi odanın manzarası ? Akşamları karanlık çöktüğünde ve gece yarısı olduğunda kimse uyumaz. Yalnızlık, özlem, geçmişte yaşanılan hayatlar, bu gün yanında olmayan ama gençken etrafını saran o vefasız dost dediğin insanlar gelir gözünün önüne. Ağrımasa bile her yerin ağrıyor gibi gelir. Yüksek sesle sızlanırsın. Ahh off sesleri uyutmaz insanı. Pencereden dışarı yanan ışıklara bakarsın, sonra dönüp odanın içerisinde ki karanlığa. İsyan edersin. Hep sorarsın kendine "Ben bunu hak edecek ne yaptım ?" ... Bir süre sonra şehir uykuya dalar.. Birer birer söner şehrin ışıkları. Sevinirsin, kendi kendini kandırırsın onlarda bizim gibi diye..

Bak, .....hanım'ın baş ucunda ki öz kızı. Annesi 2 yıl önce felç geçirmiş. Altına yaptığı için evde bakamamış annesine. Buraya getirmişler. Bir Profösör eşi annesi. Emekli sandığı maaşı var. Yüksek para alıyormuş. Kızı çalışıyor. İki çocuğu var özel okulda okuyor. Çocukları'nın etkileneceğinden korkmuş, eşi de onaylayınca buraya getirmişler. Maaşını kızı alır. Huzur evi'nin 300.ytl parasını yatırdıktan sonra kalanını cebine atar. Annesi'ne bez bile almaz.

....hanım'ın oğlu müzisyendir. Gözleri görmez. Aşırı kilodan bacaklarında sorun var ..... hanım'ın.
Yürüyemiyor. Şeker, kalp hastası.. Annesini buraya yatırmış. Sık sık gelirdi ziyaretine. Ama artık gelemiyor. Müdür Bey söylemememizi istedi, kendisi de bilmiyor. Karşıdan karşıya geçerken trafik kazasında ölmüş oğlu.

İşte böyle efendim. Oda arkadaşlarımın hikayesi. Ben size albüm göstermeyeceğim herkes gibi.
Çünkü o fotoğraflar çok eski... Bu günün resmini çizdim. Görmek istermisiniz? "Evet. Lütfen."
Söylemeseydim keşke görmek istediğimi.. Karakalem bir resim. Dört mevsim iç içe , başları olmayan insan figürleri ve gökyüzüne yükselen kendisi... Ne söylemem gerektiğine karar veremedim..
Yutkundum..Gözlerimi gözlerinden kaçırarak.. "Çok karamsar bir resim. Oysa ki siz hayata tutunmayı bilmiş ender insanlardansınız." diyebildim.. Ellerimi tuttu.. Gözlerimin taa içine baktı.
Biliyormusunuz ? Hayatı buraya getirildiğim gün anladım. Cenin pozisyonunda yattım günlerce. Anne rahminde ki gibi.. Doğmak istedim yeniden..Rahmetli annem çıkıp gelsin beni kollarına alsın istedim. Babacığım koklayarak ensemden öpsün istedim. Günlerce bekledim. Bir gün Müdür Bey geldi.
"Ayşe Hanım. Yeni bir hayata başlamak zordur. Siz güçlü bir hanımefendisiniz. Yolunuzu lütfen kaybetmeyin". dedi. Ben de öyle yapmaya karar verdim. Yol zaten kısalmıştı. O yolda tek başımaydım. Düşersem kaldıracak kimsem de yoktu. Bastonuma tutunarak yolun sonuna kadar gitmeliydim.

Arkadaşlarımın oda'ya gelmesiyle sustuk. Dönme vaktiydi. Ama kim olduğunu öğrenmem gerekiyordu Ayşe teyzemin. Vedalaşırken "Bir daha ne zaman geleceksiniz?" sorusu ile dünyalar benim oldu. "Haftaya mutlaka geleceğim. İş çıkışı biraz geç olacak ama mutlaka geleceğim. Beni kızınız olarak kabul edermisiniz ?" "Ettim zaten. Ve senden bir şey rica edeceğim. Zeytinyağlı yaprak sarma. Sana eziyet vereceğim ama anneler için evlatlar birazcık zahmete katlanır değil mi ? Tıpkı sizi büyütürken bizim katlandığımız gibi." Gülüştük. Elini öptüm ve onu yalnızlığı ile başbaşa bırakıp ayrıldım. Sanki birbirimizi yıllardan beri tanıyor gibiydik. Benimle yalnızlığını, duygularını paylaşmak istemişti. Onur duymuştum.

