Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Şubat '09

 
Kategori
Aile
 

Huzurevinde yaşayan Halil Ağa'm

Huzurevinde yaşayan Halil Ağa'm
 

Bu resimdeki Halil Ağa değil,ancak geçerken,nur yüzü dikkatimi geçen bir yaşlı...


Maltepe Huzurevinde yaşayan bir Halil Ağa vardır. Allah ömürler versin, 96 yaşına basmıştır. Gayet aklı başında, yüzü derin kırışıklarla dolu, örf ve adet bilen biridir. Doğunun esmerlerindendir. Hastır, delikanlıdır. Sevecen ve hayatı çok olgun yorumlayan biridir. Bana hep bir güçtür arkamda. Kendisiyle 10 yıllık bir hukukumuz vardır. Zaman ayırabildiğim kadar, gider onu ziyaret eder, onunla sohbet ederim. Bana , hep ders alacağım, insanların da alması gereken hikayeler anlatır. Zaman zaman ağlatır, zaman zaman güldürür beni. Dediğine göre, Mevlana' ya 10 yıl, Hacı Bektaş Veli’ye de 12 yıl hizmet etmiştir. Gözünün biri, cam gibidir, feri sönmüştür, görmez. Kulakları ağır işitir. Arada cigarasını keyifli keyifli tüttürür. Gittiğimde bana her zaman, ’kızımmm benim hoş geldin’ der.S ıcacık sarılır. Zaman zaman, ben; güçlü, çoğu zaman ise o güçlüdür. Görgülüdür, hem de çok. Arada onu huzurevi dışına cıkardığımda, alışveriş sonrasında , her zaman bir büyük Fanta alır. ’Kapıdaki bekçiye ayıp olur, canı çeker, emeği var bizi kollar’ der. Ona götürür. Dolabını açtığınızda 3 adet iç çamaşırı , 2 gömlek, 2 pantolon, 2 kazak ve bir manto görürsünüz. Halbuki, ona çok şey gelir sevenlerden.. ’Kızım ben sevmem çok malı, ne yapacağım fazlasını’ der, ve ihtiyacı olanlara dağıtır. Kilitli bir buzdolabı vardır. Kilitlidir çünkü, içindekileri adil bir şekilde paylaşmak istediğindendir. Herkes onu sever ve sayar. Her şeyden, paranın değerinden, i nsanın değerinden, dünyada olup biten her şeyden haberdardır.

Bugün yine onu ziyarete gittim, kendim için nefes alabildiğim 1 saatlik boşluğumda…Anlattığı bir hikaye benim gözlerimden yaş akıttırdı . Ben bilmiyordum, duymamıştım. Duymamış olan diğer dostlarıma, bir paylaşım benden. İfadelerimde, yanlışlık olursa aff ola…Cahilliğimdendir.

Peygamber Efendimiz ve eşi ve Hatice Ana’mızın oturduğu evin yanına , birileri taşınmış. Hatice Anamız merak etmiş ‘komşularım kim’ diye. Taşınanlar bir çobanla , eşiymiş. Bunu öğrenen Hatice Anamız, ‘Koca Peygamberin , bizim komşumuz; nasıl basit bir çoban olur’ demiş. Ertesi gün , yanına bir çocuğu alarak, gitmiş kapılarını çalmış. Kapıyı açan çobanın karısı ‘Hoş geldiniz, ama ben sizi eşimden izin almadan içeri alamam , l ütfen buyurun yarın gelin , seve seve , sizi ağırlarım demiş’ , Hatice anamız geri dönmüş, ertesi gün yanında 2 çocukla gitmiş. Çobanın eşi ‘Hoş geldiniz, ama ben eşimden 2 kişi için izin aldım, siz 3 kişisiniz, arzu ederseniz buyurun 2 kişi olarak, yok gelmezseniz akşam eşime sorayım , 3 kişi için izin alayım’ demiş. Hatice anamız ertesi gün 2 çocukla, komşuya gitmiş. Çobanın karısı , misafirlerine evdeki tüm yiyeceklerini sunmuş, masasını donatmış. Misafirlerine, o yaz sıcağında , soğuk sularını koymuş, evindeki son bugdayından yaptığı , sıcacık mis kokan ekmeğini ortaya çıkarmış. Ama kendi su bardağını ve ekmeğini, dışarı çıkıp güneşin yakıcı sıcağını altına bırakmış. Bir müddet sonra çıkıp, kupkuru olmuş ekmeği ve sıcacık olmuş su bardağını alıp, başlamış yemeye ve içmeye. Bu harekete anlam veremeyen Hatice anamız sormuş’ neden taptaze ekmeğini, kurutup, buz gibi suyunu , ısıtıp yedin, içtin’ diye.O da, ‘benim eşim bir çoban, o güneşin altında kupkuru olmuş bir ekmeği, sımsıcacık olmuş bir bardak suyu içerek yaşıyor, çalışıyor ve para kazanıyor. Hayat; kötü günü ve iyi günü birlikte paylaşmaktır. Ben de ona eşlik ediyorum ‘demiş .Çok mahcup olan; ‘Ben peygamber eşiyken, nasıl bir çoban benim komşum olur’ diyen Hatice Anamız…, ‘asıl siz; benim değil, BEN nasıl sizin; komşunuz olabilirim ki’ demiş. İşte, hayatı paylaşmak bu olsa gerek...

 
Toplam blog
: 39
: 1366
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

Gazi Üniversitesi Ekonomi Fakültesi 1982, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi,Yöneticilik İht..