Üst kata çıktığımda Müdür Yardımcısı... Bey'e Ayşe annemin kim olduğunu sordum. "Eski bir klüp başkanı'nın eşi. Oğlu jeep ile gelir ayda bir kez. Sadece parayı yatırır, annesine 100 lira harçlık bırakır ve gider... Eşi başka bir kadınla beraber yaşıyor. Ayşe hanım kanser. Eşinden 10 yaş büyük.
Çok lüks bir hayattan sonra buraya alışması çok zor. Çok zengin bir ailenin kızı. Eşinin tüm iş ve sosyal hayatını o finanse etmiş. İki yardımcısı ile geldi buraya. Kadınlar bir süre sonra gelmez oldular. Eşi hiç gelmedi. Çevresinden gelenler ise her seferinde "Kendi kafandan buradasın. Bu adama güvenilmeyeceğini bile bile paranı pulunu ona teslim ettin." eleştirileri ile onun canını acıtmaktan zevk alıyorlardı. Burayı küçümsüyor, çalışan personele emirler yağdırıyorlardı. Bir süre sonra Ayşe Hanım içeriye almamamızı istedi. Şimdi hiç kimse gelmiyor zaten. "

Bir gün daha bitmişti. Çalınmış bir hayatın vebalini nasıl ödeyeceklerdi ? Yine suskun, yine buruk ayrıldım. Annemi geride bırakmış olmanın üzüntüsü ve vicdan azabı ile. Haftayı iple çekecektim.

4 gün sonra kurum'a telefon ettim. Ayşe teyzeye sormak istedim zeytinyağlı dolmanın yanında başka bir şey de ister mi? diye. Duyduğum karşısında şok oldum. İnanamadım. Çok canım yanıyordu. Telefonda ki yetkili, hemşire hanım'ın benimle görüşmek istediğini söyleyerek telefonu o'na verdi.

"Ayşe teyze size bir not bıraktı. "
"Lütfen açıp okurmusunuz?"

Sevgili Kızım,

Hayatım da ilk kez birisinden bir şey istedim. Bana herşey , ben istemeden sunulmuştu. Sizi sevdim ve güvenebileceğimi hissettim. Eşinizi ve çocuğunuzu çok sevin. Kendiniz için yapmak istediğiniz hiç bir şeyi ertelemeyin. Ve lütfen ekonomik olarak hiç kimseye bağımlı yaşamayın. Kendiniz için mutlaka özel bir fonunuz olsun. Gerektiğinde paylaşmak, istenmediğinizde kullanmak için...Hikayemi öğreneceğinizi biliyorum. Sır değil. Dostlarınıza ders amaçlı anlatabilirsiniz. Dolmayı çok özlemiştim. Kimseden isteyemedim. Yanında da ıspanaklı tepsi böreği ve bir bardak ayra'nı seninle paylaşmak çok mutlu edecekti beni. Ama zaman kalmadı... Şimdi sen kararlaştırdığımız gün onları getir ve burada o yiyeceklere özlem duyan diğer büyüklerini sevindir. Ben sizlerle olacağım sevgili kızım.."

Ayşe..........


O günden sonra, istediği her şey , her fırsatta mutlaka birileri ile paylaşıldı. Ve o gecelerde, rüyalarımı hep Ayşe annem süsledi...


Sevgi içinde ama yalnız kalmamanız dileklerimle..

Nur Zeynep

 
Toplam blog
: 347
: 1365
Kayıt tarihi
: 31.10.07
 
 

İstanbul 25 Temmuz : /… İşletme tahsil ettim. Özel ilgi alanım olduğu için 2 yıl Psikoloji okudum..